34 yıl olmuş 12 Eylül 1980 asker darbesinden bu yana. Toplumun her kesiminden yükselen “toplumsal muhalefetin”, güçlenen “ işçi - memur-gençlik-halk örgütleri”nin üzerine balyoz gibi inen bir askeri  harekattı 12 Eylül darbesi. “Bizim çocuklar başardı” diyen Amerikalı’nın dediği gibi, askeri emir ve komuta zincirine bağlı olarak başlatılmış, yürütülmüştü.

12 Eylül 1980 darbesinin izlerinin, sancılarının günümüzde bile artık dindiğini söylemek, son olayları yaşadıktan sonra pek mümkün olmasa gerektir. 12 Eylül’ün çok derin ve ülkemizin geleceğini de etkileyen çok  sakıncalı faşist bir darbe olduğu, toplumun üzerinden silindir gibi geçtiği gün gibi ortadadır. Ülkemizde ve yaşadığımız coğrafyada bu günleri hazırlayan ABD destekli bir hareket olduğu bu gün daha iyi anlaşılıyor.

Çünkü “12 Eylül avcıları”nca 1 milyon 683 bin kişi anarşist diye fişlendi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için 1402 sayılı yasayla işten atıldı. 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 210 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam istendi, 517 kişiye idam cezası verildi, 50 kişi “asmıyalım da besliyelim mi?” denilerek asıldı. 71 bin kişi TCK’nın 141-142-163 maddelerinden yargılandı.

Bütün siyasi partiler kapatıldı, TBMM feshedilerek halk iradesi  yok sayıldı. Türkiye’nin siyasal yaşamı  gerici bir yöne sürüklendi.  Yeni bir anayasa yapılarak %92 oyla kabul edildi. Atatürkçülüğün içi boşaltıldı, şeriatçı akımlar  beslendi ve günümüzün iktidarı olması yolları açıldı. Bu acılı ve yüzkarası tablo daha çok uzundur..

*****

12 Eylül beni, Fener Lisesi yöneticisi ve öğretmeni, Töbder Zonguldak Şube başkanı olarak gördü. 1 yıl 8 ay sonra da 3.Haziran 1982 günü, 1402 sayılı yasa ile görevime son verildi. Ekmeksiz, susuz okulun kapısının önüne bıraktı. 1981 yılı Ekim-Kasım aylarında uyduruk bir soruşturma geçirmiştim. Sonra bu soruşturmanın 16 kişiyi de kapsadığını öğrenecektim. Hakkımda açılan kamu davası (Beraat etmiştim) dosyasında gördüğüm kadarıyla  ihbarcımız da ne yazık ki bir öğretmendi. Hakkımda yazdıklarından aklımda kalan “kızıl komünist (Nasıl anladı ve nasıl bir komünist ölçeri var idiyse!), 1 Mayıs’a(1977)5 otobüs insan gönderdi (gelip saymış mıydı?), bölge sorumlusu(kendisi mi atadı?)” vbgibi suçlamalar yöneltmişti. Ama ne yazık ki Zonguldak Sıkıyönetim görevlileri, bu saçma sapan iddiaları kabul etmeyi becermişlerdi.

Ben sıkıyönetim döneminde görevden alınmıştım. Hiçbir hakkımı arayamadım, dava açma hakkımın bile olmadığı söylenmişti. Ne zamanki Zonguldak’ta (Mart- 1985) sıkıyönetim kaldırıldı, Olağanüstü Hal uygulamasına geçildi, ondan sonra  “Dava açabilme hakkımın” olduğu söylendi. Ben de bu hakkımı kullandım elbette. Hemen de göreve dönemedim tabii ki.. 3.Haziran.1982’de 1402 sayılı yasa ile görevden alındım, Danıştay ve İdari Mahkeme kararı ile  1.Haziran.1990 tarhinde  8 yıl sonra yeniden göreve başladım.

Özlük haklarım için yeni bir dava açtım. 1985 Haziran ile 1990 Haziran arasını verdiler. Yani 1982 ile 1985 arasındaki 3 yıllık hakkımı vermediler. Yani benim 3 yılımın nereye gittiği hala belli değil. Herhalde beni o arada yaşamamış kabul ettiler!. Oysa herkes benim  meşhur Kent Lokali’nde olduğumu biliyordu.

Aslında benim görevimden alınmam, bir süre boşta gezmem, sonra Uyanış gazetsinde çalışmam, ardından  Kent Lokali adlı (kahvehane) işyerini çalıştırmam, soruşturma, mahkeme süreci, 8 yıllık sakıncalılık dönemi, başlıbaşına “özel bir dönem”dir ki anlatması ve yazması çok uzun sürer.

*****

Bunları niye yazıyorum. Günümüzde de bir “Cadı Avı” başlatıldığı, suçsuz insanların “FETÖCÜ” diye gözaltına alındığı, işlerine son verildiği, hatta kocasının alınması sonrasında karsının da görevine son verildiği, ailenin perişan edildiği, bir bankaya para yatıran kişinin de görevinden alındığı  basında yer alıyor. Nasıl bir OHAL uygulaması ise, görevden alınanın hiçbir yasal-hukuki hakkının olmadığı söyleniyor. Oysa ben, sıkıyönetim kaldırılıp Ohal dönemine geçince yasal haklarımı kullanma hakkına sahip olabilmiştim.

            Şimdi 15 Temmuz olayları ardından geçen sürede Başbakan 14 bin dedi ama, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) 11 bin 285 eğitim emekçisinin açığa alındığını duyurdu. Eğitim Sen’in  verdiği bilgiye göre 8 Eylül itibariyle bu rakam 11 bin 301. Açığa alınan öğretmenlerin sendikal dağılımı ise şöyle: KESK’e bağlı Eğitim Sen üyesi 9.843 öğretmen, Memur-Sen’e bağlı Eğitim Bir-Sen üyesi 51 öğretmen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş üyesi 40 öğretmen, Kamu-Sen’e bağlı Türk Eğitim-Sen üyesi 4 öğretmen, Özgür Eğitim-Sen’e bağlı 4 öğretmen, Cihan-Sen’e bağlı Aktif Eğitim Sen üyesi 1 öğretmen açığa alındı. Açığa alınanlarda hiçbir sendikaya üye olmayan ise 1358. Bu tabloya göre Eğitim Sen üyeleri adeta kıyıma uğramış durumdadır.

Devlet Memurları Kanunu'nun 137-145’de “açığa alınma”; görevi başında kalmasında sakınca görülecek "devlet memurları" hakkında alınan “ihtiyati bir tedbirdir”şeklinde tanımlanıyor. Kuşkusuz bu görevden alınma sürecinde her zaman olduğu gibi bazı “Bekçi Murteza”larn,  “muhbirler”in de önemli katkısı olduğu düşünülebilir. Bu olumsuz tablo öğretmen ve memurların yüreğini yaraladığı gibi öğrencilerimizin de içini sızlatmıştır. Bu durumda okullarımız, 2016-2017 ders yılına öğretmensiz, sancılı, sorunlu ve yaralı  başlayacaktır.