Türkiye sınırları tam olarak belirlenmediği için 23 Nisan 1920 de açılan Birinci Meclis’in adı “Büyük Millet Meclisi-BMM” dir. Cumhuriyetin ilanı ile beraber “Türkiye Büyük Millet Meclisi-TBMM “ oldu.
Birinci Meclis vekilleri çok farklı özellikler taşıyordu. Aşağıdaki belge o günlerin yaşam koşullarını ve vekillerin halkın sorunlarına nasıl yaklaştıklarını anlatıyor. O yıllardan günümüze meclisin yapısındaki değişim okuyucunun yorumuna bağlıdır.
Tarih: 12.04.1922.-Kürsüde konuşan: Hakkari Mebusu-Milletvekili- Mazhar Müfit Bey:
-“Bey efendiler bir çift öküzü olanın bir teki alınmıştır. Dün Şükrü Bey biraderim de söyledi. Var mıdır vergi kanununa göre vergisini vermedi diye bir köylünün evine girip bir kalıp sabununu almak! Poyraz köyünden bir kadın ağlayarak anlattı. Vergisini vermedi diye ayağından “donunu” almışlar. Kadın ağlayarak “ işte donum yok” dedi. Kayseri de Ahmet ağanın evinde kalırken “Beynam” dan bir köylü önümüze çıktı;         “yediğiniz nesne bitmedi. Burada köylünün arabası alındı. Köylü budala, seviyesi alçak, aşağı görüldü. Sizi temin ederim ki köylü akıllıdır. “köylü milletin efendisidir” diyorsunuz. Biz öyle şeylere kanmıyoruz. Madem biz efendiyiz, jandarma sopayla gelip arabamı elimden almaz. Efendilik bunun neresinde?”diyerek bizlere sitem etti (1).”
Tarih: 19.07.1922-Kürsüde konuşan: Erzurum Mebusu, Mustafa Durak Bey:
-“İnebolu ya giderken “Küre“ yokuşundan aşağı iniyordum. 40–50 merkeple gelen kadın kafilesi gördüm. Arkalarında cephane sandığı olarak yokuştan çıkıyorlar. Ocak ayı idi. Dondurucu soğuk vardı. Yollar kar ve buz’du. Birinci kafile yanımdan geçti. İkinci kafileye 5 dakika sonra rastladım. O kafilenin başında 8–10 yaşında bir çocuk gidiyordu ismi “Yaşar” mış. Kastamonu’ya cephane taşıyorlarmış. Taşıma işinden para alıp almadıklarını sordum “Emir BMM’ inden gelmiş” dedi. Halbuki Meclisin “zorla cephane taşıttırılacak” diye bir emri yok. Sonradan bir kafile daha göründü. Yanlarında bir jandarma askeri vardı. O da yaya. “ bu kadınlara neden zorla cephane taşıttırıyorsunuz?” dedim. “ bana sorma yanımdaki muhtara sor” dedi. Muhtara sordum. Cepheye cephane taşıya taşıya hayvanlar ölmüş. Erkeklerde cephede olduğundan o yüzden cephaneyi kadınlara taşıttırıyorlarmış. Bu kadınlar ki; yalınayak, üstleri yırtık ve çıplak. Bazılarının çocukları kucağında. O soğuk havada sırtlarında cephane sandıkları yokuş yukarı çıkarken terlemişler ve zor nefes alıyorlardı. İnebolu’ya geldiğimde “Çolakzade Nuri Bey”’in mağazasına gittim. ‘bu kadınlara cephaneyi kim taşıttırıyor?! dedim. Buna kaymakamın emir verdiğini söyledi. Cephane taşıyanlara ödenmek üzere meclisten gönderdiğimiz paraları kadınlara neden vermediğini Kaymakam’a sordum. Kimseye para pul filan vermeden bu işi emrivaki olarak, bazen de gönül rızasıyla yaptırıyormuş. Kaymakamdan bunun hesabı sorulmayacak mı? Efendiler, durum bu vaziyetteyken, Vekillerin çoğu İstanbul’dan, İnebolu’dan buraya Ankara’ya gelirken iki yüz-üç yüz lira harcırah alıyorlar. Çanakkale de harpte yüzü gözü yanmış, kolunu bacağını kaybetmiş gaziye 3 lira maaş veriliyor. Zonguldak’ta bir çuval un (50 kilo) karaborsada 25 liraya satılıyor. İnebolu, Zonguldak, Cide, Devrek, Gerede ahalisi açlıktan feryat ediyor… (2).”   
 Günümüzde doğrudan halkın arasına girip onların sorunlarını meclise taşıyacak vekiller şimdi var mı? Halkın arasına girenler veya girdiğini söyleyenlerde her nedense yanlarında 3–4 korumayla gezdiklerinden yanlarına yaklaşılmıyor.
 
Kaynak:
1-BMM.1 Dönem (1920–1923) Gizli Celse Zabıtları. Cilt 3. Sayfa 238. İçtima 25. Celse 2.   
   1 Baskı. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Genel yayın no: 267. tarih dizisi: 18.   
   Sanem Matbaası. 1985 Ankara.  
2-BMM. Gizli Celse Zabıtları. Age: Cilt 3. Sayfa 541–42–43–44. içtima 76. Celse 3.