Başlıktaki esrar, biraz bilim kurgu filmi tarzında oldu ama…

Yerel gazeteler yazamasa da, mahkeme tutanakları bu “3 sır” rın cevabını bir gün mutlaka yazacak…

Hele memleketim insanının tansiyonu bir düşsün…

Karnında gazı olduğu için kıçından soluyanlar rahat bir nefes alsın!

Düzenden nemalanan sokak takımı, kanun adamları, bürokratlar…

Ucu bana da dokunur diye beyzadelerimizi şefkatli kanatlarının altına alan siyaset büyüğümüz!

“Televizyona burnumu bile çıkartmazlar”  endişesiyle efendilerinin arkasından küfredip önlerinde düğme ilikleyenler…

En az bizim kadar olan bitenin farkında olup da “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyen boş vermiş, bencil ama lafa gelince memleket sevdalısı kesilen benim ürkek hemşerilerim…

Ve tabi her şeye rağmen, “azınlık” da olsak…

“Kral çıplak” deme cesareti gösteren herkese…

Bir hafta aradan sonra yeniden merhaba…

Sermaye yalakası tuzu kuru gazetecilerin günlük yazılara ara verişime isim vermeden gönderme yapması sinirlerimi bozsa da, haksız da değiller hani…

Öyle ya adamlar “Kendimizi değil, kentimizi düşünüyoruz” diyecek kadar pişkin ise bizim daha çoook pişmemiz lazım çok!

Halkın Sesi’nin içerik, baskı kalitesi, imla, köşe yazarları, özgün habercilik açısından dibe vurduğu son 3 ayda ekonomik baskılar, tamamı hiçbir delile dayanmaksızın kanaate bağlı olarak verilen haksız mahkeme kararları ve para cezaları, efendilerine bağlılıklarını ifade etmek için sokak ortasında üzerime araba sürecek cüreti gösteren adamları, haklı ya da haksız Halkın Sesi’nin nefesini kesercesine Basın İlan Kurulu’nca üst üste verilen para cezaları, yaşanan süreç nedeniyle yorgunluk belirtileri gösterip “ne kadar ekmek o kadar köfte!” diyerek bana aslında hayatta ne kadar yalnız olduğumuzu bir kez daha hatırlatan yol arkadaşlarım…

Aslında hiç birine kızamıyorum…

Çünkü insan ilk önce kendisi için yaşıyor!

Bu dünya da yemek, içmek ve üremekse mesele eyvallah…

Galiba işi biraz ben abartıyorum…

Neticeye göre, anlaşılan memlekette herkes halinden memnun…

Düne kadar malum güç odaklarından şiddet gören, çocukları korumalar tarafından dövülen, babalarına küfredilen, medya aracılığıyla siyasi linçe uğrayan, hatta kurşun yiyenlerin çocukları bile bu safta yer alıyorsa oturup düşünmemiz gereken zaman geldi de geçiyor galiba…

Başkalarına yapılan haksızlıkları görmezden gelirken, mevzu kendileri olunca köşe yazılarında “köpeğinize sahip çıkın” diyerek cırlayan gazetecileri de eklersek, bu şehir umutsuz bir vaka!

Ve tabi her şeye rağmen, azınlıkta da olsak…

“Kral çıplak” deme cesareti gösterenlerin hakkını da teslim etmek lazım hattı zatında…

Gelelim Zonguldak’ta son bir ayda yaşanan ama insanların konuşmaya bile korktuğu o 3 olaya…

Birincisi; 69 kişinin büyük bir gürültü kopartılarak gözaltına alındığı bir operasyonda tek bir tutuklama dahi olmayışı…

İkincisi; haftalar öncesinden neredeyse kesin olan bir şampiyonluğun 90+3’de boğuntuya getirilerek bir şehrin tanrılara kurban verilmesi…

Ve tabii üçüncüsü; bunca olaya rağmen 13-0 gibi net skorla kazanılan TSO seçimleri…

Bu üç olay da kimsenin aklına mantığına yatmasa da…

Burası Zonguldak!

Burada her şey normal!