Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu çok haklı bir taleple, çok doğru bir zamanda, olabilecek en vurucu eylemi yapıyor şu sıralarda... Elindeki “Adalet” dövizi ile günlerdir Ankara’dan İstanbul’a doğru yürüyor. Peşin söyleyeyim “amasız, fakatsız” destekliyorum eylemini… Adında “adalet” bulunan siyaset cambazlarının toplum vicdanını incitici boyuta erişen pişkinliğine karşı kim, hangi demokratik eylemi yaparsa sonuna kadar yanındayım…  Adalet, benim için, adliye koridorlarında aranan kavramın çok ötesinde bir şey çünkü…
 
Adalet istiyorum… En başta garipler, yoksullar, kimsesizler, yolda kalmışlar için… Hayatın her alanında her türlü adaletsizliğin mağduru olan bu kesimlere “toplumsal adalet” istiyorum elbette… Onlar da ete ekmeğe ulaşabilsinler, yarın kaygısından azade bir hayat sürsünler bu ülkede… Onların da çocukları bayram günü gibi geçirsin her gününü, eğitim hakkından eksiksiz yararlanıp, kendini sınırsız geliştirme imkânı bulsun… Onların da güvenceli bir işi, insana yakışır bir konutu olsun… Hâkim karşısında da, hekim huzurunda da eşit haklı bir vatandaş olmanın huzurunu duysun içinde…
 
HERKES EN AZ ERDOĞAN KADAR DEĞERLİ
Adalet istiyorum… Sevgili arkadaşlarım İsmet Akyol, Gökhan Taner Günsan, Salim Çalık, İbrahim Damatoğlu nezdinde tüm Kanun Hükmünde Kararname mağdurları için… İnsanların, savunmasını almaya bile gerek duymadan hukuksuz bir kararla işinden, gücünden, özgürlüğünden edilmesini aklım da, vicdanım da, ahlakım da kabul etmiyor… Bu kararlara esas olan jurnalin geçmişte o meşum cemaatle işbirliği içindeki izansızlardan geldiğini iyi biliyorum üstelik… Bu ülkenin her ferdinin en az Erdoğan kadar değerli, en az onun kadar dokunulmaz olduğunu düşünüyorum ayrıca…
 
Adalet istiyorum… En çok da bugün açlıkları artık ölüm sınırına dayanmış olan Semih Özakça ve Nuriye Gülman için… Yaşamayı herkesten çok hak eden bu insanların açlık grevinin 101. gününde “terörist” olduğunu anlayıp harekete geçen devlet aklına itirazım var şiddetle… Vicdan yitiminin sınırında dolaşan kudretli efendilerin, “Haklarında istihbarat raporları var” sözlerini anlamsızın da ötesinde buluyorum… Hem jurnalci, hem savcı, hem yargıç olmaya pek meraklı bu efendilere adaletin bir gün onlara da lazım olacağını hatırlatmak istiyorum…
 
HER DÜŞÜNCEDEN İNSAN İÇİN ADALET İSTİYORUM
Adalet istiyorum, şu anda hapiste bulunan tüm gazeteciler için… Ellerinde kalemlerinden başka bir şeyi olmayan insanların “subliminal mesaj” gibi deli saçması suçlamalarla aylardır özgürlüklerinden yoksun kalması ağırıma gidiyor artık… Türkiye’nin, cezaevinde en çok gazeteci bulunduran ülke görünümünde olmasından utanıyorum… Ömrü Fettullah Gülen hareketi ile mücadeleyle geçmiş Ahmet Şık, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu, Musa Kart, Turhan Günay gibi gazetecilerin FETÖ’cü suçlamasıyla içeride tutulmasındansa tek kelimeyle iğreniyorum…
 
Adalet istiyorum… Tüm toplumsal kesimler, her düşünceden insan için… Grev hakkı elinden alınan işçiler, iş güvencesi yok sayılan kamu çalışanları için de istiyorum adaleti, zalimlerin iki dudağı arasına mahkûm olmuş mazlumlar için de… Oyları çalınan seçmenler için de adalet arıyorum, kürsüsü elinden alınmış akademisyenler için de… Roboski’de üzerine bomba yağan aileler için de sürüyor adalet arayışım, meclisi bombalayan gözü dönmüşlerden hesap sorulması için de…  Hiç merak etmesinler, bize bu zulmü reva görenler için yarınlarda da sürecek arayışım... Bu yüzden haykırıyorum: “Adalet…” “Adalet…”