Bu yazıyı kantarın topuzunu kaçırmadan nasıl tamamlarım bilemiyorum zira başlık beni kışkırtıyor!..
Malumunuz üzere kadın erkeksiz, erkekte kadınsız yapamıyor, birbirimize mecburuz gibi bir şey aramızdaki bağ.
Birbirimize mecbur olmamız, birbirimizin canını okuyup, gözünü çıkarmasını gerektirmiyor ki, nedir bu birbirimizi sürekli kandırıyor olmamız anlayamıyorum, anlayabilen var mıdır onu da bilemiyorum. Yok başka alternatifimiz, üremek için çoğalmak için ve yaşamak için kısacası birbirimize mecburuz. Ancak durum hiç iç açıcı değil, neresinden bakılırsa bakılsın, durum vahim bana göre, hem de öyle böyle değil.  Belki peşin hükümlü gibi gelebilir daha yazının başındaki kişisel saptamalar ama ortak noktada bulaşabileceğimizi düşünüyorum ilerleyen kısımlarda ya da öyle umuyorum.
Toplumsal bir bakış açısıyla değerlendirdiğimizde, kadının maalesef erkekler tarafından belirlenen bir yeri ve yaşamsal alanda varlık gösterebilecekleri sınırlı alanları var diye düşünüyorum. Bunun böyle olduğunu, sürekli haklarını geri almaya çalışan kadınların feveranlarından daha net anlayabiliyoruz. Bu bağlamda konuya bu açıdan bakacak olursak, çok az bir kesim kadın, onların önüne çekilen sınırları kaldırabilmişlerdir zaman içinde o da belli noktalarda.
 Amma velâkin egemenliklerinden hoşnut olan erkekler, her seferinde bir başka manevrayla kadınları sınırların içine hapsetme eğilimi göstermeye devam etmişlerdir. Bunu başardıklarını düşünüp egolarını okşarlarken de kadınların üstün meziyetlerini görmezden gelmekle ne büyük bir yanılgı içine düştüklerini gözden kaçırmışlardır.
Bu saptamalar ya da bakış açısı da diyebilirsiniz, her iki cinsin tamamını kapsamasa da çoğunluğunu ilgilendiriyor bana göre.
Erkekler tarafından şiddet gören kadınları bir başka açıdan değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum, çünkü fiziksel güç üstünlüğündeki erkeklerin, zihinsel yönden çok güçlü olan “özellikle ince ayarlar konusunda” kadınları sindirmek için yaptıkları zavallı bir eylem olduğunu düşünüyorum uyguladıkları şiddetin. Zira hiçbir erkek, kadının “şeytani” yanıyla başa çıkamaz, aslında kadınların bu özelliği yine erkekler tarafından keşfedilmiş ve kadınlara yakıştırılmıştır,  kadınlar da bu özelliği benimsemiş ve  erkekleri kazanmış olduklarına inandırmışlardır ama sadece kazanmış olduklarına.
Kadınları şiddet kullanarak sindirmiş olduklarını düşünseler de kadınların itaatkârlıkla, kişilik savaşı arasındaki o ince çizgiyi, annelik içgüdüsünün üzerlerine bıraktıkları sahiplenme duygusuyla karıştırdıkları için, geç ayan kadınlarımız olduğunu da kabul etmek durumundayız şu bağlamda. Çünkü erkeği hep bir adım öne geçirme öğretisiyle yetiştirilmiş ama bütün erkekleri bir kadının doğurduğu unutulmuştur.
Zira bir elma değil miydi aklına koyduğunu yapan kadını en iyi tanımlayan.
Şiddet gören kadının erkeğinden intikamı zaman içinde kendini gösteriyor ve yahut kadınlar erkeklerden daha çok saman altından su yürütüyor.
Bakın konu kendiliğinden geliverdi o can alıcı noktaya. Kendini güçlü hisseden ve bu gücünü kadınını döverek gösteren erkeklerin, en çok aldatılan olduklarını düşünüyorum ve bunun içinde sosyolog olmaya gerek yok bana göre,  şöyle geniş bir yelpazeden etrafınıza bakıvermeniz tahminlerinizin doğruluğunu gözler önüne seriveriyor zaten. Bir dip not daha eklemek isterim buna, eğer bir kadını sebebi ne olursa olsun zıvanadan çıkarmışsa bir erkek, geçmiş olsun.
Evet, istatistikler üzerinden gidildiğinde hep günah keçisi erkekler seçilir, eşini acımasızca dövdüğü ve tabiî ki aldattığı için ve bunu gurur kaynağı olarak çerçeveletip boynuna astığı için, zavallı erkeklere (!) yüklenilir.
Aslında şu sınırların içine girmediğini düşünenler için bir gurur kaynağı olabilir, hormon meselesi olarak kendilerini ayrıştırıyorlar ya kadınlardan, güya kadınlardan üstünler hormon fışkırıyor maşallah.
Yok böyle bir şey, hem de hiç inanmıyorum olduğuna, daha da ileriye giderek sahiden de yok diyorum. Erkekler kadınlarını, kadınların erkeklerini aldattığından daha çok aldatmıyor. Tek bir fark bizim cinsin çerçevesi yok, ya da çerçeve yaptırıp boynuna asacak cesareti diyelim, çünkü hakkını vermek lazım, görünüşte erkekler daha cesaretli gibi geliyor, bizimkiler saman altından döşüyorlar tesisatı.
Zaten bu işte eşitlik var bariz bir biçimde, biri kadın ise, diğeri de erkek kendiliğinden ortaya çıkıveriyor istatistik, tabiî ki şu aldatma işini kadınlarla yapıyorsa erkekler, diğer türlüsünün istatiğini bilemiyorum o beni aşıyor zira.
Daha önceki yazılarımda da zaman zaman bu konuyu aklımın erdiğince, gözlemlediğimce ve hissettiğimce kaleme almıştım. Şimdilerde daha çok ayyuka çıktığı için ve iğneyi artık kendimize batırmamız gerektiğini düşündüğüm için bir kez daha altını çizmek istedim. Çünkü evli olmak, bu konu, yani aldatma söz konusu olduğunda hiçbir ayrıcalık getirmiyor kişilere ve bakış açısına. Çapkınlık söz konusu olduğunda her iki cins eyleme geçiveriyor ve sanırım evlilik kamuflaj açısından artı olarak elde tutuluyor bazı kesimlerce.
Bizim değerlerimiz diye elimizde tuttuğumuz, kadın cinsini aşağılayıp sindirmeye çalıştığımız ve erkeklerin kendilerinde her şeyi yapabilme hakkının aslında bir getirisi bugünümüzde yaşadığımız ahlak çöküntüsü. Çoğu çift “istisnaları ayırıyorum” yanındakinden memnun değil, doyumsuz, arsız bir o kadarda harama uçkur çözmeye meraklı, adrenalin denen şeyin de içine ettik.
Korkarım evlilik kurumu idare edilmesi en zor kurum olacak ilerleyen zamanlarda. Bugün böyleyse durum, ilerleyen zamanlarda ne hale geleceği konusunda daha da endişeliyim açıkçası. Altına sığındığımız, işimize geldiği gibi kullandığımız, hatalarımızı ört bas ettiğimiz,  bir kurum olma işlevi gösterdiği için, bu böyle gider diye düşünüyorum.
Kendine dürüst olmayan, olamayan biz insanların, bir başkasına dürüst davranma olasılığı da ortadan kalkıveriyor bu bakış açısında. İletişim gereçleri, artık akıllı akılsız fark etmiyor, telefonlar sayesinde nerde gizlice bir görüşme yapan ve yahut yazışma yapan birini görsem ve tedirgin ve uzun konuşma, mutlaka bir halt karıştırıyor diye düşünüyorum.
A aa ! Bunun gül gibi karısı var, ya da çok iyi kocası var, gibi klişe sözlerinde hiçbir önemi kalmıyor. Hiç kimse yanındaki partnerinden memnun değil, hadi canım sen çok biliyorsun diyenler olsa da şu an bu satırları okurken, i nan mı yo rum.