Çaycuma Belediyesi, kentin kaza oluşunun 75.Yıldönümü nedeniyle akılda kalıcı, göz ve gönül alıcı etkinlikler düzenlemişti. Belediye, Çaycuma’nın 1944 yılında TBMM tarafından ilçe ilan edildiği 20 Temmuz tarihini, geçen yıldan bu yana “Çaycuma Günü” olarak kutluyor. Diğer yandan 3. Çaycuma Yapı, Dekorasyon ve Mobilya Fuarı’nın da açıldığı 17-20 Temmuz arası günlere çeşitli etkinlikler sıralanmış. Sanatsal kültürel etkinlikler yanında halkı eğlendiren konserler de düşünülmüş. Benim önemli bulduğum etkinlikler  yörenin yerel halk sanatçıları konserleri ile yöremizin ve yurtdışından gelen grupların halkoyunları gösterileridir. Belediye Bandosu müzik dinletileri de izleyen ve dinleyen halk için her zaman ilgi çekici olmuştur. 2. Çaycuma Resim Çalıştayı ve sokak çalışmasının da halkın  desteğini görmesi önemliydi.
 Kültürel boyutlu etkinliklerden biri de  “O yıllarda Çaycuma ve Zonguldak” başlıklı söyleşiydi. Konuşmacılar Kemal Anadol, Hamit Kalyoncu, Ali Bahadır olarak belirlenmişti.  Ali Bahadır’ın  sağlık sorunları nedeniyle programa katılamıyacağını Çaycuma’da öğrenmiştim. Ali Bey’e önce geçmiş olsun derken üzüldüğümü belirtmeliyim. Geçmişte Uyanış Gazetesi bürosunun nasıl önemli bir merkez olduğunu bilenlerdenim. Keşke gelebilseydi de bazı hatıralarını anlatabilse idi. Zira Ali Bahadır Zonguldak’ta, iki kez matbaasına bomba atılmasına, arabası yakılmasına, 12 Eylül dönemi hapisanelerinde yatmasına ve sürgün yemesine karşın hak bildiği yoldan dönmeyen geçmiş yılların çok önemli tanıklarından, gelmiş geçmiş en önemli gazetecilerindendir. “Yollara Dökülen Yıllar” ve “Zonguldak Nereye” kitaplarının da yazarıdır.
Seka Salonunda hatırı sayılır bir doluluk vardı o gün. Değerli Çaycumalı dostlarımızın yanında, Zonguldak Baro Başkanı Özer Eroğlu (yüzyüze tanışmak o gün nasip oldu)Ereğli’den arkadaşlarla Kemal Anadol’u yalnız bırakmamışlardı. Bartınlı önceki dönem milletvekillerimizden Rıza Yalçınkaya, önceki dönem vekillerimizden Ali İhsan Köktürk’le birlikteydi. Devrek’ten CHP İl Yönetim Kurulu üyesi Zeki Esen, Belediye Meclisi üyesi Şeref Aydınlı, önceki dönemden İsmail Külah, ADD Şube Başkanı Okan Onur da beni kucaklamışlardı Çaycumalı dostlarım gibi. Kaymakam Serkan Keçeli, belde belediye başkanlarımızdan İsmail İnam ve Alim Genç de izleyiciler arasındaydı. Emekli öğretmen büyüklerimizden Hayrullah Saki ve Ali Nuri Güntekin ile eski Töbder Şube başkanlarından Fikret Kilit de salonda idi.
Değerli Kemal Anadol, böbrek hastasıydı, haftada üç gün diyalize giriyordu ama taa İzmir’den kalkıp gelmişti eski ve yeni dostlarla kucaklaşmağa. Anadol sadece vekil değildi, önemli bir yazarımızdı da. Ben kendisini ilk kez lise kompozisyon kitaplarına giren ve Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Birinciliği kazanan “Kemalizm” adlı makalesi ile tanımıştım. Sonra politikacı, sonra da kitaplarını istekle ve keyifle okuduğum bir yazardı. Arada sırada telefonla haberleşiyoruz kendisiyle.
Bu etkinlik geçen hafta olsaydı kuşkusuz ben de katılamıyacaktım, zira yataktaydım. Geçen dönem almış olduğum radyoterapi ve kemoterapiden sonra vücut bağışıklık sistemi zayıflamış, her türlü enfeksiyona açık hale gelmiş. Korunamadığın zaman seni yatağa düşürüyor. Biz de o halde idik açıkçası. Ama o gün iyi idim, keyifliydim.
Değerli Belediye Başkanımız Bülent Kantarcı, belediye çalışmaları açısından kuşkusuz yeni ufuklar açtı Çaycuma’nın, Çaycumalılar’ın önünde. Adı yurtiçinde, yurtdışında anılır oldu. Sadece Çaycuma’nın mı? Çevre belediyeler de bu rüzgardan önemli şekilde etkileniyorlar.
Panelle ilgili olarak Ahmet Öztürk bizden  “o yılların anılarını anlatmamızı” istemişti. Biz de o çerçevede tuttuk konuşmalarımızı. Panel öncesi Kemal Anadol ile konuşmuş, “Ahmet Öztürk sorsun, biz de doğaçlama konuşalım” şeklinde görüş birliğine varmıştık. Anılar anlatmakla biter mi? Hem de her köşesinde yüzüme gülen sevgili anılarımın yaşandığı bir kentte. 
Panel öncesinde ise Şehir Plancısı Kamuran Ayyıldız ile de epey söyleşmiştik. Salon toplantısı sonrası da ayrı bir paneldi kuşkusuz.  Bahçede çaylarımızı içerken telefonla tanıştığımız Kültür Bakanlığı Temsilcisi Sabahiye Hanımla karşılaşmam bir sürprizdi. Kendisi yoluyla, Kürşat Coşgun ve Ahmet Öztürk kanalıyla benimle bağ kuranlardan çoğuna olduğu gibi, özel katkı yaptığım iki kişinin de “doktora” çalışmalarının kabul edildiğini bildirdiklerini haber verdim. O da sevindi bu habere. Bu 1967 yılında yaptığım “Çaycuma Ağzı’ndan Derlemeler” adlı tez çalışmasının ayrıca beş-altı üniversite öğrencisine de kaynaklık ettiğini, mezun olmalarına katkı sağladığını belirtmeliyim.  
Kültür Bakanlığı Temsilcilerinin Çaycuma’da “yerel kültür üzerine”  bir ekiple çalışma yaptıklarını duymuştum. Biraz sonra onlar da geldiler. Onlarla da epeyce söyleştik. “Nasıl yardımcı olabileceğim” konusunda Sabahiye Hanım yoluyla bana ulaşabileceklerini söyledim. Oradakilerle vedalaşarak Devrek’e döndüm.
Pazar günü de yeğenim Adnan Keklik, eşi Nurgül ve bizim Müşerref Hanımla Çaycuma’ya geçtik. 3. Çaycuma Yapı, Dekorasyon ve Mobilya Fuarı’nı bitiminden sonra da olsa gezdik. Kent Konseyi bölümünde Pelemet bezleri sergisini inceledik. Oradan da deniz havası yararlı olur diyerek Filyos’a uzandık. Çaylarımızı “Masal Bahçesi”nde içtik. O sırada Fener Lisesi’nde birlikte öğretmenlik yaptığımız Taner Güneşi ile karşılaştık, Ülkü Hanım da gelince sohbet genişledi. Ondan sonra “Çapari”ye  uzanmak da farz oldu diyebilirim.