Yaz kış, yağmur çamur, yalınayak iş yerinin önünden geçen bir çocuğu yanına çağıran zengin kişi, çevresindeki orta halli esnafların da duyacağı bir şekilde “ gel bakalım benimle, sana bir ayakkabı alayım” demiş ve çocuk arkada zengin kişi önde bir ayakkabıcıya girmişler ve zengin kişi çocuğa bir ayakkabı almış. Ayakkabıyı giyen çocuk çok sevinmiş ve zenginin elini öpmek için ellerini tutmak isteyince zengin kişi         “ hoop dur ulan, salya sümük elimi öpme” diye bağırınca çocuk utanmış. Zengin kişi çocuğa aldığı ayakkabıyı diğer esnafa göstermek için çocuk arkasında kendi önde dükkâna gelmişler. Oradakiler beğenilerini söylerken zengin ise çocuğa yönelip “ bak oğlum bunlarla suya-çamura basma, ayakkabının altını yere fazla sürtme aşınmasın, topuklarına basma, taşa –topa tekme atma. Sık sık boyattır, mümkünse kuru havalarda giyme vb. vb.” nasihatte bulunmuş.  O günden sonra da çocuk ne zaman dükkanın önünden geçse zengin adam çocuğu yanına çağırıp” bak oğlum çamura girmişsin, topa vurmuşsun “ diye söylenip dururmuş. Bu nasihatlerden sıkılan çocuk o zengine görünmemek için yolunu değiştirmiş. Çocuk bir gün cadde ortasında kalabalık bir yerde zengine rastlamış ve zengin onu yine yanına çağırıp ayakkabıları nasıl giymesi konusunda tam nasihate başladığı anda çocuk hemen eğilip ayağından ayakkabıları çıkartmış ve kalabalığın arasında bağırarak “ al ulan diyetini   ….im niyetini.Yaşasın Özgürlük” diyerek ayağından çıkardığı ayakkabıları zengin adamın suratına fırlatmış.

Başbakan da böyle, icraatlarını anlatırken aynı zamanda kullarından kendisine biat etmesini istiyor. Hem sonra Müslüman kişi yaptığı iyiliği ikide bir anlatır mı? Okul, Yol-Ulaşım, sağlık, vb. konuların geçmişe göre daha iyi olduğu doğrudur. İnsanlarımız cumhuriyet tarihi boyunca göremediklerini on yıllık AKP iktidarı döneminde gördü. Örneğin Zonguldak a yapılan duble yollar, çifte tüneller. Sağlık konusunda Zonguldak, Batı Karadeniz bölgesinde şimdilik en önde.. Peki, bunlar neyin karşılığında? Bedeli ne?  Çalışanı, emeklisi açlık sınırının altında ücret alan, dış borcu dokuzyüz milyar dolar olan bir ülke.

Uluslar arası alanda kendisini barışçıl gösteren, içte ise iki kişinin protestosuna tahammül edemeyen, Dünyadaki savaşlara karşı çıkması gereken başbakan, savaş kışkırtıcılığı yapıyor.

Özellikle devletin çocuk öldürmesine karşı çıkması gereken başbakan, kendi ülkesinde polisin attığı gaz bombası fişeği ile can veren küçük Berkin için” o masum bir çocuk değil, başında puşi, elinde demir bilyelerle orada ne işi vardı” deme cüretini gösteriyor. Hükümetin enerji bakanı Zonguldak ta geçtiğimiz yıllarda grizu patlamasında parçalanarak can veren maden işçileri için “ güzel öldüler “ diyor..

Sağlık sorunu ortadan kalktı iyileşti ama devlet hastanelerinde kalite çok düştü. Bazı hastanelerde tüm kısıtlamalara rağmen kalitenin düşmeyişi ( örneğin: Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesi) ise başta doktorlar olmak üzere sağlık çalışanlarının özverisi. Her ilde kasabada üniversiteler açıldı ama eğitimin kalitesi tartışmalı durumda.

Demokrasi var deniyor, üç kişi bir araya geldiğinde üstlerine sadece hakiki mermi atılmıyor. Hele o polisler, sanki her biri yeminli halk düşmanı gibi. Bir gün İstanbul’daki bir eylemde ortalık karıştı polisin biri nereden geldiyse geldi sanki baltayla oduna vururmuş gibi copu kafama öyle bir vurdu ki gözlerimde şimşek çaktı, başım döndü yere düştüm ve yerdeyken de birkaç tekme attı öyle gitti.  Eh, başbakan;“ benim kahraman polisim görevini tam layıkıyla yapıyor” derse, poliste bu şekilde görevini yapar… Şimdi de çıkmış “Paralelin polisi yaptı” diyor, sanki paralelin polisi başka bir devletin polisi. Daha bitmedi, çalıştığı halde parasını alamayanların hak aramak için eyleme geçtiği anda devletin tüm silahlı güçlerinin, işgalci emperyalist ordulara saldırır gibi o işçilere gaz,cop,tazyikli suyla saldırdığı bir ülke.. Demokrasi varmış. Üç gencin bir yumurta attı diye aylarca cezaevlerinde tutulduğu bir ülkede hangi demokrasi… Yeraltında aynı işi yapanlar arasında ücret uçurumu varken, yüz binlerce işçi kayıt dışı, sosyal güvencesiz, sendikasız çalıştırılırken, her yıl en az bin beş yüz işçi iş cinayetlerinde can verirken hangi demokrasi? Başbakan; “daha önceki hükümetlerden kalan birçok sorunu çözdüm, ileri demokrasiyi getirdim, bu kadar özgürlük verdim ama bunları benim istediğim gibi kullanacaksınız “ diyor. Pardon, bu ülkede demokrasi tabii ki var ama herkese değil sadece başbakana-hükümete biat edenlere var… Ben böyle demokrasi istemiyorum. Bana ve benim gibilere kendi hayrına dokunur ne verdiğini sanıyorsan onların hepsini geri al. Bir karınca kendinden milyarlarca büyük bir fili deviriyorsa; senin demokrasin senin olsun, sokaklar biz karıncalara  yeter.