Aslında sadece başlık bile tek başına son günlerde yaşanan kepazelikleri anlatır nitelikte ama her ne dense biraz içerik oluşturmak, birazda iç dökmek için birkaç satır yazmaya yine de  ihtiyaç var diye düşünüyor ve  devam ediyorum yazıya.
Sadece başlık cuk oturdu diye nerde görülmüş altını doldurmadan yayınlamak öyle değil mi maazallah sonra kıçıylagülerler adama.
“Ne oldum değil ne olacağım” demeli…
Bazı makamlar ve mevkiler insanı ne yazık ki zamanla bozar, şaşırtır ve nihayetinde de bir başkasına gerek kalmadan kişi kendini, kendisi bir anda rezil eder.Ayrıca çok muhabbette tez ayrılık falan getirir! Anadoluda birçok hikâyeler vardır böyle durumları özetleyen, kulağa küpe olsun diye kulaktan kulağa nakledilen ama bu bizim köyün sansarlarına kadar ulaşmamış olsa gerek, edepten yoksun burunlarının dikine dikine gitmekten vazgeçmedikleri için beklenmedik(!) bir anda al aşa oluveriyorlar. Saygı her ne olursa olsun iyi insanlara duyuluyor filmin sonunda, koltuk moltuk boş işler bunlar boş…
Beklenmedik diyorum çünkü kendileri beklemiyorlar belki ama astığı astık kestiği kestik bir raconun kuklaları olmakla meşgul olduklarından dolayı, can yaktıklarının boş durmadığını, durmayacağını ve daha da fazlasıyla elinden geleni ardına koymayacağını gözden kaçırıyorlar. Anadolu demişken, oralardayani bizim tarafta, bir başka deyiş daha vardır “deveden büyük fil var” gibisinden, şimdi galiba buralarda filler tepişmeye başladıve tozu dumanı da haliyle hava da uçuşuyor. Hadi bakalım bunun sonu nereye varır, nereye varacak, kaç kişi daha havada uçacak bekleyelim görelim filimin.
Daha bu söküğün ilk ilmeği gibi san ki arkası gelecek gibi görünüyor, hayatta ki her şey den herkesten ders almak lazım. İnsanları küçümsememek onun bunun lafıyla, cilvesiyle, işvesiyle, kararlar verip can yakmamak lazımmış. Ateş olmayan yerden duman tütmez gibi baba hem de okkalısından Anadolu deyişi var ki aman ha, ateş yakmaya korkar insan dumanının kepazeliğini bir görebilse. Nemelazım insanoğlu gözü kara koltuk sevdalısı olmamalı, koltuk sevdalısı olmaktan daha kötüsü varki koltukta oturanlara sevdalı olanlar.
 Bunlar hayran kitlesi oluşturacak kadar çoklar üstelik. Bir meziyet sanıyorlar galiba yedeklerden çıkıp deplasmanlarda maça çıkmayı… Hayır, yani amiyane bir tabir olacak ama kırmızı kartla oyun dışı kalanlar, kümeden düşenler, transfer sezonunu kaçıranlar ayağa düşüyor da sonunda üzülüyor insan.Yine de kardeşçe uyarıyorum, napayım insanlığımı kaybetmedim henüz, bunca acıya rağmen bunca çelmeye rağmen insanlık bende kalsın diyebiliyorum… Bir tavsiye gözü yükseklerde olmamalı insanın yerdeki karınca neyse insanda o olmalı, fil büyük olunca neyi ezdiğine bakmıyor ki zaten, ha karıncasın ha insancık.
 Ben ne mi yapıyorum bunun için, nasıl mı yapıyorum? Mesela büyüyüp fil olmak gibi tepişip karıncaları ezmek gibi insanlık dışı heveslere kaptırmıyorum kendimi. Nede olsa Anadolu terbiyesi almışlığımız var, geldiğimiz yeri her ne olursa olsun unutmuyoruz. Şimdi bu aralar bizim köyde “bu arada kim gelse İstanbul’dan Ankara’dan siz köyde yaşıyorsunuz diyor da ondan bizim köy yoksa ben taşına toprağına ölürüm vatanımın” yani bir telaş sarsa da çakallarsansarlar kafilesini, bakın söylüyorum bunların ipiyle kuyuya falan inilmez, vallahi inilmez. Yine geçmişte olduğu gibi bizim köyün çakallarının,sansarlarının  yine yeniden menfaatler ve çıkarlar devreye girip her birinin teke görünümlü koyunlar olma ihtimalini de saklı tutuyorum, zira daha önce deneyimlenmiş nice Showlara tanıklık etmişliğimiz var. Zorlayın hafızanızı neler neler çıkacak altından.
İnsanoğlu bu kahretsin ne gözü doyuyor, nede şeyi işte….
Şunun şurasında iki sokaklık bir yerde yaşıyoruz öyle değil mi?  Kimin eli kimin cebinde, kimin bilmem nesi kiminkinde ulu orta görünüyor zaten. Göremediğinide nakışnakış yazıyor kalem ustaları. Her ne kadar bir grup tarafından ne ayıp diye ayıplansa da kalemini korkusuz alıştıran duayenler (!) belden aşağı vuruyorlar dense de, ne yalan söyleyeyim ben büyük bir merakla, bir sonraki gün ne yazılacak diye bekliyorum. Kuzeyden, güneyden, dereden denizden bak, yetmedi emin olmak için bilmem ne tepelerine çık bak hatta en yakınına burnunun dibine aç gözünü de bir bak, alenen ortada her şey zaten… Hoş ortada olmasından rahatsız da değiller hani “arsıza söz, kokmuşa tuz neyler” misali…
Özel hayata saygı, ikili üçlü ilişkilere saygı (!) kendini evliya zanneden yatır kelimesini şeyinden anlayan bir zihniyetin hâkim olduğu yüksek koltuklu filler al işte şimdi sayfa sayfa manşette. Birde buzdağının görünen fakat görünmek istenmeyen tarafı da kazara maazallah dökülürse ortalığa, bunlar kaçacak yer, paklanacak su bulamayacaklar ilerleyen zamanlarda. Hele ki  şu su işinin çok hassas bir iş olduğunu öğrenmişlerken!!!
Ne yapalım ister istemez kulağınıza kaçıyor kar suyu işte, ondan sonra da hiçbir şey eskisi olmuyor. Keşke akılları zamanında başlarına gelseydi de bunca rezilliği kepazeliği yaşamamış olsalardı. Öyle içme suyuyla, şebeke suyuyla aklanıp paklanılmıyor ağalar, zem zem suyuyla zaten sizin işiniz olmaz. Arkanla önünle de olmuyormuş bu işler onu da gördük, hiç heveslenmesin kimse,dahası yata kalka da olmuyor bu işler, oluyormuş gibi gözüküyorsa da bir parmak ne çalıyorlarsa ağızlara, artık onun da tadı kaçmış görünen köyde…
Bence yere oturun siz, toprağa, kilime, mindere ne bileyim işte ama asla koltuğa değil ve mümkünse eğer becerebilecekseniz şayet bir daha sakın ola ki karıncaları küçümsemeyin, Onların atom karınca olanları var ve üstelik fillerin en korktukları onlar. Kimin eli nereye kadar uzanır, uzanmıştır, bunu öğrenmeyi hiç istemezsiniz diye düşünüyorum…
Saygı her ne olursa olsun filmin sonunda sadece iyi insan olabilenlere duyuluyor…
Buyrun yarası olan gocunsun artık bi zahmet…
Başsağlığı
Halkın Sesi gazetemiz kurucusu ve başyazarı Mustafa Özdemir’in annesinin vefatını büyük bir üzüntüyle öğrendim.
Dayanılması çok zor böyle bir kayıp için Mustafa Özdemir’e başsağlığı dilemekten başka pek yapacak bir şeyimiz yok…
Başın sağolsun Mustafa Özdemir,
Yüce Tanrı geride kalanlara ömür ve sabır versin,
Merhumenin de toprağı bol olsun, nurlar içinde yatsın…