Yıllar…

Bitmeyen yollar…

Gerçekleş(e)meyen vaatler…

Cumhuriyet’in ilk yıllarında kazma küreklerle sarp kayaları delip karayolları ve demiryolları açan cefakâr insanlar nereye gitti? O günkü şartlarda açılan yollar, köprüler; bugünkü teknolojiye rağmen yapılamıyorsa…

Yapılanlar ise bitmeden bozuluyorsa…

Biz neyi tartışıyoruz ki…

O gün teknoloji yoktu ama vatan sevgisi vardı… Bugün her şey var, o ruh yok…

Etrafımız menfaatler ağıyla örülü… İhaleye giren firmalar güven vermiyor… Kimse sözünde durmuyor…

Tablo çok karanlık…

Peki kent merkezindeki ulaşım bozukluğuna ne demeli? Herkes kafasına göre yapıyor, yıkıyor, kazıyor… Yollar köstebek yuvası gibi… Yıllardır bitmeyen bu karmaşa, belediye makamının burnunun ucunda cereyan ediyor.

Ya Fevkani köprüsü?

Evet, mayınlı bölgeye girdiğimin farkındayım.

Ne zaman “Fevkani” diyecek olsak, köprü altı esnafının tepkisiyle karşılaşıyoruz. Daha ağzımızdan ‘F..’ harfi çıkmadan, kaşların altından sert bakışların muhatabı olduğumuzun bilincindeyiz elbette. Ancak söz konusu insan hayatı ise ve eğer bizim uyarılarımızla bir kişinin bile canı kurtulacaksa bütün eleştirileri göğüslemeye hazırız.  

Hukuk felsefesinde meşhur bir söz vardır. Eğer bir gemide 9 cani, 1 tane masum varsa, o gemiyi batıramazsınız…

İnsanların hayatını tehdit eden bu köprüyü artık yıkma zamanı gelmedi mi?

Her anına tanıklık eden bir gazeteci olarak Çaycuma köprü faciası belleklerimizde tazeliğini koruyor. 15 cana mal oldu. Dönemin Belediye Başkanı Mithat Gülşen, babasını ve yeğenini kurban verdi. Başkanın kendi babasının haberini köprüde öğrendiği anları bir görseydiniz… Ne büyük bir acı! Sonra Çaycuma Belediyesi’nin, Karayolları’nın ve DSİ’nin bu faciadaki ihmalleri açıkça ortaya kondu. En sonunda ne oldu biliyor musunuz? Hiç birine soruşturma izni verilmedi?

Şaka gibi… Ama gerçek!

Facianın yaşandığı günlerde Fevkani hatırlanıverdi.

Birkaç defa üniversitelere incelettirilen Fevkani köprünün aşınmaya uğradığı, metal yorgunluk içinde olduğu, kısaca ömrünü doldurduğu ilan edildi. Raporda kısa vadede bakım yapılması da tavsiye edildi. Tabi ki belediye esnafın hışmına uğramamak ve bir sürü bürokratik işlerle mücadele etmemek için kısa yolu tercih ettiler.

Şimdi deve kuşu misali kafamızı kuma gömdük… Gidiyoruz gündüz gece…

Geçmişte kalan konuyu niye yazdım? Çünkü yaşadığım topluma karşı sorumluluk hissediyorum da ondan…

Allah korusun, bir kaza olursa ben buradan vicdani sorumluluğumu yerine getirmiş oluyorum.
İşin ‘can’ alıcı kısmı burası.

Şehrimizin bütün yöneticilerine görev düşüyor bu konuda. Herkes bu tehlikeye kafa yormalı. Sorunlarımızı halının altına süpürerek sorumluluktan kurtulamayız.

Allah korusun bir felaket olursa;
Altında kalırsınız…