Kültür - Sanat

MUKİM TAHİR VE ZONGULDAK...

Günümüzün birçok sanatkârı Mukim Tahir’in eserlerini seslendirmişlerdir. Bunlardan Zeki Müren, Bülent Ersoy ve İbrahim Tatlıses gibi sanatkârları sayabiliriz. İbrahim Tatlıses'in şöhret olmasına Mukim Tahir'in "Ayağında Kundura"isimli türküsü vesile olmuştur.
“Hüsnün Senin Ey Dilber-i Nadide Kamer Mi?” gazelini, “Elleri Pamuk”, “Ayağında Kundura”, “Kapıyı Çalan Kimdir?”
, “Kırmızı Kurdele”türküleri ile “Yaram Sızlar”gibi daha onlarca türkünün söz ve beste yazarıdır…
Vaktiyle zengin ve ünlü bir sanatçı iken, yaşadığı bir sürü talihsiz olay nedeniyle fakir düşen, sıkıntılı günler yaşayan Mukim Tahir, mezarının yeri bile bilinmeyen, “ünlü” fakat “garip” sanatçı olarak müzik tarihine geçmiştir.
Bu türkülerin sahibinin mezarının Zonguldak’ta olduğu ve halen bulunamadığı gerçeği...

MUKİM TAHİR’İN HAYAT HİKAYESİ…
1900 yılında Urfa'nın Bıçakçı Mahallesi’nde doğan Tahir Oturan, Nevai Aşireti’nin Büyükhatipoğlu sülalesindendir. Babası Mukimlerden Hacı Abdurrahman, annesi Fatma Hanım’dır.
Mukim Tahir, memlekette sevilen ve sözleri geçen varlıklı bir aileye mensuptu. Ailesinin elinde çok geniş ve verimli araziler vardı. Arazilerinden bir kısmı Suriye topraklarında kalmıştı. Harran ve Bozova bölgesinde 12 köy, Eski Kehriz Bahçesi, Değirmen ve Akarbaşı’nda birçok ev ve odaları vardı. Balıklıgöl’deki Mecmue’l Bahr mevkii de kendilerinindi. 
Büyük ağabeyi Mukim, Harran’da odası olan sayılı bir kişiydi. Birçok davalar onun odasında halledilirdi. Ailesi varlıklı olduğu için Mukim Tahir’in çocukluk ve gençlik yılları bolluk ve zenginlik içinde geçmiştir.
Mukim Tahir, ilk evliliğini İshakoğullarından Fatma Hanım’la yapmıştır, hanımının ölümü üzerine Zeliha Hanım’la evlenmiştir. Evliliklerinden çocuğu olmamıştır.
Mukim Tahir; güzel giyinen, iri yapılı, uzun boylu, kaytan bıyıklı, esmer ve çok yakışıklı biridir. Hoşsohbet biri olup fıkralar, hikâyeler anlatarak; sohbetini, konuşmalarını süsleyen, gayet hürmetkâr, bir çocuğa bile hürmet eden bir kişiliğe sahiptir.
Arazi anlaşmazlığı yüzünden bir arkadaşı ile birlikte amcasını öldürür. Kendisine 101 sene, arkadaşına 24 sene mahkûmiyet verilir. Çevresinde çok sevilen, sayılan, sanatçı ruhlu bir kişi olduğundan Mukim Tahir’in cinayet işlediğine kimse inanmak istemez. Urfa cezaevinde hapis yatar. Cumhuriyetin 10’uncu yıl affından yararlanarak hapisten çıkar. Hanımı bu hadise üzerine hastalanıp verem olur ve ölür.
Hapse girmesi ve hanımının ölümünden sonra yaşantısı bozulur, sefahate dalar. Nerde akşam, orda sabah, günlerce evine uğramaz. Elinde olan araziyi ve mülklerini peyderpey satarak harcamaya başlar. Bir süre Akçakale’de, bir süre de Suruç ilçelerinde kalır. Birkaç sene içerisinde hem mal varlığını kaybeder, hem alkolün pençesine düşer. O artık; yalnız ve yoksul bir adamdır.
Yapacağı bir meslek olmadığı için çok perişan bir hale düşer. Bir süre hamamcılık yapar. Bir süre de Urfa'nın Haşimiye Çarşısı’ndaki dayısının fırınında çalışır.

Aynzeliha Parkı’nda bulunan sazda (gazino) bir süre hem okuyuculuk yapar, hem de bağlama ve darbuka çalar. 1939 senesinde Tenekeci Mahmut Güzelgöz ve Hacı Nuri Hafız ile Muhacir Çarşısı’ndaki Aslanlı Han’da bir oda tutarlar. Beraber mevlit okumaya giderler. O arada Mukim Tahir içkiyi bırakmıştır. 1941 yılında Şanlıurfa Halkevi kahvesini çalıştırır. Aynı zamanda Halkevi saz ekibini de çalıştırarak, halk konserleri verdirir, sıra geceleri düzenler… Mukim Tahir, okuduğu gazel, hoyrat ve türkülerinde Urfa şivesini en mükemmel bir şekilde kullandı. Bağlamayı ve darbukayı çok iyi çalardı. 1938 yılında Muzaffer Sarısözen,Urfa’da yaptığı derleme çalışmalarında, kendisinden kaynak kişi olarak istifade etmiştir. 1944 yılında 35 kişilik bir ekiple Türkiye'de konser turnesine çıkmıştır. Taş plağa okuduğu kendi eserleri; “Ayağında Kundura”, “Kapıyı Çalan Kimdir?”, “Elleri Pamuk”, “Kırmızı Kurdele”, “Hüsnün Senin Ey Dilber-i Nadide Kamer Mi?”dir.
1945 yılında onu zor günler bekler, geçim sıkıntısı ve yalnızlık çeker ve Urfa’yı terk etme kararı alır.

URFA’DAN ZONGULDAK’A GELİŞİ VE HAZİN ÖLÜMÜ…
Mukim Tahir, zengin iken fakirliğe düşmesini bir türlü içine sindiremez ve bu halinden çok sıkılır. 1945 yılında Zonguldak'a bağlı Yenice kazasında müteahhitlik yapan arkadaşı Herrem Nuri, kendisini çalışmak üzere yanına çağırınca, tereddüt etmeden Zonguldak’a gelir. Kendisini uğurlamaya gelenlere, "Bir daha dönmeyeceğim" der, dostlarıyla helalleşir. Hakikaten de bir daha oradan dönmez.
Mukim Tahir’den önce Yenice’ye çalışmaya giden Urfalı Köşker Hacı Mustafa Nacar, Mukim Tahir için,"Onun yaşantısı kadar ölümü de hazin oldu" deyip şunları anlatmıştır: 
"Biz Zonguldak'ın Yenice nahiyesinin Cebeci mevkisinde bulunan bir köyde, Ankara-Zonguldak tren yolu işinde çalışmaya gittik. Mukim Tahir de bizden iki-üç gün sonra oraya çalışmak üzere sazıyla birlikte geldi. Memleketten ayrılmanın hasretinden olsa gerek çok dalgın ve düşünceliydi. Hasta ve bitkin bir vaziyetteydi ve geldiğinin üçüncü günü çok rahatsızlandı. Yerimiz, ilçeye yaya olarak bir saat mesafedeydi. İlaç almak üzere ilçeye gitmeye hazırlanırken vefat etti. Cenazeyle ilgili gerekli hazırlıkları yaptık, defnetmek üzere yakınımızda bulunan köyün mezarlığına götürdük. Mezarlık yeri, zemini yumuşak toprak olan tepelik bir yerdi. Toprağı kazdık, ama sert bir zemin bulamadık ve açtığımız çukura gömdük, etrafına bir iki tahta koyduk. Yağmur yağıyordu ve toprak atınca tahtalar yıkıldı. Öylece üzerini kapattık. Çok üzüldük, memleketin en meşhur ve en zengin insanını, memleketinden yüzlerce kilometre uzak bir köyde, mezar bile olmayan bir çukura gömdük. Daha sonra mezarın selle sürüklendiğini ve başka yere gömüldüğü duyumunu aldık. Öldüğünde cebinde on para çıkan Mukim Tahir’in bu şekilde ölümüne çok üzüldük, moralimiz bozuldu, biz de dayanamayıp birkaç gün sonra Urfa’ya döndük.”

İşte, "Ayağında Kundura"türküsü gibi meşhur birçok türkünün bestekârı Mukim Tahir’in gömüldüğü yer-bugün için- bilinmediğinden mezarı kayıptır. Bu konuda yapılan araştırmalarımızdan, yeğeni ve diğer yakınları ile görüşmelerimizden bir netice çıkmamıştır. Mezarının bulunması ve Urfa’ya nakli amacıyla, Halil Binbaşıoğlu, Şanlıurfa Belediye Başkan Yardımcısıyken Zonguldak'a yaptığı yazılı başvurudan da bir netice çıkmamıştır.
Bu konudaki çalışmalarımızı duyan Urfalı Doktor Mehmet Işık, 1980’li yıllarda Zonguldak’ta görev yaptığını, bu sırada ev sahibinin bir yakınının öldüğünü ve bu nedenle Zonguldak aile mezarlığına gittiğini, mezarlıkta törenin bitmesini beklerken üzerinde “Urfalı Mukim Tahir” yazan mezar taşını gördüğünü söyler. Zonguldak’a yerleşmiş Urfalılardan yardım isteyip, bahsedilen mezarlıkta araştırmalar yapılır. Maalesef mezarının yerini tespit adilemez. “Mezar sahipsiz olduğu için, üzerine başkaları gömülerek mezar taşı yok olmuş” diye yorumlanmıştır...

Zonguldak Nostalji
Alıntı: Yüksel Yıldırım.