Politika, yol, yöntem; Peki kendi yolunu kaybettiğinde ne olur ne yazık ki bedelini ödemek kaçınılmaz olur. Bir farkla ödeyen değil ödeten olur. Ülkelerin iç işleri kendi öncelikleriyle ilintili olurken, dışarıdan müdahaleler bu dengeyi çoğunlukla alt üst ediyor.
Çünkü hiçbir devlet kendi kendine yetebilme, kendi merkezine çekilebilme lüksüne sahip değildir.
“Şartları diğerlerinden iyi olanları da rahatlık sıkıyor!”
Bunun olabilirliği henüz mümkün görünmüyor,  çomak sokan, akıl karıştıran ve bir birlerine yaptırım uygulayan dünya ülkeleri var olmaya devam ediyor.
İç huzurunuzu ne kadar ayrı tutmaya çalışırsanız nafile, kaostan beslenenler bu düzeneğin pimini çekenler.
Kavramlar ise düzeni sağlayabilmenin kişilerce oluşturulmuş ve çıkarlar doğrultusunda şekillendirilmiş satır başları.
İçeriğinin sabit bir düzeneği de yok üstelik kavramların, şartlara ve zamana göre içleri boşaltılabilen ve hatta yeniden yeniden şekillendirilen bir kavramlar kargaşası yönetimlerde uygulanan.
İşte bu kargaşa, yönetim esnasında taraflar doğuruyor kendiliğinden ve canın zerre kadar kıymeti kalamayabiliyor şartları oluşturanlarca.
Haklı çıkmak gafletiyle sınırsız haksızlıklar yapılabiliyor gündemin sıcaklığında. Terörün her türlüsü kol geziyor yanı başımızda ve çoğunlukla da yaşam merkezimizde.
Kavramlar üzerinden kayboluyor insanca yaşama hakkı.
İşte yine Arapsaçına dönen bir gündemin içinde, şu kısıtlı vakitlerimizde, yaşama tutunmaya çalışıyoruz. Dünyayı kasıp kavuran terör, kendini unutturmamaya kararlı görünüyor.
İnsan canına kastetmenin her türlü yolunu deniyor terör. Gün geçmiyor ki dünyanın her hangi bir köşesinden, ölüm kokusu düşmesin güne.
 İnsan beyni tıkır tıkır çalışmaya devam ettiği sürece, her türlü erişime de fırsat tanıyor zaman. Beyin devrelerini ne için kullandığınız, ne için mesai harcadığınız ise dünyayı şekillendiriyor.
Bir başkasının yaşam hakkına yaşama hakkına müdahil olmak ve onu sonlandırmaya kadar gitmek ise beyin devrelerinde ki şaşmış lığın neticesi.
Kanunlar kurallar hiç sayılarak cinayetler işleniyor acımasızca. İnsanlığı öldüren zihniyet, toplu katliamlarla gövde gösterisi yapıyor kendince.
Terör, yüzlerce insanı bir çırpıda kurban ederek, aslında gidişatla ilgili çok somut detaylar koyuveriyor ortaya. Dünyadaki en ucuz şey yaşama hakkı. Savaşlar ne için ve neden insan beyninin henüz erişemediği bir detay sanırım.
Gelişmiş olarak nitelendirilen ülkelerden tutunda, üçüncü dünya ülkesi olarak adlandırılan tüm ülkelerde, tüm zamanlarda, terörün o acımasız yüzüyle karşı karşıya geliyorsunuz mutlaka.
Bunun en son örneği Sri Lanka. Yüzlerce ölü yaralı ve işleri güçleri sadece katliam yapmak olan seçilmiş eğitilmiş insan toplulukları. Gözünü kırpmadan cana kast eden katiller ve sonrasında yaşanan acı dram.
Had bildirme, gözünü korkutma ve sindirme üçlüsünün acıda çaresizlikte vuku bulmuş ölüm kokusu dünyaya yayılan.
Şiddetin her türlüsü ne yazık ki insan olan her yerde vuku buluyor. Bu tarihler öncesinde ilk insanlarda da vardı şimdiki zaman diliminde de hiç değişmedi. Ne kadar çok bilgiye donanıma erişse de insanoğlu, içindeki canavarı, katili dize getiremedi. Atomun çekirdeğine erişen insan, beyninin gücünü deneyimlese de şu içindeki canavarı disiplin edemiyor bir türlü.
Herkes kendi adaletini kendi sağlasın denilse kazara, herhalde kontrolsüz eylemle bu dünyayı bir çırpıda yok edebilir insanoğlu.
 Tanrının kurallarını kanunlarını hiçe saymakta zerre bir tedirginlik suçluluk duymaması da bir parça insanın tanımında fikir verebiliyor sanırım. Toplu katliamlar ve gündelik hayatın içinde bir başkasının canına kast etmek, o kadar olağanlaşıyor gitgide.
Tanrı’nın verdiği canı Tanrı’nın can verdiklerinin alması ise bir başka beyin kilitlenmesi…
Galiba en kolay insana kıyılıyor ve diğer canlılara günümüz dünyasında.
Yaşanabilecek, deneyimlenebilecek her yolu yöntemi deneyimleyenler, kendilerine cani olmak ve can almak gibi bir dünya kuruyorlar sanırım. Düğmeye basmak ise tatmin oldukları nokta.

RAKAMLAR HİÇ İÇ AÇICI DEĞİL NE ZAMAN OLDU Kİ ZATEN

Dünya istatistik kurumunun, insanlığın içinde bulunduğu koşullara dair yayınladığı veriler gerçekten de ürkütücü.
Yeryüzündeki insanların yaşam standartlarının rakamlarla ortaya koyulması gerçeği değiştirmiyor;
Neredeyse sekiz yüz yirmi iki milyona ulaşan açlık sayısı ürkütücü.
Şöyle diyor istatistik veriler: Her dokuz çocuktan yedisi aç, dört yüz doksan milyon kişinin yüzde sekseni çocuk. Bununla birlikte dünyada savunmaya harcanan miktar iki trilyon dolar. Üstelik her geçen gün silahlanma artmaya devam ediyor. İnsan insandan kendini korumak için hatırı sayılır harcama yapıyor!
Birleşmiş milletler dünyada mutlu insanlarla ilgili de istatistik yayınladı. Neye göre kime göre mutluluk bunu her yıl yaptığı ana temayla biçimlendirerek yayınlayan birleşmiş milletler, İnsanoğlunun mutluluğu daha çok dijital ortamlarda aradığını ve vaktini sanal mutluluklar için harcadığını tespit etti.
İnsanoğlunun bu duruma gelmesinde, gelişmiş ülkelerin etkisi ve insanları yönlendirmenin hiç de zor olmadığının bir göstergesi dijital ortamlardaki bağımlılık. Birçok modern çağdaş olarak nitelendirilen ülkeler arasında Türkiye’nin yeri düşündürücü.
Yüz elli altı ülke arasında yapılan araştırmada yetmiş dokuzuncu bizim ülkemiz.
Dünyada resmen tanınan yüz doksan üç ülke var. Ancak bilinen ülke sayısı iki yüz altı.
 Mutluluk yaşam koşullarındaki iyileştirilmelerle de mümkün elbette. Ama iç huzurunuzu bozmaya çalışanların, kendi imkânları dâhilinde yarattıkları mutlulukla gül gibi geçinip gidenlerin, dışarıdan sokulan çomakla hiç edilmesi, bilimsel araştırmaların dışında bir gerçek.
Doyumsuzluk ve bir başkasının yaşam haklarında otorite olma özentisi, dünyanın dengesini bozan temel unsur. Adil ve eşit olmayan bir yaşam yolculuğunda, açlık tokluğun uşağı, varlık yokluğun efendisi, ölüm yaşamanın katiliyse istatistiklerin canı cehenneme.