Ne yapsam, ne etsem aklım gibi bulduğu her fırsatta ayaklarım da hep o dağın başına, Balçın maden ocağına gidiyor, yüreğimin yarısı hep orada çünkü… Ömrünün epey bölümünü yerin altındaki kör karanlıklarda geçirmiş emekli bir madenci olarak, ocağın zifirinde mahpus kalmak nasıl bir duygudur iyi bilirim… O kurşun sıksan geçmez karanlığa, saatler de saplanıp kalmış gibi gelir yerin dibinde, geçmek nedir bilmez… Havası temiz olan yerler soğuktur, ana galerilerin daralan kesitlerinde rüzgârlar eser hatta… Oluşan hava akımı bedeninizi üşütür… Ortam sıcaksa, orada da hava kalitesi düşüktür, yeterince dolaşmayan hava, dururken bile ter içinde bırakır sizi… İnsanı çepeçevre saran karanlıksa, görünmeyen tehlikeleri de sakladığı için hep tedirgin eder… Zordur karanlıkta yaşamak…

 

Orada, o dağın başında, bir dram yaşanıyor günlerdir… Dünyanın en zor işlerinden birini, ölüme meydan okuyarak yapan ve karşılığı olan üç kuruşu da aylardır alamayan işçiler, haklarını alabilmek için günlerdir direniyor… Seslerini duyurabilmek için her yolu deneyen işçiler, son çare olarak bedenlerini koydular ortaya, kendini kapattıkları ocakta başlattıkları açlık grevi, siz bu yazıyı okurken 12. gününe giriyor… 12 gündür bedenleriyle sınıyorlar vicdanımızı, ama yüreklerin kulakları sağır… Olayı görünür kılmak için uğraşan, muhalif basının çabaları yetmiyor, üzülerek söylemek zorundayım ki, işçiler de okumuyor bu gazeteleri… Ana akım medya kameralarını Kilimli’deki dağa yeni yeni çevirirken, havuz medyasının şaklabanları yine vicdansız yazılar kaleme alıyor…

 

BU AHLAKSIZ DÜZENİ KİM KURDU

Neymiş paralel örgütle, sol terör örgütlerinin yönlendirdiği işçiler sürdürüyormuş yalnızca eylemi… Diğer işçilerse devletin ödeme planının kabul etmişmiş; birçoğu parasını bile almış hatta… Yalanınız batsın alçaklar... En az olanın 5-6 bin lira alacağı var içeride, kıdem tazminatları da eklenince, bu rakam, çok daha yukarılara çıkıyor… Bunun karşılığında devletin önerdiğiyse, alacaklara mahsuben bin, sosyal yardımlaşma fonundan da bin olmak üzere 2 bin lira yalnızca… Kalan nasıl ödenecek, hiçbir şey diyen yok… Başta ocağa kendini kapatanlar olmak üzere işçilerin büyük çoğunluğu doğal olarak reddetti bu sadakayı… Bu, onların onurlarıyla oynamaktı çünkü… Çaresizlikten almak zorunda kalan birkaç garibansa, tüm işçileri temsil ediyormuş gibi gösterilmeye çalışıldı…

 

Sözün kısası şu ki, çirkin bir oyun oynanıyor işçiler üzerinde; açlıkları, ahlaksız bir çıkar çatışmasının aracı yapılıyor… Devlet, direnişi kırmak için her türlü tezviratı yayarak, işçileri yalnızlaştırmaya çalışıyor… Direnişi dağın başında boğmanın tek yolu bu çünkü… Valisi de, emniyeti de, kayyımı da, işçilerin değil, iktidarın ali menfaatini düşünüyor yalnızca… Zoru, günü, derdi, muktedirleri hiç yara almadan çıkarmak bu badireden… Ülkenin dört bir yanında işçileri bir eylemden diğerine koşturan bu iktidar değilmiş gibi AKP’nin A’sını söyletmiyorlar kimseye… Her dem güçlünün yanında saf tutan kalemşorlar anında “siyaset yapıyor” yaygarasını koparıyor… Sormak hakkım, tümüyle emek sömürüsüne dayalı bu ahlaksız düzeni kim kurdu? Kim oluşturdu yasal çerçevesini?

 

DESTEK VEREN HERKES POTANSİYEL SUÇLU GÖSTERİLİYOR

Nasıl bir iş bu? Emekçilerin bin bir meşakkatle hak ettiği üç kuruşu vermeyenlerin yakasına yapışamayan devlet, TOMA’larla hakkını arayanların karşısına dikiliyor…  Bir de “provokasyon yapılacak” dedikodusu yayılıyor durmadan… Ey yetkililer, provokasyon yapmaya gelecek insanlar kent dışındansa, sokmamak sizin elinizde değil mi oralara? Yok bu kentte yaşıyorlarsa, neden gözaltına almıyorsunuz? Bu kentte yasadışı terör örgütlerine sizin deyiminizle “müzahir” birileri varsa, neden adli işlem yapmıyorsunuz da, işi yurttaşlara havale ediyorsunuz? Direnen işçilerin yanına yüreğini katmaya giden herkesi potansiyel suçlu ilan eden tavrınız yüzünden, bir kişinin demir çubuklarla kolu kırıldı Kilimli’de… İki kişi yaralandı… Oralı bile olmadınız hiçbiriniz…

 

Saldıran gruptan hangisiyle temas kurduysak, aldatıldığını söylüyor… Soruyorum kim aldattı bu insanları? Saldırının daha şaşkınlığı geçmeden, “Kilimli halkı oturma eylemi yapan provokatörlere izin vermedi?” şeklinde haberler çıktı bir gazetede. Kim yaptırdı bu haberi? Yüzlerce örnekte gördüğümüz gibi, bu tip provokatif haberler, gerilimi daha da tırmandırır, farklı sonuçlar, doğurursa kim verecek bunun hesabını? Hangi vicdanla açıklanacak? Devletten hiç umudum yok, onun için tüm halkı sağduyuya çağırıyorum… Bu kentin bu tip provokasyonlara değil, içerideki insanların en kısa zamanda dışarı çıkarılıp, sağ salim ailelerine kavuşturacak girişimlere ihtiyaç var… Sadakayla teslim almaya çalışan girişimlere destek vermek, onurlarıyla oynanmasına göz yummaktır ayrıca bu saatten sonra… İşçilerin haklı talepleri karşılanarak, bu eylem bir an önce sonuçlandırılmalıdır. Herkesten çok kentin ihtiyacı var bu morale…

 

Not: Yazımı sabahın erken saatinde yazıp, gazeteye gönderdim. Hemen ardından da Balçın ocağının baca ağzında aldım soluğu. Polis barikatının önündeki hareketlenmeyi görünce ne olduğunu sordum… Yanıt eylemin bitirildiği şeklineydi… İşçilerin sağ salim dışarıya çıkmalarından son derece memnunum… Ancak bu notu yazıncaya kadar hangi şartlarda eylemin bitirildiğine dair resmi bir açıklama yapılmadı henüz… İşçilerin haklı taleplerinin bir parça da olsa karşılanmış olmasını dilemekten başka bir şey gelmiyor bu yüzden elimden… İşçi arkadaşlarıma geçmiş olsun derken, ailelerine de göz aydınlığı diliyorum…