Kimi ‘uyanık’ köşe yazarları, yazılarını okutmak için bu tür başlıklar atar. Başlığı gören okuyucu; “Acaba kime dedi? Ne dedi? Neden dedi? Nasıl dedi?” gibi merak unsurlarıyla yola çıkıp yazıya dalar!
Ben öyle ‘okur avcısı’ yazarlardan değilim. Sözümü hiç çarptırmadan, doğrudan ve anlamı anlaşılır sözcüklerle söyler, yazarım.
...
Bu ‘kılçık’ iğnelemeden sonra gelelim söyleyeceklerimize.
Almanya’da asgari ücret; 1550.-EU, etin kilosu; 8.-EU, Türk rakısı; 10.-EU’yken, Türkiye’de asgari ücret; 2020.-TL, etin kilosu; 55.-TL, Türk rakısı (70’lik); 152,5 TL’dir.
Almanya’da “Asgari Ücret”le çalışan bir kişi, maaşını alıp ülkemize gelip parasını bozdurduğunda 9750.-TL alır. Yani, Türkiye’deki bir “Asgari Ücret”linin 4,8 katı bir paradır bu!
...
Sonuç: Sözüm odur ki, hiç kimse “İşkembe-i Kübra”danatmasın! Vaziyet budur!
Eeey halkım! Söyleyeceğim bu kadardır; “Tanık sizin!”
 
NEDEN ZONGULDAK...
Eh, eli kalem tutan diğer insanlar gibi ben de Zonguldak yerel basınını izlerim. Basının (gazete, internet sitesi, internet televizyonu vb.) köşe yazarları, her birkaç yazıda bir üstteki başlığı atarlar! Ben de ilk kez okuyormuş gibi şaşırarak okurum. Hayır, yazdıklarına değil; başlığı şaşırarak okurum.
Yazar arkadaşlar bana alınmasın ama ne yazık ki bakış açıları bilimsel değil. Sistemi irdelemeden, sistemin ürettiği politikacıları, sistemin atanmışlarını irdeliyorlar. Sistemi irdeleyip sorgulamayan bir yazarın, nesnel ve bilimsel önermelerde bulunması beklenemez. “Hayır!” demesi gerekirken susan, “Yanlış!” demesi gerekirken dağı ardından dolanan, en insancıl durumlar için yüksek perdeden tümceler kurduktan sonra “Amaaa!” diye muhataplarını ürkütmekten uzak duran yazarlar, yazar değil; “yazan”dır.
Üzgünüm ama benim yargım böyle.
 
HOCAM, ÇOK İDEOLOJİK DÜŞÜNÜYORSUN!
Kişi, konunun en zorlu noktasında sıkışınca, elini omzuma koyarak bu tümceyi kurar; “Hocam, çok ideolojik düşünüyorsun!
Oysa toplumsal noksanlığımız tam da bu noktadadır!
Sözlük, ideolojiyi şöyle tanımlar; “Düşünbilimsel, toplumsal ya da siyasal bir öğreti oluşturan, ülkü olarak da benimsenebilen, kişi ve kurumların davranışlarına yön veren düşünceler bütünü.
Felsefe, ideolojiyi şöyle tanımlar; “Siyasal, hukuksal, etik, estetik, dinsel ve felsefi düşünceler sistemi.
Tanımlamaların devamı var ama sözü kısa kesmek gerek! Üstteki tanımlamaları okuyunca, sanırım amaç hâsıl olmuştur.
Hiçbir ideolojisi olmayan, amorf (şekilsiz) kişi, filler tepişirken ezilmek ‘bahtsızlığını’ yaşar! Yanını, yönünü, yürüyüşünü planlayamaz!
Lütfen biraz ideolojik olunuz! İnanın zor değil bu; kitap okuyun yeter!
 
ACIMAK!
Acımak, Stefan Zweig’ın, bir teğmenle, engelli bir kadın arasındaki yürek burkan aşkı anlatan romanıdır. Bu romanı okuduğumda eğitimciliğimin ilk yıllarındaydım. O zaman kendime şöyle bir söz verdim; “Yaşamım boyunca, hiçbir davranışımı, acımak üzerine kurmayacağım!
Salt acımak, sanıldığı gibi insanın, insancıl bir duruşu değildir. Gördüğünüz ya da yaşadığınız olaylardaki yürek burkan durumlar sizde derin bir acıma yaratıyorsa orada durmayın, duraksamayın, ikirciklenmeyin; gereğini yapın! “Vah, vah!” hayıflanmasıyla hiçbir sorun çözülmüyor! Acıyarak, acılar ortadan kalkmıyor! Acımak insani bir duygudur ama devamı, acıyı ortadan kaldırmak için üzerine düşen insancıl görevi yapmaktır!
Bugün, toplumumuzun, kadın cinayetleri ve çocuk tacizleri, tecavüzleri karşısındaki durum çok büyük oranda; acımak üzerine kuruludur! Hele ikide bir; “İdam isteriz!” diye bağırmazlar mı, o zaman bana bir şeyler oluyor! Öldürerek çözüm arayan toplum, sağlıklı düşünebilen bir toplum değildir!