Siyaset hiç bu kadar ayağa düşmemişti…

Kimi kimlik kazanmak için…

Kimi dokunulmazlık.

Kimi iadeyi itibar uğruna…

Kimi de koltuk derdiyle aday oluyor…

Hal böyle olunca toplumda saygınlığı olan isimler politikanın dışında kalıyor…

Geçmişiyle yüzleşmeden milletvekilliği gibi kutsal bir göreve talip olan aday adayları er ya da geç halkın adalet terazisinde kefeye çıkıyor…

Her şey bir yere kadar…

Para, pul, mal mülk sökmüyor bu işte…

Öyle paralı askerler, şakşakçılar da yetmiyor!

“Asil” olmayandan “vekil” olur mu?

7 Haziran için kum saati işliyor…

Siyasetçilerle birlikte gazeteciler de teraziye çıkıyor…

Önceki gün yine adliyedeydim…

Kabus gibi günlerden sonra Demir Ailesi bilmem kaçıncı kez suç duyurusunda bulunmuştu hakkımda…

Hani şu “Demir ağlarla ördük AKP’yi dört baştan” yazımdan sebep şikayetçi olmuş arkadaşlar…

Yaşam felsefeleri itibariyle, değil AKP’den aday adayı olmak önünden bile geçmemesi gereken amca Salih Demir ve yeğenlerinin o rozeti takması kadar komik bir durum olamaz…

Yazının bütününde somut olaylar üzerinden gitmeme rağmen eleştirilmeye tahammülü olmayan arkadaşlar, kadrolu avukatları aracılığıyla hakaret davası açmış…

Gittim ifademi verdim…

Salih Demir, her ne kadar sabıkası olmadığını iddia etse de öyle olmadığını sağır sultan biliyor…

İyi de sağır sultanın bildiğini Demirler üzerinden servet yapan yeteneksiz Avukatları bilmiyor mu?

Zaman aşımı nedeniyle düşen sabıkalar “olmamış” mı sayılıyor?

Cumhuriyet Savcısına hakaretten cezaevinde yatan Salih Demir, Karadon’da ise muhasebe Müdür Yardımcısı’na darp etmekten sabıka alıyordu.

Peki, “hakaret”ten kastı ne?

Anlaşılan cakası bozuldu beyefendinin…

Siyaset de yaşam gibi…

Ne ekersen onu biçiyorsun…

Salih Demir, rüzgar ekti fırtına biçecek!

                                            *** 

Bu köşeden bazen yazmamam gerekenleri yazdığımın farkındayım…

Eleştirileri göze alarak, hata olduğunu bildiğim halde yaşadıklarımı kaleme aldım…

Eli sopalı insanlar karşısında kimi zaman tek savunma silahımız olan gazeteyle koruduk kendimizi…

Bazen kantarın topuzunu kaçırsak dahi vicdan terazisini hiç elimizden bırakmadık…

Başımıza gelecekleri bile bile yürüdük ateş hattında…

Duyduk ki, hayatını şiddet üzerine kuranlar yine rahat durmuyormuş…

Ne demişler, “Önce tedbir sonra tevekkül”

Yarın hem Cumhuriyet Başsavcılığı’na hem de Valilik makamına can güvenliğiyle ilgili talepte bulunacağım…

Niye konuyu buraya taşıdığıma gelince…

Eee burası Türkiye!