Öncelikle Yeni Valimiz Sayın Mustafa Tutulmaz’a bu satırlardan hoş geldiniz demek isterim.
 Tanışmak ve yüreğimizi kanatan konularda İlimizde görev yapmış olan diğer Valilerimizle olduğu gibi istişare ederiz, dertleşiriz zaman içinde diye düşünüyorum.
Zira gazetecilerin kendilerini ziyaretleri esnasında il dışındaydım, hoş burada olsam da varlığımın yokluğumun farkına varılmazdı nasılsa, olsun, kendi işimizi kendimiz halletmeye alışığız çok şükür.
“Yeri gelmişken ‘Yok saymak’ eylemi, varlık göstergesiymiş aslında .”
Atanmışlara gelirsek her nedense çok çabuk valizini topluyor bel bağladıklarımız.
 Bu coğrafyayı tanımak, tanışmak yeterli gelmiyor sorunların düğümlerini çözmeye.
 Zira icraat, meşakkatli ve kararlılık isteyen bir kulvar, önce niyet edilmeli sonrada fırsat verilmeli mutlaka.
Zonguldak diğer coğrafyalara göre biraz daha sert düğümler düğümlerini.
Birbirini sevmek konusunda ve birbirine tahammül etme konusunda henüz gelişimini tamamlayamamıştır. Önyargılıdır ve çok ciddi güven sorunu vardır.
 Misafir saydıklarına önyargılı davranması, acı tecrübe barındıran yaşanmışlıklar neticesindendir.
Gardını almasında geçmişte kim bilir çok can yakılışında etkisi olabilir.
Galiba,  dilden halden anlayan bir derviş düşmedi bu topraklara. İşte o yüzden öfkesini miras bırakır bir sonraki kuşaklara. Ve bütününden parçalar kopartılır her daim saflara bölünür zorunlu.
Bunun altında yatan nedeni bende çok düşündüm elbette, neden aynı safta yer alanlar bile birbirine bu kadar tahammülsüz, inanın elle tutulur bir fikri çözüm bulamadım, bulanı da göremedim.
Akçe meselesi diyecek olursak, o zaman dile vuralım kilidi, boşuna nefes tüketmesin.
Siyasi ideolojinin bile ötesinde ayrımcılığımız ve yüreğimizde is tutmuş sevgisizlik içten içe kurutuyor umudumuzu, yarınlarımızı.
Birbirimize kül olmuşluğumuz, dokumuza sirayet eden yalnızlığımızdan, güvensizliğimizden olabilir mi acaba?
Daha çok sol görüşün hâkim olduğu bu coğrafyada, mücadele edilen konuların Zonguldak yararına olduğuna dair anlaşmazlık, damgasını vuruyor içinden geçtiğimiz zamana.
O kadar sağırız birbirimize evet birbirimize.
Eğer sorun olarak meydanlarda bir avuç duyarlı insanın dile getirmeye çalıştığı bakış açılarıyla, parmak bastıkları detaylar görmezden geliniyorsa ki genellikle öyle oluyor, bu coğrafya değiştiremediği yazgısında daha çok kanatır kendini.
Atanmışların misafir olduğu, seçilmişlerin işten fakir olduğu gerçeği, on yıllardır değiştiremediğimiz kaderimizin, bizi yalnızlığa mahkûm edenlerin, üzerimize serdikleri i ölü toprağının değişmeyen gerçeği değil midir sizce de.
 Olduğumuz yerde niye sayıyoruz, niye öfkemiz büyütüyor kendini bunca işin gücün arasında.
Başımızın çaresine bakmayı bilmemek, şu durumda bizim ayıbımız aslında.
Sivil toplum örgütleri Dernekler bu kentin sorun olarak tespit edilmiş çaresizliklerine ses oldu defalarca ancak değişmedi tıkır tıkır işleyen sistem.
Hava kirliliği konusunda medyanın sayfa sayfa paylaştığı bilmem kaçıncı eylem, örneğin arşivlerde doküman olarak kaldı.
Trafik konusunda Valilik Belediye ve Emniyet formül aramaktan öteye gidemedi.
Turizm konusunda hayata geçen hiçbir projeye tanık olmadık örneğin.
İş istihdam alanı sıfır, evlatlar şehir dışında ekmek parası derdine düştü.
Sahillerimiz içler acısı tesis mesis hak götüre, tuvalet kültürü bile olmayan bir coğrafya burası, defalarca yazılmasına rağmen hijyen sıfır.
Maske kullanmadan öncede belediyelerin işlettikleri ilkel yerlerde dâhil ağzını burnunu kapatıyordun ihtiyacını giderene dek. Sanmayın ki şimdi korona nedeniyle her yer pür pak.
Sencilik bencilik kavgasında helak oldu bu coğrafya.
Son günlerde yıkılmaya kalkışılan Kız Meslek Lisesine omuz vermekten dermansız kaldık. Bir eğitim kurumunun gözden her ne sebepten olursa olsun çıkarılması, kabul edilesi bir durum değil.
 Bir kadın olarak, bizler için ne ifade eder Kız Meslek Lisesi erkek zihniyetine anlatamadık.
İyi olan şeylere karşı önyargımızın belini bükemedik bir türlü.
Bizimkiler sizinkileri döver kültüründe zehirledik gelecek kuşakları.
Bu coğrafyanın değerlerinin korunmaya, eline yüzüne bakılmasına çok acil ihtiyaç var.
Kördüğümleri çözebilecek, ister atanmış olsun, ister seçilmiş, bir babayiğit düşecektir bu toprağa.
Sağ sol ayrımcılığı ile birbirini ötekileştirmeden, yıkmak yerine yapmayı ilke edinen, kendini düşünmekten ziyade toplumun yararını düşünen, helal süt emmiş adamlara acil ihtiyaç var.
Sel gider kum kalır derler. Atanmışı da seçilmişi de bugün değilse bile yarın muhakkak gidiyor.
Biz bize kalıyoruz, sağcısı solcusuyla didişmekten, kendi safımızdakiyle dövüşmekten bir arpa boyu yol alamıyoruz.
 Sesimiz duyulmuyorsa, duymazdan geliniyorsa nerede yanlış yapıyoruz önce bunu bulalım.
 Kılıç kuşananları, ilk önce kendi safındakileri vuranları gördükçe içine kaçıyor elbette insan.
Bize adam gibi adam lazım ey Zonguldak, namert değil mert olanından, hem de çok acil lazım.