Azerbeycan yolculuğuna bir çağrı ile başladım.Alaplı Edebiyat Sanat ve Kültür Derneği başkanı sevgili Nermin Karakaya aracılığıyla ASEF’ten(Avrasya Sanat Edebiyat Federasyonu) gelen kültür gezisi çağrısına hiç düşünmeden evet dedim. Yaşayan bilir derler ya, öylesine güzel, sanat dolu günler yaşadım.Kendini gören,öğrenmek isteyen,paylaşan olarak baktım her olumlu veya olumsuz olaya.Buluşma noktası Ankara Öğretmeneviydi.Kırk kişilik kafileyle geç saatlerde yola koyulduk.

Yol güzergahımızda olan Samsun meydanında, Ata’mızın anıtı önünde saygı duruşuyla başladı ilk etkinlik .Yol boyunca Hopa’ya kadar bir çok şehir,kasaba,köy yakınlarından geçerken, oto camından izledim memleketimin bir çok yerini;doldurulmuş deniz kıyıları,betonlaşmış şehirler,düzensiz yerleşim yerleri çirkinliği dışında yeşilliğin,tarihi yapıların güzelliğini de görerek yol aldık.

Ordu’yu teleferikten izledim.Manzarasına ve tarihi yapıların korunuyor olmasına çok sevindim.Deniz kıyısı şehrin merkezinde ve kıyı boyunca yapılmış olan gezi yollarına gıpta ile baktım.

İlk kaldığımız otel Hopa’daydı.Sonrasında sınırdan geçip Batum’a ulaşacaktık.Yol boyunca şiirler okundu,türküler söylendi.Yeni tanışmanın verdiği çekingenlik üzerimde olsa da, sanatın ruhuyla bundan kurtulmuştum sonra. Tanıma faslı, dönüş yoluna geçtiğimizde çok daha güzel ve anlamlı olacaktı.Sarp sınır kapısından Batum’a sorunsuz giriş yaptık.Türk işletmecisi olduğu söylenen lokantalarda yedik öğle yemeklerimizi.

 Gürcistan’a giriş o kadar kolay olmadı.(Dünüşte de aynı zorluğu yaşattılar maalesef. )Saatler sonra Azerbaycan’a geçebildik...Ressam arkadaşların resimleri ve oto önündeki yazıyı(can Azerbaycan,iki devlet bir millet) beklememize neden saydık...Gürcistan polisi, şüpheli gözlerle süzdü durdu bizi. Duruşlarında zerre güler yüz yoktu;bizi sevmedikleri her hallerinden belli oluyordu.Pasoport kontrolünden sonra sırada valizlerin aranması ve ardından dar,kapalı,sac zemin üzerinden sınırdan geçiş koşturması başlıyordu(valizim iyiki tekerlekliymiş).Her sınır geçişinde valizleri otobüsten indirmek, tekrar yerleştirmek alışkanlığımız oldu nerdeyse.Üç kez  gidiş, dönüş telaşesini altı kez güle kaynaşa yaşadık.

İkinci gece Gence’ye vardığımızda kalacağımız otele gittik doğrudan.Hava soğuk ve yağmurluydu.Geçtiğimiz yol güzergahlarındaki evler birbirinin aynısı;iki veya tek katlı,üçgen sac çatılı ,yandan merdivenli,doğalgaz boruları yüksekten geçen,herbiri bahçe içinde,duvarlar arkasındaydı.Işıkları cılız,tenha,hiç insazdı çoğunlukla.Kendi kendimize sorguladık nedenlerini.Bakü ışıklar içinde olsa da caddelerindeki lüks otoların kalabalığında insan kalabalığı yok gibiydi.

Ertesi gün, geziye katılmamızın esas nedenlerinden olan şiir buluşmasına gidecektik.Öncesinde Gence Konsolosu Sn,Orhan Işık karşıladı bizi.Türk kardeşliğinin önemine vurgu yapıldı.Dili bizden,inancı bizden olan bu ülkede kendimizi evimizdeymişiz gibi hissettik.Azerbaycan Yazıcılar Birliği Başkanlığı ve ASEF organizasyonuyla gerçekleşen bu buluşmada Türk damarımız kabarmadı desem yalan olur. Yanardağ gezisinde Azerbaycanın petrol üzerinde kurulu olduğunu anladık;öyleki içme suyu arıtılarak elde ediliyordu.

17 Türk devleti şehrinden gelen şair,yazar,ressam, 43 ASKEF Temsilsici bir araya gelmişti.85 şairin katıldığı 800 sayfalı şiir antolojisi kitabı da sahiplerine verildi.(Karabağdan Kerkükten Çanakkaleye)Kitap, Türkiye ASKEF Başkanı Sn Savaş Ünal,Yard.Yahya Azeroğlu,Gonca Aydemir,Azerbaycan ASKEF başkanı Sayman Aruz’un emekleriyle oluşturulmuştu.Bir kez daha teşekkürler onlara ve şiir emekçilerine.Azerbaycan rehberimiz Petrol mühendisi,yazar,şair ASKEF Mali Müşaviri Sona Abbasaeliqızı idi.Türk dünyası kalemlerinden.Eldar İsmail Böyüktürk,Zameddin Ziyadoğlu,Irak’tan emekli millet vekili Esat Erbil,Kırgızistandan şair,ressam Kamil bey,tarih yazarı Adalet Badirxanov,Narıngül Babayeva,Günel Hüseyinli’de aramızdaydı.Şiirlerimizi okudukdan sonra(şiirimle Zonguldak’ın kulağını çınlattım) katılım belgeleri verildi,fotoğraflar çekildi,kardeşliğin sevinci yaşandı.Sonrasında gittiğimiz Azerbaycan ASEF derneğinde türk misafirperveliğini yaşadık yemek saati boyunca...Azeri sanatçılardan türküler dinledik.Mutlandık bir kez daha.

Bakü’de kaldığımız otelden Quba şehitliğine gidişimiz saatler sürse de,yol üzerinde bulunan yerleşim yerlerini görmemize vesile oldu böylece.Şehitlik müzesinde izlediğimiz fotoğraflar zaman zaman gözlerimizi yaşarttı.Nevruz Bayramı nedeniyle tatil olmasına rağmen o gün ziyarete açılmasını sağlayan Quba icra yetkilisi,Ziyeddin Aliyev’ e teşekkürlerimizi sunduk.Şahdağ restoranda içilen çayların tadı damağımızda kaldı.Dönüş yoluna düştüğümüzde bizleri Gürcistan sınırına kadar uğurlayan Azerbaycanlı yüreklere bir kez daha selamlar olsun.

Dolu dolu geçen günler içinde kaldığımız otellerin içinde beni en çok etkileyen Gürcistan,Kutaise de yüksekce bir yere kurulmuş, tarihi bir yapı olan GORA oteldi.Terasından baktığımda kendimi o tarihin içinde hissettim sanki;yapılar korunmuş ,çirkin beton binalar yoktu.Dağlı tepeli,yemyeşil bir doğası içinde akan ırmağı ile harika bir yerdi.

 Tiflis meydanında topluca çekilen fotoğraftan sonra yolumuz Batuma çıktı.Sanatçılar çarşısı yol üzerinde gözümüze çarpınca otobüsümüzü durdurup daldık çarşıya.Yarım saat içinde ne görebildiysek kar saydık.Keçe şallar,giysiler,ressamları başında bekleyen boyası bile kurumamış taze resimler başımızı döndürdü.Aynı gün, Batum’u yüksekten gösteren teleferiğe çıkmadan olmazdı diyerek, kişi başı 30 Tl ödeyip koşturmaca bir heyecanla oraya da çıktık.Ordu’daki teleferik manzarası kadar etkilemedi bizi dersem yalan değil.Merkezindeki kıyıda bulunan ALİ&NİNO aşkını anlatan,çelikten yapısıyla dönen,ayrılıp kavuşan heykeli izlemek ayrı bir güzellikti. Ve yatık evin fotosunu çekecem diye otobüsten inip koşturmam ayrı bir sevinçti.

On gün içinde başlayıp biten Azerbaycan yolculuğumuz yine Sarp sınır kapısına dayanmıştı...Dönüş yolumuzda beklediğimiz anlardaki muhabbetlerimiz sanırım hep özlenecek.Sanatın birleştirdiği bu insanlarla olmak,herbirimize farklı bakış açısı yarattığından eminim.Bende öyle oldu çünkü.Sarp sınırından sonra tüm yolculuğumuz sırasında uğramak zorunda kaldığımız tuvaletler daha temiz ve suyu olsa dediğimiz çok anlar oldu.Hediye torbalarına içki şişelerinden başka bir şey koyamamakta üzücüydü;en ucuz oydu çünkü....dokunduğumuz küçük objeler dahil bize göre almak istediklerimiz pahalıydı.Ülke parası Manatla,Lariyle uğraşmak da zor geldi doğrusu..Keçe bir şal dışında hiçbir şey almadan toprağıma ayak bastım.(en ucuzu altmış Tl)

Aklımda kalacak olan izlerde Azerbaycan, küllerinin içinden acılar çekerek yeniden doğmuş bir ülke;Zengini çok zengin,fakiri çok fakir,ortadireği kaybolmuş,üretimi olmayan,petrol karşılığı mal satın almaya dayalı ekonomisiyle ayakta durmaya çalışan bir ülke var.Bakü’de, yapılacak bir cadde içinde kalan üç tarihi binayı yedi metre kenara çekmek için petrol serveti harcanmışken,gazi ve şehit ailelerine yapılan binaların ıssızlığı,ışıksızlığı,kenarda kalmışlığı biraz yürek burkuyor.Gözlerimde iki şey var şimdi;ışıklar ve yalnızlıklar,uçsuz bucaksız boş düzlükler.

Selamlar,sevgiler sana can Azerbaycan.Bizdensin.Bizimsin.

15.Mart 2018-Gülden Işık.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

AZERBAYCAN

Duvar arkasında yoksulluk,
ışıklarda para, 
hükmünü sürüyor adaletsizliğin
Gecelere düşmüş kadınlar;
elinde limon, elinde süpürge,
dinlenemiyecak yaşlılığını satıyor.
Birbirine değmiyor evlerin ışıkları.
Sokakların ıssızlığına komşu,
savaş izlerinde kalanlar...
Görkeme boyun eğdirmiş imzanın kalemi;
önü nehir,arkası susuzluk...
Caddeler boyunca dizilmiş aynalarda,
kimse kendi kendini göremiyor.
Altında yeşil dolar, üstünde kıraç toprak...
Bölünmüş dağlar ardında hasretlik;
kardeşi kardeşe,elleri ellere özletiyor.

Gülden Işık.11 Mart 2018
Azerbaycan hatırası.