Yaşanmışlıklar, yaşanmamışlıklar sarmalında zaman akıp gidiyor. En güzel şey ve en doğal hak olan yaşamak, bir yanıyla değerlenirken, diğer yanıyla heba oluyor! Kısaca ‘Sömürü Düzeni’ olarak adlandırabileceğimiz ‘Kapitalizm’, emeğiyle geçinenlerin yaşamını değersizleştirirken, sömürü çarkının bir yerlerine tutunmuş olanları da kabalaştırıp, pervasızlaştırıyor!
Bilinenin yinelenmesi olacak ama ‘İnsanlık Tarihi’, sömürenlerle, sömürüye karşı duranların tarihidir. Hiroşima ve Nagazaki daha dündü! Bosna Katliamının dumanı üzerinde! Sivas Katliamı yanı başımızda...
Neresinden tutarsanız elinizde kalan bir bilgisiz, bilinçsiz insan yığını üretiyor çark! Sanal bir dünyada, yapmacık bir yaşamı sürdüren insan, balık gibi tutulduğu olta çengeline yeniden, yeniden tutuluyor!
...
1970’li yıllarda köy takımlarının katıldığı futbol turnuvaları olurdu. O turnuvalardan geriye kalan köfte kokusudur! Futbol sahasının kıyısına tezgâh kurmuş olan köfteciler, öylesine güzel bir koku yayardı ki, en tok olanın bile canı çekerdi. Köfteci avazı çıktığı kadar bağırırdı; “Gel vatandaş gel! Bağrı yanık şen köftecinin köftesine gel!
Düşünebiliyor musunuz; hem ‘bağrı yanık’ hem de ‘şen”! Hem acılar, yokluk ve yoksulluk içinde hem de neşeli!
Düşünüyorum da o yıllarda yoksulluk, yoksunluk ve eksiklikler içindeydik ama ‘umudumuz’ vardı! Geleceğe ilişkin tasarılarımız, umutlarımız, düşlerimiz vardı!
Kaba kapitalizm ve onların tetikçisi güruh, umudumuzu tüketti! Ancak adım gibi biliyor ve inanıyorum ki hem Türkiye’de bizler, hem tüm Dünya insanlığı bu sarmaldan çıkarak insancıl yaşamın yolunu çizecektir!
Bağrı yanık Şen Köfteci; ‘Bağrı geniş Şen Köfteci’ olarak bağıracak halka! Biliyor ve inanıyorum ki insanlık, tıpkı önü tıkanan bir ırmak suyu gibi taşıp kayanın ardını dolanacaktır. İnsana olan inancım sürüyor! Binyılları aşıp gelen insan; hem Türkiye’de hem tüm Dünya’da gericiliği, yobazlığı ve faşizmi alaşağı edecektir!
Hiç bilimle, hurafe bir olur mu?
 
KAZ DAĞLARI, SALDA GÖLÜ, ARTVİN CERATTEPE, AMASRA, ŞEKER KANYONU, YAYLALAR...
Nedir bu doğaya, bu ülkeye düşmanlığınız? İktidar olmak, ‘Ali kıran, baş kesen’ olmak mıdır? Biz ‘üretim’ derken, siz bu ülkenin yer altı yerüstü varsıllıklarını talan etmek mi anlıyorsunuz? Nedir bu bilinçsizliğiniz? İlkokul aydınlığı bile alnınıza vurmadı mı? ‘Yaş kesen; baş keser!’ sözünü hiç içselleştirmediniz mi? Danışmanlarınız size, tarımsal teknolojiyi kurarak üretimin gerekliliğini anlatmadı mı? O danışmanlarınız şeker fabrikalarını, fındığı, üzümü, pamuğu, tütünü, kömürü, demiri anlatmadı mı? O danışmanlarınız size bunları değil de neyi, neleri anlattı?
Bu ülkenin yakasını bırakın! İletişim ağlarını, siyaset fetbazlığını kullanarak, bilinç bulanıklığına sürüklediğiniz insanların yakasını bırakın! Dünyanın en güzel ülkesinde, dünyanın en mutsuz insanlarını yaratmayı bırakın! İnanın insanlığa yaptığınız en yararlı iş bu olacaktır!
 
DİL BİLİNCİ OLMAYANIN, SÖZLÜ VE YAZILI ANLATIMI NİCE OLUR Kİ?
Yerel ve ulusal basını, sosyal iletişim kanallarını, radyo ve televizyonları yeterince izleyen birisi için kullanılan dildeki yanlışlıklar dikkat çekmiyorsa çekiver kuyruğunu gitsin!
Temel dilbilgisi kurallarından yoksun birisinin “Ben gazeteciyim, ben yazarım, ben edebiyatçıyım, ben programcıyım!” demesi, hacmi kadar bile yer yakamayacağının göstergesidir. Bırakın bunları, reklâmcı, tabelacı, mezar taşı yazıcısı bile olunamaz dil bilinci olmadan!
Ah benim ülkem ah! Sen kimlere neleri bahşediyorsun bir bilsen...