İnsanlığın devamında önemli olan bu üç unsur, kapitalizmin genel kuralı olan, “ önce üretim “ anlayışı ile sürekli ihlal edilmektedir. Bu üç anlayışı devamlı ön planda tutanlar ve hayatın her alanında buna sahip çıkanlar önce “yasadışı hain” ilan edildiler. Sonradan ise, toplumun duyarlı kesimlerinden gelen tepkiler karşısında bu üç unsurun ihlalinden kar sağlayanlar “barış-çevre-insan hakları” şiarının içini boşaltarak  “önce üretim, sonra insan ve çevre” olgusunu gündeme getirdiler.
 Bu süreç içerisinde gelişen toplumsal bilinçlenme ile oluşan muhalefetin önderliği işçi sınıfında olduğu dönemlerde buradan başarılı zaferler elde edilmiştir. Ne zamanki önderlik işçi emekçi kesiminden burjuva kesimlerin eline geçtiğinde bu istemlerin içi tekrara tekrar boşaltılmıştır. İlk başlarda radikal mücadeleler sonucu elde edilen şimdiki bazı hakların elde edildiği o dönemlerin yerini bu gün bürokratik-yasal zeminlerde aramaya çıkanlar salon toplantılarından çıkamaz olduklarından bir zamanlar canla başla elde edilen haklarda elden gitmektedir.
İşsizlik, konut, ulaşım, yiyecek, yakacak, sağlık, eğitim, sosyal güvence vb. gibi sorunlarla boğuşulan günümüzde çevre, barış, insan hakları gibi kavramlar ve uğraşlar önceleri lüks gibi görünürken emperyalist paylaşım savaşları ve sömürünün artması ile buna tepki gösteren toplumsal gelişmeler karşısında artık lüks olmaktan çıkmış ve ihtiyaç haline gelmiştir. Tüm bu olumsuzluklar ilk başta ezilen işçi sınıfını ve yoksul emekçi halkı ilgilendiriyor. Savaşlar, emek sömürüsü, işkence olaylarından en fazla ve yalnızca bu kesimler etkilenir. İşte bu nedenle Barış-Çevre-İnsan hakları kapitalist sistem içerisinde tamamen çözülemez. Ancak bundan en fazla etkilenen ezilen kesimlerin toplumsal baskıları sonucu kısmi iyileştirmeler sağlanır. Bu yüzden sloganımız “önce insan ve çevre sonra üretim” olmalıdır. 
Bu ilkelerden yola çıkarak yöremizde yaptığım araştırmaları-çalışmaları siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Yirmi yıldan fazla zamandır Zonguldak yöresi ( Ereğli, Devrek, Çaycuma, Filyos) orman ve kırsalında otsu çiçek açan bitkiler ve insanlar tarafından yenilebilen meyveler üzerinde belgesel araştırma yapıyorum. Bu araştırmalarım sonucunda yöremiz ormanlarında yetişen 22 yabanıl meyveyi tomurcuktan olgun meyve aşamasına kadar tüm evreleriyle fotoğraflarla belgeledim.
Ayriyeten yine Zonguldak yöresi kırsal alanında yetişen 370 çeşit çiçek açan otsu bitkiyi fotoğrafladım. Sadece fotoğrafla yetinmedim fotoğrafını çektiğim bitkiyi koparıp kuruttum ve asitat ile presledim ( Hiçbir bitkiyi kökünden kopartmadım). Geleceğe belge kalsın diye Zonguldak haritası üzerinde hangi bitkinin hangi mevsimde ve nasıl bir hava koşullarında çiçeklendiğini harita üzerinde işaretleyip özelliklerini yazdım.
Bu fotoğraflarımın tümünü bir kez Antalya-Kaş ilçesinde, bir kez İstanbul Kadıköy’de, iki kez Devrek’te, iki kez Ereğli’de ve 5 kez de Zonguldak’ta sergiledim.
İlk araştırmaya başladığım günden günümüze kadar belgelediğim bitkileri her yıl aynı mevsimde yerlerinde kontrol etmekteyim. Tabii ki 20 yıl önce belgelediğim birçok yabani meyve ve çiçek açan otsu bitki yerinde yok.
Örneğin ilk defa 19 yıl önce Çatalağzı, Göbü, Türkali, Muslu bölgelerinde belgelediğim birçok bitki arasından aşağıda fotoğraflarını paylaştığım bitkilerin bir kaçı tamamen yok olmuş bir kaçı ise bulunduğu bölge dışında yetişmeye devam ediyor
FOTOĞRAFLAR:


1-Buttum-Latince adı: “Pistacia khinjuk stoks”:Bu çalı türü bitki aynı zamanda Antep Fıstığının aşılandığı bitki. Şanlı Urfa, Gazi Antep ve Kahraman Maraş yörelerinde fıstıklar bu ağaca aşılanır. Bu bitkinin yabani meyvelerine ora yöre halkı “Bıttım-Buttum” der ve verdiği yabani meyve çekirdeklerini Kahve gibi işleyip Kahve niyetine içerler. Ayriyeten yine bu ağacın meyve çekirdeklerinden “Buttum-Bıddım” Sabununu yaparlar. Ora yöre halkı bu sabunun cilt üzerindeki etkisinin Defne sabunundan daha faydalı olduğuna inanır. Örneğin bu sabunun; yaraları çabuk iyileştirdiği, egzama hatta sedef hastalığına iyi geldiği söylenir. Ne yazık ki ikinci büyük termik santral yapıldıktan sonra Çatalağzı – Filyos arası yol kenarları ve orman içlerinde bolca bulunan bu değerli ağaç günümüzde artık yok olmaya başladı.


2- “Anadolu Canavar Otu-Latince adı: Oroban cheaceae anatolia”: Araştırmalarımda Zonguldak yöresinin başka yerlerinde hiç rastlamadığım ve 5 yıl öncesine kadar Çatalağzı-Filyos arası yol kenarlarında ve iç bölgelerinde bolca rastladığım bu “Anadolu Canavar Otu” adlı bitki yıllar önce her adım başı küme halinde bolca bulunurken şimdi ancak bir iki kök kaldı. O da yakında tamamen kaybolur.


3- Sığır Kulağı: Latince adı: “Serapias vomeracea. Çatalağzı –Filyos arası özellikle kırsal alanda bulunan ve yumru kökünden Salep yapılan bu bit ki de ne yazık ki iki yıldır hiç yok, yani kayboldu.


4- Nevroz Çiçeği: Bir zamanlar Çatalağzı-Filyos karayolu üzerinde bolca bulunan bu çalımsı ve renkli güzel çiçekleri olan bitki de artık aynı yörede ancak üç beş kök kaldı.
Bunlar şimdilik verdiğim iki üç örnek. Asıl tehlike yeni yapılacak olan termik santrallerle daha da artacak, denizimiz, akarsuyumuz, ormanımız, kırsalımız, havamız artık yaşanası olmaktan çıktı daha da çıkacak, ne ki tüm bunların bedeli; Çatalağzı’nda ki şimdilik iki santralin ülke ekonomisine yüzde 8 katkısı olacak diye.