Bir kaç aydır yaz tatili planı yapıyorduk. Hem görmediğimiz ve merak ettiklerimiz hem de bizim için olmazsa olmaz tatil noktalarımız vardı ve biz bu süreçte hem masrafları düşünüyor hem de dinlenmeye, eğlenmeye, gezmeye, yeni yerler ve yeni tatlar keşfetmeye ayıracağımız en fazla zaman dilimlerini planlıyorduk.

Planlarken de bir yandan “ - tatil bu kadar planlı olur mu?” deyip hayatın akışına bıraktığımız durumlar içinde kendimize ve dostlarımıza, saydığımız kişilere de vakit ayırdık.

Merak edenler olacaktır, bu yazıya tatil planı ile başladığına göre nereye gittin diyebilirsiniz. Rotamız; Bozcaada – Kadırga Koyu - Çeşme - Alaçatı – Sığacık olarak belirledik. Aynı zamanda bu rota üzerindeki konaklama ve lezzet duraklarını çok önceden araştırmış ve planımıza dahil etmiştik. Peki ya dahil etmediklerimiz? Hikayemiz tam da bu kısımda başlıyor;

Bozcaada’ da 9 kuşak adalı bir ailenin tesisinde konakladık. Ada tarihini adalıdan dinlemek, mevcut ekonomik ve siyasi durumları bizzat olayların içinden canlı şahitlerinden, anı yaşayanlardan öğrenmek planlarımızda yoktu ancak bizim için inanılmaz bir deneyim oldu.

Başarı; her şeye karşılık Bozcaada’da ayakta kalan üzüm bağcısı mı ? Ya da sattığı bir evin Çanakkale’de on daireye bedel olduğunu bilip çok paran kazanan toprak zenginlerinin çalışmadan hayatlarını devam ettirebilmesi miydi? Şüpheli...

Bir mekanda hatırı sayılır üne sahip bir komedyenin mekana girişinde “ halkla ilişkiler yok!” dediğine şahit olduk. Filmleri gişe rekorları kıran, sahnesine bilet bulamayacağınız bu arkadaşın halkın içinde “ halkla ilişkiler yok !” diyebilmesi miydi başarı?

Yıllarca kurumsal hayatta kariyer sahibi olmaya çabalamış ve kabul edilebilir statülere gelmiş ancak bunların artık hiç bir önemi olmadığını söyleyen dahası bunu yeni hayatından uzak tutan kişiler ile tanıştım. Perakende sektörde bölge yöneticisi iken el sanatlarındaki yeteneğini keşfedip sanatta ilerleyenler, üst düzey banka yöneticiliğinden “eskici dükkanında baba mesleğine ve kendi çocukluğuna dönenler ” ; 7 kuşak İstanbullu olup kalabalıktan kaçıp 2 oda pansiyon işleten ve sessizlik sakinlikte yeni hayatlar kuranların bu cesareti miydi başarı?

25 yıl Almanya’ da çalışmış, Dünya üzerinde büyük ölçekli bir şirketten emekli olmuş ancak günümüz teknolojisinden uzak, elektrik ve su tesisatı olmayan ve binlerce yıllık tarihi kalıntılar arasında , hem de devlet ile mücadele etmiş ve hakkını hukukunu arayarak kazandığı toprağında kendisine yaşam alanı oluşturabilmiş biri olmak mıydı başarı?

Yıllarca ağır sanayicilik yapmış, kurduğu fabrika işlerken artık emekliliğini sayfiyede yaşayan. Herkesin imrendiği ev – araba – tekne ile yaşayabilmek miydi başarı?

Bebekken yürümek, yürürken konuşmaya başlamak, sonrasında okuyabilmek,yazabilmek miydi başarı?

İlköğretimde alınan takdir belgesi , lisede üniversite kapısı aralamak,dil öğrenmek miydi başarı?

İyi bir pozisyonda çalışmak, dolgun ücret, takdirlik bir statü müydü başarı?

Kelime anlamı “ üstesinden gelinen,başarılan iş “ der.

Benim itirazım var ! Başarılan işler üstesinden gelinen değil; kimi zaman vazgeçilen de, üstesinden gelmeye gerek olunmayanda olabiliyor, ben bunu gördüm.

Kalıplara sıkışmış kelimeler bir yana kalıplara sıkışmış hayatlar yaşıyoruz ve bunu kendimize biçilmiş bir rol olarak kanıksıyoruz. Kanıksanan roller için atanan yada toplum beklentilerine göre yaşayıp her bir adımı başarı olarak görüyoruz. 

Belki biraz geç oldu, onlarca kitap ve eğitimde öğrenilemeyecekleri tecrübe ederken aslında başarının tüm bu kalıplar dışında kişiyi mutlu ve huzurlu eden adımlar olduğunu gördüm. Bir çoğumuzun her gün tırmaladığı, emek verdiği, alın teri döktüğü, elleri - gözlerini ağrıttığı bu dünyadan vazgeçenleri gördükçe bendeki başarının anlamı değişti, en azından eski kalıbında olmadığı net.

Ağustos tatilimiz; deniz, kum, güneş, kaliteli yemekler, eğlence,dinlence ve güzel seyirlerin dışında aslında tam bir kişisel gelişim eğitimi oldu.

Sadece başlıktaki konu değildi anlatmak istediklerim.

Dahası da var elbet ... Onlar da daha sonra...