Pazar günü yapılan referandumdan çıkan en önemli sonuç; Türkiye'nin batı yakası ''Hayır'' dedi. Tabii ki doğu yakası da ''Evet'' dedi.
   Evetçilerin arkasındaki muazzam devlet ve medya desteğini; seçime şaibe ve gölge düşüren manipülasyonları hesaba katmazsak; evetçilerle hayırcıların nicelik açısından ağırlıkları hemen hemen eşit çıktı. Ama nitelik açısından durum acaba öyle mi? Gelin bunu bir irdeleyelim.
   Etnik ve ideolojik düşüncelerle oy kullanılan Güneydoğu illerimizi hariç tutarak; seçim sonuçlarının iller bazında dağılımlarına göz attığımızda; ''hayır'' oyu kullanan illerimizin sosyal-kültürel ve ekonomik açıdan daha ileride olan iller olduğunu görüyoruz. Yani bu illerde yaşayan vatandaşlar daha eğitimli ve dolayısı ile daha üretkendir. Nitekim bu iller ülkenin GSMH'nın % 66.2'sini üretmektedir.  ''Evet'' veren iller ise ancak % 33.8'ini üretebilmektedir. Ayrıca, toplam vergilerin % 84'ünü de ''hayır'' diyen iller ödemektedir. ''Evet'' diyen iller bu vergilerin sadece % 16'sını ödemektedir. Bu gün devlet takriben 14 milyon aileye çeşitli isimler altında sosyal yardımlar yapmaktadır. Bu demektir ki bu yardımlar ''hayır'' diyen illerin kazançlarından ödenmektedir. Yani deyim yerinde ise, ''evet'' diyen iller ''hayır'' diyenlerin bir nevi sırtından geçinmektedir.
   Kısacası demek istediğim şudur: Nispeten eğitimli, çağdaş ve üretken olanlar demokrasiye daha çok değer vermiş ve bu nedenle rejim değişikliğine karşı çıkmış; istisnalar hariç, genellikle eğitim ve kültür seviyeleri düşük, ve özellikle biat kültürü olanlar tek adam rejimini desteklemiştir.  
   Size bu pazartesi günü tanık olduğum bir manzarayı anlatmak istiyorum. Yurt dışına giden çocuklarımı göndermek için Esenboğa Havalimanı'na gidiyordum. Tesadüfen o gün İstanbul'dan Ankara'ya gelmek üzere olan Cumhurbaşkanını karşılama konvoyuna rastladım. Vatandaşlar yol kenarlarında birikmiş Cumhurbaşkanının gelmesini bekliyorlardı. Melih Gökçek Ankara mağlubiyetini kamufle etmek ve Cumhurbaşkanına yağ çekmek için Keçiören'den Esenboğa'ya kadar takriben 25 kilometrelik yol boyunca belediyede ne kadar araç varsa dizmişti. Hatta belediyeye iş yapan müteahhitlerin araçlarını bile getirttirmişti. Hadi  otobüs, minibüs, kamyon neyse anladık da; ne kadar kepçe, dozer, greyder gibi iş makineleri varsa onları da yığmıştı. Manzara gerçekten garipti. Ama benim asıl dikkatimi çeken insan manzaraları idi. Bekleşen insanların neredeyse tamamı varoşlardandı. Kentli görünümlü insanları göremedim. Neredeyse kendimi Irak veya Suriye'de sanacaktım!
   Bu manzarayı görünce eşime şöyle dedim: Ankara'nın ''evet'' diyen yarısını görüyor musun? Sanki Suriye vatandaşları!
   Bu arada, bir Zonguldaklı olarak hayır oyu veren Zonguldaklıları kutluyorum. Zaten bu sonucu da bekliyordum. Çünkü Zonguldak'taki kültür seviyesinin her zaman Türkiye ortalamasının üzerinde olduğunu iyi biliyorum. Nitekim, eski yıllarda Karadeniz gezisine çıkan bir İngiliz kadın gazeteci, Zonguldak'la ilgili şunları yazmıştır: ''Zonguldak, Batı medeniyetinin Doğudaki küçük bir kalesidir!'' Ben bunu çok önemsiyorum. (İlgilenenlere: Bu gazetecinin gözlemlerini topladığı kitap, son yıllarda ''Sade Türk Kahvesi'' adıyla yayınlanmıştır.)
   Gelelim şimdi başlıktaki ''batı yakası'' hikayesine:
   Ben burada Türkiye'nin batısı deyince sadece ''hayır'' oyunun yüksek çıktığı batı illerini kastetmiyorum. Nitekim Ankara, Zonguldak ve Artvin gibi eğitim ve kültür seviyesi yüksek illerde de hayırcılar çoğunluktaydı. ''Batı'' dan kastım; yüzlerini batıya çevirmiş ve çağdaş batı demokrasisini ve medeniyetini benimsemiş insanlar topluluğudur. Bu topluluk referandumda bir araya gelerek demokrasi için ''hayır'' oyu veren topluluktur. Ve Türkiye'nin Batıya bakan yakasıdır. 
   Tam burada, çocukluğumuzda oynadığımız ip çekme yarışmasını hatırladım.
   İpin bir ucundan bir grup çocuk; diğer ucundan da başka bir grup çocuk ipi kendilerine doğru çekerlerdi. Hangi grup daha güçlü ise diğer grubu kendine doğru sürüklerdi. Ve oyunu kazanmış olurdu.
   Türkiye'de de, buna benzer ve yıllardan beri devam eden bir nevi ip çekme yarışması var. Bu referandumda da görüldüğü gibi, ipin bir ucundakiler ipi Batı'ya doğru çekmek istiyor; diğer ucundakiler de buna direniyor, hatta Doğu'ya doğru çekmeye çalışıyor. Batıya çekmek isteyenler daha çok demokrasi talebi olanlar; diğerleri de hallerinden memnun olanlar.
   Bu ip çekme mücadelesi bakalım nasıl sona erecek. Acaba hangi grup galip gelip Türkiyeyi kendi tarafına çekecek?  Veya ip bu mücadeleye dayanamayıp koparsa; batıya çekenler Batı'ya, doğuya çekenler de Doğu'ya veya Ortadoğu'ya mı savrulacak?
   Hep beraber göreceğiz bakalım!
 
 Şerafettin Üstünkol