Gündemlerin çok hızlı yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Bunların kimisi sanal, kimisi kronik, kimisi ise konjonktürel konular. Fakat hiç değişmeyecek gerçek bir gündem var ki o da ekmek mücadelesi...

Nedir o?

Ekmek işte...

Hayat memat meselesi...

Ekonomik gelişmeler, refah düzeyi, enflasyon, paranın alım gücü v.s. şeklinde sıralanan hayati/toplumsal/iktisadi meseleler...

Yaşanan toplumsal çöküntü ve ahlaki erozyonun, eğitimsizlikle birlikte ekonomik sorunlardan kaynaklandığını biliyoruz, görüyoruz. Sadece eğitim ve ekonomik de değil; bencilliğin, şımarıklığın, önüne hazır konmuşluğun eseri olan kıymet bilmeme kaynaklı bir sürü 21. yüzyıl hastalığıyla karşı karşıyayız artık.

Ortalık vahşet haberlerinden geçilmiyor. Akla hayale gelmedik fenalıklarda, sınır tanınmıyor. Bütün bunların vebalini üstlenen insanlık, bir de korona virüs denilen bir salgınla baş etmeye çalışıyor.

Aciz kaldık, zayıf düştük. Zaten öyleydik, son bir yılda iş yerlerimiz iflas ede ede, sevdiklerimizi kaybede kaybede öğrenmeye başladık.

Korona yasaklarına yönelik rahatlama döneminin erken olduğunu belirtmiştik. Bir müddet daha yasaklarla birlikte destek paketleri devam etmeliydi. Maalesef olmadı. Her şey eski korkunç tabloya döndü. Dün 193 kişi öldü, 42.552 vaka tespit edildi. Siyasi partiler ne yazık ki bu konuda iyi bir sınav veremedi. Ve sonuç ortada...

KORKUNÇ TABLO

Pandeminin getirdiği psikolojik kapanma, ekonomik daralma, ruhsal patlamaları da beraberinde getirdi.

Zonguldak'ta son 6 ayda 16 kişi canına kıydı. 200'ün üzerinde intihar girişimi yaşandı. Bu korkunç bir rakam. Bu vakaların yaş ortalaması ise 35. Yani tam gençliğin zirvesi. Ne oluyor, hayat dolu olması gereken yaş aralığı niye intihar ediyor?

Bölge milletvekillerimiz, mülki amirlerimiz, psikiyatri uzmanlarımız acaba bu konuda ne yapıyor?

Nasıl bir önlem almayı düşünüyor? Eğer düşünüyorlarsa bunu kamuoyuyla ne zaman paylaşmayı hedefliyorlar?

Kutlamalar, anmalar, kınamalar da önemli elbette; ama biraz da halkı yaşatacak gündemlere odaklanılsa, daha kalıcı hizmetlere imza atılmış olunmaz mı?

Bakın ekmeği, allem ettiler, kallem ettiler; 1,5 liradan 2 TL'ye çıkardılar. Neymiş gramı yükselmiş, o yüzden 50 kuruş zam yapılmış! Ekmeğin gramı yükseltileceğine, 25 kuruş zamla yetinilseydi daha adil bir yol bulunamaz mıydı? Diğer zamlar gerekçe gösterilerek 1 yıllık kâr, garanti altına alınmak istendi belli ki... Olmadı, mübarek Ramazan ayına girerken 50 kuruş birden zam yapmak hiç yakışmadı. (Dikkat edilirse bu ekonomik tabloda kaçınılmaz olan zamma değil, fazla aşırıya kaçılmasına karşıyım.)

BELKİ DE ÖLMEYECEKTİ...

Zengin adam arabasıyla ilerlerken aniden karşısına biri çıkar. Adam frene basar ama yine de hafifçe çarpar yoldaki şahsa. Acele acele iner arabadan, çarptığı adamın yanına gelir ve bir şeyi olup olmadığına bakar. Neyse ki hafifçe çarptığı için adamda bir şey yoktur. Karşılıklı olarak bir birilerinden özür dilerler. Zengin adam arabasına doğru ilerlerken uzaktan olayı gören bir uyanık hemen yerde yatan adamın kulağına "Arkadaşım bu adam çok zengin eğer yaralı olduğunu iddia edersen oldukça iyi bir tazminat alabilirsin" diye fısıldar. Adam bunu duyunca gözleri parlar ve hemen tekrar yere yatar.

Fakat zengin adam nasılsa adamda bir şey yok deyip arabasına biner ve yola koyulmak için aracını çalıştırır. Tabi bu arada yerdeki adam alacağı çil çil yeşil dolarları düşünürken arabasını çalıştırıp hareket eden zengin adam yerdeki şahsı göremez ve hızla üzerinden geçer. Adam artık ölmüştür.

Eğer gözünü para hırsı kaplamasaydı belki de yaşayacaktı.

Bu olay Gazipaşa caddesinde değil, ABD'nin meşhur Beverly Hills'teki 5. caddesinde yaşanmış. Dünyanın öbür ucunda da yaşansa bazı refleksler ne kadar tanıdık değil mi?