Ekonomik krizin tavan yaptığı şu günlerde, yaşama sevincini hazin bir törenle gömen insanlığın vebalini kim öder bilinmez ama ağır bir vebal olacağı kesin görünüyor.
Dış etken, iç etken sebebi, gelinen olumsuz sonucu kurtarmıyor ne yazık ki. Aylar öncesinden öngörülen bu çalkantılı dönemin, nasıl olurda önlemi alınmaz ve onca söylem gözden kaçırılır ve nasıl olurda bu krizin varlığından birileri haberdar olup dile getirirken, birileri de buna sağır olur, çelişkilerin arasında kendini boğan sorular, sorular.
Hiç bir şey olmamış gibi yapmak, üç maymunu oynamak ve içinden geçmekte olduğumuz bu zor dönemi hafife almak, yetkililerin var olan sorunların üstünü örtme telaşındandır. Böyle bir kaygının tam da yaşadığımız anda var olduğunun gerçeğidir, acelecilik, acemicilik..
Ülkeler arası yapılan anlaşmaların kapalı kapalılar arkasında kalan detaylarının, ilerleyen süreçlerde bir koz olarak yaptırıma dönüşen çirkinliklerinde, bütün uzuvları bağlanan tarafın karşısına geçip, salyasını akıtanları elbette alkışlamayacağız. Ve elbette gereğinin yapılması noktasında desteğimiz, birlikteliğimiz dış etkenlere karşı bir bütün olarak varlığını gösterecek, amma velakin.
Geçmişten günümüze bu ülkenin sınırlarına yatan her şehidin, her liderin, denenen her rejimin varlığını kabul edip, teslim alınanın, kişisel bir kutsiyete dönüştürülmesinden ziyade, milyonların emaneti olduğunu unutturmamak meselesindeki duyarlılığımızı muhafaza etmeliyiz. Bedeller birlikte ödeniyor aman dikkat.
Uygulanabilecek yaptırımları elinde koz olarak tutabilmek bir güvence gibi gelse de yerinde ve zamanında pansuman yapılmayan bir yaranın, kangren olmasına sebebiyet vermekle eşdeğer beklemek.
Kötü günler için saklanan kozlar, saklanmaya devam ederse, emanet verilen iyi günleri öldürmekten öteye gitmez. Kıstasa kıstas akla gelen ilk tepki yöntemi ve yaptırımın adı fakat şu kapalı kapılar ardındaki görüşmelerin metinlerinin okunma ihtimali galiba şu dönemde yok. Bu da akla ilk gelen ve kolay olduğu düşünülen yolları tıkıyor belli ki. Örneğin incirlik.
Son dönemlerde öylesine çalkantılı bir siyasi gelişimin arasından geçiyor ki ülke, kan bağı can bağı kavramlarından yılıyorsunuz, yıldırıyorlar. Tarih, günahıyla sevabıyla, liderleriyle ideolojisiyle bir ülkenin biyolojik oluşumudur. Var olmuştur ve dokumuza nüfus etmiştir, bunu sanal algıyla yok etmeye çalışmak ise ütopyadır.
Asıl mevzu, günümüz dünyasında varlığını koruyabilmek, kendi kendine yetebilmektir. Güçlenen ezici hükmünü sürüyor ulu orta tarih de notlarını örneklerini bulabiliriz.  Buda önce geçmişine sahip çıkarak saygı duyarak, saygınlığını artırarak olacaktır. Kendine yer açmak için tarihine leke sürmeye kalkışmak acizliktir. Arılar bal yaparken, ayılar hazıra konmamalıdır. Böyle durumlarda iyi niyeti bile sorgulatıyor ve zihinlerin bulanmasına yol açıyorsunuz. Birbirinden nefret etmek için o kadar hazırız ki bu kalenin içten yıkılması demektir ki düşmanın işini kolaylaştırır sadece.
Güven konusunda bilincini kaybediyor yani insan, yöneticisinden sözcüsüne kadar havada kalan sözcükler güven vermiyor artık. Alelacele yamalı bohça gibi teyellenen ve aceleye getirilen acemi terzilerin iş bilmezliğinde dikiş tutmayan parçalar sökülüyor yerine oturmadan. Görünüyor bir yerlerimiz, belki de en mahremlerimiz.
Ülkede ayrıca şöyle bir çelişki daha var;
İktidara düşünce açısından yakın olmayan kesimin sıkıntılı olarak tespit ettiği, dahası öngördüğü birçok şey ne yazık ki doğru çıkıyor. Ve ülkedeki sorunları listeleyen öngörücülerin, söyledikleri tespit ettikleri detayların, vaktinde önlemini alamadığı için bedelini ağır ödüyor bu ülke. Biraz kulak versek seslere her şeyi ben biliyorum bağnazlığından bir kurtulsak fena mı olur.
Eğitimden, sağlığa, sanayiden, tarıma, coğrafyanın konumundan, komşuluk ilişkilerine kadar koskocaman bir sorun yumağımız var. Sade bir vatandaş olarak kendini yönetici koltuğuna layık görenlere akıl verecek halimiz yok elbette, bilgimizde yok onlar kadar ama akademisyenlerin, kendini sahiden de işinin ehli yapanların, bir cemaatin kolaycılığıyla koltuk kapmayanların söylemleri de tespitleri de havada kalmasın artık.
Neticede doğru çıkıyor ve vebalini birlikte ödediğimiz her şeyde söz söyleme hakkı doğuyor kendiliğinden. Dinlemeyi bilmeyenlerin üretmesi ileriye doğru yol alması imkânsızlaşır zamanla.
Çocukken başaramadığımız işlerde bahaneler bulurduk hatırlar mısınız? Kendimizi çocuk aklıyla aklardık ama içimiz hiç rahatlamazdı yine de. Bütün bunları yaş kemale erince daha iyi analiz ediyorsunuz, unutmadığınızı ne kadar derinlere kaydettiğinizi görmek istemeseniz de onlar hatırlatıyor kendisini.. Yani suçu bir başkasına atmak, hayata bir bedel ödetmek sorunu çözmüyor. Tam tersine blöf de olsa işin ucunda, göremediğiniz için, siz acemi ve yenilen konumunda olmaktan kurtulamıyorsunuz.
Rahmetli babamın kulağımda asılı kalan öğretilerindendir, sırası geldi paylaşalım hadi. Akşamcı değil bildiğin yirmi dört saatlikti babam, benim evlendiğim gün içkiyi bırakana dek neredeyse ayık gezmezdi. Sonra hacca gidince bir mucizeyle, tamamen farklı bir yön çizdi kendine Rahmetli Babam. Öğretileri kaygılarından koruma içgüdüsündendi ama yolu yöntemi farklıydı.
Örneğin;
“Şu karşıya bak ne görüyorsun” derdi.
“Duvar”  derdim, daha ağzımdan çıkmadan kelimenin tamamı yıldızlar uçardı havada tokadın şiddetinden.” Duvarı herkes görür arkasını göreceksin” derdi. Yıllardır içinde bulunduğum insan ilişkilerimde, arkadaki zihniyeti sorgulamaktan ve insanların gözlerinin arkasındaki bulanıklıkla savaşmaktan yorgun düştüğüm doğrudur. Yanıldıklarımı hatalarım olarak kabul etmesini de bildim, bedelini kendim ödediğim halde.
Eğer bir işe soyunuyorsanız duvarın arkasını görmek, bilmek zorundasınız ve bedelini de ödemek zorundasınız hatalarınızın. Kazanımlarınızı kendi hanenize kayıtlayıp, bedelini top yekûn ödettiğiniz her şeyin vebali ağır olur. Ha bir de kaybettiklerimiz kutsalımızdan oluyor unutmayalım olur mu? Vatan bugün birilerine emanetse, yarın bir başkası emanet alacaktır. Satın almaya hele ki bedavaya getirmeye kalkışanların tarihe bir bakmasını öneririz. Çok değil Cumhuriyete kadar gitseler yine de fikir sahibi olurlar. Kaldı ki bizler nerden geldiğimizi biliyoruz ve hiç unutmuyoruz, unutmayınız sizde..