M.Çelikel Lisesi 5/Edebiyat sınıfında okuyoruz. Başımızın dalgalı, gönlümüzün harlı olduğu yıllar. Belki yaşımızın gereği olacak ders dışı konular daha çok çekiyordu ilgimizi. Ne yazık ki ne ders içi ne de ders dışı konularda başarı sağlayamamıştık. Öyle olduğu için önceki yıl “Belgeli” duruma bile düşmüştüm. Hatta o 1958-59 döneminde EKİ Karadon’da bir yıl çalışmak zorunda kalmıştım. Sonra “Belge Kurtarma Sınavları”na girmiş, sonunda yeniden okuma hakkı kazanmıştım. Yani öğrencilik yıllarım anılarla süslüydü ama okul notları açısından pek başarılı sayılmazdım.   
  BURNUMUZUN DİKİNE GİDİNCE
Ama o sınav gününü hiç unutmuyorum. Okulun önünde diğer öğrencilerle birlikte beklerken, Tarih öğretmenimiz Mefküre Hanım’ın merdivenleri inerek bana doğru geldiğini gördüm. “Ne bekliyorsun burda?”, “Belge Kurtarma Sınavına gireceğim”, “Bunun için içeri dilekçe verdin mi?” , “Hayır”. “Sen hep böyle burnunun dikine git bakalım” dedikten sonra Mefküre Hanım yukarı çıktı. Biraz sonra gelerek, bir dosya kağıdı uzattı, “Şuraya imza atıver, üstünü biz yazarız” dedi. Attım, Mefküre Hanım tekrar yukarı çıktı. Sonra öğrenecektim ki, sınava giren öğrenci listesinde adım olmalıymış. Onun için de okul yönetimine daha önceden dilekçe ile başvuru yapmalı ve şu şu derslerden “Belge Kurtama sınavına girmek istiyorum” diye yazmalıymışım. Gençtik, bu mevzuat işlerinden de  haberimiz yoktu doğal olarak..
O gün yapılan sınava girebildimse Mefküre Hanım’ın halden anlaması, ilgisi ve yardımıyla olmuştu. Sınavlarda önceki yıldan kaldığım 4 dersin üçünü başarmış, İclal Hanım’ın Biyolojisinden borçlu olarak lise 2’ye geçebilmiştim. Sonra yapılan bir ara sınavda o borçtan da kurtarmıştım yakamı. Liseyi bitirdikten sonra üniversiteyi kazanmış, okumuş, bitirmiş ve istediğim edebiyat öğretmenliği mesleğine kavuşabilmiştim.
YILDIZ SELAMI
5/Ed. sınıfına geçtiğimde 1959-60 ders yılıydı. 17-18 yaşlarındaydım. Edebiyat öğretmenimiz Abay Dağlı idi. İlginç bir öğretmendi. Hep yalnız gezerdi. Bu nedenle bir çok dedikodu çıkarılmıştı hakkında. Mart-Nisan ayları olmalıydı sanırım. Bir gün sınıfta “Hisar” adlı bir dergi dağıttı. Arada bir tane de ben kaptım. Dergi ücretsiz dağıtılmıştı. Şöyle bir baktım, içinde şiirler, yazılar vardı. Dergiyi karıştırırken son sayfalarda bir ilan dikkatimi çekmişti. “Genç şairler antolojisi hazırlanacaktır. İsteklilerin şu adrese şiirlerini göndermeleri rica olunur.”
               Eh, ben de şiir yazdığımı sanıyordum ya! Hemen kalem kağıdı aldım yazdıklarımı inceledim, eledim, eledim sonunda şu iki dörtlüğü verilen adrese göndermeğe karar verdim.
YILDIZ SELAMI
Efkarlandı yüreğim düştüm yollara
Hatıraların alevi yol çizdi bana
Dolaştım yollarda gece yalnızca
Karanlıkta ruhuma bir dost aradım.
*
Göz kırpan binlerce yıldız altında
Gecenin bu sessiz karanlığında
Sigaramın mavi dumanlarıyla
Mehtapsız yıldızlara selam yolladım.
(Çaycuma- 26.9.1959)
 
 
BASTIR PARAYI HESABA!
Bir ay kadar sonra verilen adresten sarı zarflı bir yanıt gelmişti. Yanıtta şöyle diyordu: “Şiiriniz Antolojiye alınacaktır. Kitap çıktıktan sonra size 4 kitap gönderilecektir. Bunun için şu hesaba 20 lira göndermeniz gerekmektedir. Ondan sonra işlemlere geçilecektir”. Anlaşılan parayı gönderirsem şiirim antolojiye alınacak, göndermezsem alınmıyacaktı. O yıllarda 20 lira nerdeyse bizim bir aylık,  bilemedin onbeş günlük kadar harçlığımız ediyordu. Nerden bulup da 20 lira gönderecektik. Tabii ki bu sevdadan vazgeçecektik. Geçtik de…
1994 yılında “Sesim Kömür Karası” adıyla ilk şiir kitabım Uyanış Yayınları arasında çıkmıştı. Şair Mehmet Yılmaz K. basım öncesi kitap içeriği konusunda bazı öneriler getirmişti. Ben dahil 3 edebiyat öğretmeni düzeltmelerini yapmıştı. Yayınlandıktan epey sonra farkına varacaktım ki “Bu kitap, bir acemi kitaptı”. Neyse yapacak bir şey yoktu. Kısmet olur İkinci baskısına sıra geldiğinde daha amacına uygun bir kitap haline getirirdim.
Mehmet Yılmaz, o sıralarda Karya Kitabevi’ni çalıştırıyordu. Kitabın dağıtımını o yapıyordu. Bazı dergilere de kitabı o göndermişti. Gönderdiği kimi dergiler olumlu tanıtımlar yapmıştı. Sadece bir dergi, “Abone olursak tanıtım yapacaklarını” belirtmişti. Mehmet bana sordu: “Ne yapalım abi?” Dedim ona ki, “Hiçbir şey yapmıyacağız, bırak tanıtmasınlar”.  
ŞİİR YAZMAKLA ŞAİR OLUNMUYOR
Bu olumsuz örneklerin birincisinde, “gönder parayı şiirin beğenilsin, antolojiye alınsın; ikincisinde, abone ol, kitabın tanıtılsın”, deniliyordu açıkçası. Kuşkusuz, bu iki olumsuz örnek bana rastgelmiş olmalı. Oysa, bu alanda gençlere yol veren, destek olan çok olumlu dergiler, gruplar, ilişkiler de yer alıyordu edebiyatımızda. Onları asla bana rastlıyan bu olumsuzluklar içinde göremem, değerlendiremem. Çünkü bu olumsuz örnek dışında birkaç dergide tanıtım ve değerlendirme yazıları çıkmıştı.
Ama bu iki olay hevesimi ve cesaretimi kırmıştı iyice. O nedenle hiçbir dergiye (birkaç istisna hariç tutulursa) şiir, yazı göndermeyi düşünemedim, istemedim. “şair, yazar” tanımının insana önemli sorumluluklar yüklediğini düşünüyorum. O nedenle biretiket, bir ünvan gibi görmedim, kullanmadım hiçbir zaman.
Çünkü şair-yazar olmanın okulu yoktu. Varsa mayada bir şeyler o ışıltı görülür zaten. Şiir yazmakla şair olunmadığı kanısındaydım çünkü. Çünkü bu işin ustaları vardı bu ülkede. Kimilerinin adları yurt dışına taşmıştı. Bu konuyu üç-dört dizeyle en güzelKarabüklü şair İbrahim Yıldız anlatır: “..Nâzım yaşamış / Dağlarca bu ülkede / Utanıyor insan / Şairim demeğe..” . Türkçemize ve edebiyatımıza emek veren bu büyük ustalara, bilim-kültür-sanat-düşün adamlarımıza saygılı olunması gerektiği düşüncesindeyim her zaman.
*****
ÖĞRETMENLERİMİZE SELAM!
Okuduğumuz yılların M. Çelikel Lisesi öğretmenlerini saygıyla selamlamak isterim. Yaşamını yitirenlerin ışıklar içinde uyumalarını dilerim. Çünkü o yıllarda M.Çelikel Lisesini ülkemizin sayılı liselerinden biri yapan o öğretmen kadrosuydu. Zonguldak dışından bile burada okumak için öğrenci geldiğini duyardık. Okulun idari kadrosu da bize pek göz açtırmamağa çalışırdı.
Bizim dönemin lise müdürü Rahmi İder’di. Lise 3’te iken Süleyman Bey gelmişti.. Edebiyat: Mükerrem Aksu, Abay Dağlı, Emel Boratav.. Matematik: Kamuran Hanım, Turgut Bey(Sıfırcı), Sezai Hazer. Tarih: Mefküre Hanım, Lütfiye Hanım, Zahide Cem.. Coğrafya: Didar Hanım..Fransızca: Maksude Çubukçu.. Sanat Tarihi: Fatma Hanım.. Fizik: Nesrin İder.. Kimya: Nesime Hanım, Makbule Hanım.. Biyoloji: Hikmet Hanım, İclal Hanım.. Felsefe: Nuri Arısoy.. Müzik: Etem Bey. Beden Eğitimi: Can Polat Pamay, Mahir Aksu..Askerlik: Yzb.Celal Küçük(Lise 2’de)..Anımsayabildiklerim bunlar. Ama dersimize girmeyen Fransızcacı Mithat Bey, Almancacı Zeynel Bey, Tarihçi Kemal Bey (bu üçü aynı zamanda Md Yrd. idiler), Nesteren Hanım, Matematikçi Rana Hanım, Coğrafyacı Ziya Bey, Fransızcacı Birten Hanım, Çelikel Lisesi koridorlarından aklımda kalanlardı.