Ben belediye başkanı olsaydım…

İnsanları şaşırtmak, hoş sürprizler yapmak isterdim olmadık anlarda…

Belediye hoparlöründen “günaydın” der işlerinde kolaylıklar dilerdim…

70’lerin en sevilen parçalarıyla başlasınlar isterdim günün telaşına…

Belediyenin kasasından çıkan her kuruşun hesabını belediye binası girişine kuracağım dijital ekranda yayınlardım mesela…

Benim belediyemin çöpçüsü bile kendisini çok özel ve önemli hissederdi mutlaka…

Tanınmamak için tebdili kıyafetle halkın arasına karışır, insanlar ne konuşur, ne ister, sorunları neler, belediye başkanı hakkında ne düşünür bilmek isterdim…

Yemyeşil çimenlerin arasında akıp giden raylar ne de hava katardı şehre…

Rengarenk çiçeklerden dev tablolar olsun isterim şehrin her yerinde…

Özellikle kent merkezinde eski binaları yıkar, köhne bina sahiplerine boyatma zorunluluğu getirirdim…

Ben belediye başkanı olsam, her ay halk toplantıları yapardım meclis salonunda…

Kentlilik bilincini yaymak için halkı yönetim ve karar mekanizmasının içine dahil ederdim.

Her mahalleye sosyal yaşam alanları kurardım kesinlikle…

Yoksul insanlar için bir fon oluşturur, sosyal belediyeciliği her şeyin önünde tutardım…

İhaleleri basının önünde yapardım her seferinde ki kimsenin aklında soru işareti kalmasın…

Toplu taşıma hizmetini, çöp temizlik işini yapan firmaların şantajına boyun eğmez işini yapmayanın tepesine binerdim…

Belediyede işe gitmeden maaş alanlardan başlardım işe…

Herkesten çok onları çalıştırırdım başta…

Meclis üyelerinin daire müdürleri üzerinde baskı kurmasına izin vermez, kimseyi kimseye ezdirmezdim…

Çakal-çukal tayfası havasını alırdı belediyeden…

Yollardan başlardım işe, köstebek çukuruna dönen yolları seve seve yaptırırdım doğalgaz şirketine!

Emniyet Müdürlüğü altındaki Kızlar Plajı’na muhteşem bir anfi tiyatro yapar, şehre yeni sosyal alanlar yaratırdım…

Lavuar alanı için bahanelerin arkasına saklanmak yerine Ankara’nın yakasına yapışırdım…

Kozlu-Zonguldak arası tranvay, Site ile Fener arasında teleferik kurar insanları toplu taşıma araçlarına yönlendirerek trafiği rahatlatırdım…

Liman arkasını nostaljik tramvay ve at arabalarıyla turlar yapılan, insanları şehrin keşmekeşinden kaçacağı bir mekan yapmak isterdim…

Kesinlikle yeni mali kaynaklar yaratmak için şirketleşmede başarılı olmuş üreten belediyeleri rol model seçer, istihdama katkı sağlamak isterdim…

“Her şeyi ben bilirim” demek yerine halkın ne düşündüğünü, önerilerini öğrenmek için sık sık anketler yapardım…

Üç beş günlük don gömlek festivali yapmak yerine, sanatı, kültürü, sporu destekler etkinlikleri bir yıla yayardım…

Benim için olmazsa olmaz… Gazipaşa’yı mutlaka trafiğe kapatırdım…

Bunun için başkalarına uçuk gelebilecek projelerle Terminal ve Fener’i birbirine bağlardım…

Tabi tüm bunlar için mangal gibi bir yürek, biraz hayal gücü, alanında profesyonel bir beyin takımı, şeffaf ve demokrat bir yönetim anlayışına ihtiyaç var…

Muharrem Akdemir, viyolonsel çalmayı bilmeyebilir…

Ama bu iyi bir orkestra şefi olmasına da mani değil…

Mühim olan biraz müzik kulağı, birazda elinde tuttuğu bagete olan hakimiyetidir…

Akdemir’im müzik kulağı nasıl bilmiyorum ama…

Galiba baget elden ele dolaşıyor!