Oradaydım… Orada… Kimilerinin “Hepsi bunun için mi” diyerek burun kıvırdığı Taksim’deki üç ağacın dibinde… Sığındığım uyku tulumunun içinde, rüzgârın fısıltısıyla dans eden yaprakların arasından seyrettim bulutlarla köşe kapmaca oynayan yıldızları… Uzandığım yumuşacık toprakta, iki saatlik uyku ile üzerimden bin yıllık yorgunluk attım… Günün ilk ışıklarını gövdesinin dibinden selamladım o ağaçların…  Akşamın alacasıyla grileşen yaprakları yeniden yeşile dönerken çiçekler açtı içimde… Oradaydım… Sıcak bir İstanbul günüydü, sığındım ulu serinliğine Gezi Parkı’nın, direnişin sularından kana kana içtim… Sabahlara kadar marş söyleyen gençlerin gür sesine kattım yüreğimin sesini, onlarla birlikte hiç yerimden kıpırdamasam da halaya durdum coşkuyla, birlikte türküler söyledim… Oradaydım… İçkiyi ibadet sayan rintlerle birlikte esrik düşlere daldım, ağzıma bir damla bile sürmemiştim oysa…

GENÇLERİN YARATICILIĞINA, DİRENÇLERİNE HAYRAN KALDIM

Oradaydım… Kentleri, alıveriş merkezleri ile otobanların toplamından ibaret sanan açgözlülerle dalga geçen pankartları okurken yaşardı gözlerim… Kendini padişah zanneden dediğim dedik zorbaların düşürüldüğü duruma ağız dolusu güldüm… Öfkelendim gösterilen tahammülsüzlüğe, oturdum ağladım;  içim coştu, coşkulandım, bu kez sevinçten ağladım… Duygunun bin bir tonunda gezinerek, umutsuzluğu tükettim içimde… Oradaydım… Orada… Ellerinde süpürgelerle koca parkı bir anda tertemiz eden dal bakışlı delikanlılar, ay yüzlü genç kızlarla tazeledim ömrümün yarısını… Barikatlar önünde nöbete duran civanmert delikanlılar korkudan eser bırakmadı yüreğimde… Onlara aklımı, yüreğimi açıp anlamaya çalıştım yapılmak isteneni… Onlarca yılda edindiğim ezberlerden kurtularak kendimi resetledim… Çıt kırıldım gençlerin yaratıcılığına, dirençlerine hayran kaldım… Toplumdan umudumu kestiğim, yeni nesli küçümseyen cümleler kurduğum için ilenç okudum kendime…

RENKLERİN KARDEŞLİĞİNE İMAN ETTİM BİR KEZ DAHA

Oradaydım… Futbol nedir hiç bilmediğim halde Çarşı grubu ile birlikte fanatik Beşiktaşlı olup çıktım, kartallar gibi şahlandı yüreğim… Birden Galatasaray bayrağı sallarken buldum kendimi, krallık iddiası olmayan bir aslan olarak muktedirlere kükredim… Fenerbahçeli oldum aynı anda, isyan şarkılarını bülbül ötüşlü kanaryalar gibi terennüm ettim… Trabzonsporlu, Adana Demirsporlu, Göztepeli, Altaylıydım… Hangi formayı giyip, hangi takımın bayağını sallarsam sallayayım, ele geçirdiği TOMA’ların üzerine POMA (Polise Müdahale Aracı) yazan Çarşı’ya kaydı gönlüm… Onlarla küfür ettim alçaklara ağız dolusu… Tribünlerin sol tarafından, sahaların solaçıklarından yükselen sese sesimi kattım ve kayıtsız şartsız renklerin kardeşliğine iman etim bir kez daha…

HERKESİN BİRBİRİNİ FARKLILIKLARIYLA SEVDİĞİ O GÜZEL YERDEYDİM

Oradaydım… Kürt oldum “lorke” çektim sabaha kadar, içimde barış gülleri açtı, ölüme “tilili” okudum… Türk oldum namus bildiğim bayrağı yorgan yaptım, sarınıp yattım sabaha kadar… Ermeni’ydim, Hrant Dink Sokağı’nda volta attım kederle… Laz oldum horon teptim, kemençeyle isyana durdum… En gâvurundan İzmirliydim, zeybek oynarken büyük bir vakar, sarsılmaz bir güven vardı içimde… Artvinliydim, tulumun sesine yalnızca ruhumu değil her zerremi kattım… Erzurum’un dadaşı, Elazığ’ın, gakkoşuydum, zurna eşliğinde isyan davulları çaldım her yerde… Zonguldaklı madenciydim, “dıvdıv” oynamadım ama baretimi takıp tahkimat yaptım barikatlara… Oradaydım, tüm ezilen, hakkı yenen, yok sayılan, ötekileştirilenlerle birlikte… Azınlığın çoğunluğa, çoğunluğun azınlığa karıştığı, dünyanın her dilinin konuşulduğu, herkesin birbirini anlayıp farklılıklarıyla sevdiği o güzel yerde…

İNSAN OLDUĞUMU DUYUMSADIM BİR KEZ DAHA

Oradaydım… İsyancıların sesi, öfkesi, hasreti ile yıkadım gönlümü, hayatın kirinden yundum, arındım… “Mülk Allah’ındır” diyen antikapitalist Müslümanlarla namaza durdum vakitsiz zamanlarda, direnişin muzaffer olması için dua ederken yetim hakkı yiyenlere ah ettim… Onlarla aynı uhrevi derinlikte titreşti gönül telim, bir kez daha, fani olduğumu anımsadım… Paragözler borsa düştü diye ağlaşırken; savaşsız, sömürüsüz dünya umudum göğe çıktı içimde… Oradaydım…  Hulusi kalple üç ağacı tavaf ettim kırk kere, gövdelerini okşayıp, yapraklarını sevdim. Orada, mertebelerin en yükseğine çıktım, yakama huşu içinde taktığım rozetle “çapulcu” ilan ettim kendimi… İnsanı kâmili aşıp, çapulculuk makamına eriştim… Ne mutlu bana…

Not: Bu yazıyı Gezi günlerinde yayımladım. Yıllar sonra açılan absürt davanın sonuçlanması üzerine de bir kez daha yayımlama kararı verdim.