İnsan ömrünü 7 - 8 parçaya bölüyorum. Anlatayım. İlk 10 yıl çocukluk. Bu süreçte hiç bir şey bilinmiyor. Analiz yapılamıyor. 10-20 yaş arası, tam bir muamma. Bu dönemde kişi ne yaptığının farkında bile olmuyor. Bebek, çocuk, ergen karışımı bir durum sergileniyor.
 
20 - 30 yaş arasında iş bulma, evlenme, çocuk sahibi olma işleri derken yıllar çok hızlı aktığı için bir şey anlaşılmadan geçilmiş oluyor.
 
Hayat kanımca 30’dan sonra başlıyor. İnsanın toplum, emek, ülke, aile, din, ülkü, siyaset, üretim, proje kavramlarını anlamaya başladığı yıllar başlıyor.
 
40 - 50 yaş arasında olgunlaşma, iş başarma, aşırılıkları törpüleme söz konusu oluyor.
 
50’den sonra ise artık yavaş yavaş çözülme, uyuşma, tembelleşme, kabuğuna çekilme söz konusu olmaya başlıyor.
 
60 – 70 – 80’li yaşları henüz bizzat yaşamış / görmüş değilim henüz ancak çevremden yaptığım gözlemlere göre özellikle 70’ten sonra insanlarda bir çok sorun (duygusal, fiziksel, bilimsel) başgösteriyor.
 
Bu sınıflandırmanın istisnai durumları mutlaka olacaktır. Yazdıklarım kesin doğrudur da demiyorum. Bunlar sadece şahsi analizlerimdir. Zırva deyip geçme hakkınız vardır.
 
Sadede geleyim. Sözü çok uzattım. Rol modelim olan, mutlaka bilinmesi / tanınması / önemsenmesi gereken bir eğitimciden söz etmek istiyorum. Eğitimci, projeci, araştırmacı Sayın İsmail Karagöz Bey gerçekten üstün bir beyindir.
 
Ben daha bilgisayarı açmayı bilmezken kendisinin bilgisayar yazılımı üzerine firması vardı.
 
25 yıl önce tanıdım kendisini. O zaman ilimizdeki bir meslek lisesinde öğretmenlik yapıyordu. Boş zamanlarında da kahvede oturmak yerine kurumlara bilişim desteği veren, üstün zekalı Cemil Demirel adlı ortağıyla günün 24 saati oradan oraya koşturuyordu.
 
İlk zamanlar O’nun bilişim öğretmeni olduğunu sanıyordum. Zira ilde kimsenin bilmediği hususları biliyordu.
 
Sonradan makine öğretmeni olduğunu öğrenince çok şaşırmıştım.
 
Neyse, ayrıntıya fazla girmeyeyim. Sayın Karagöz’ü 25 yıldır yakından - uzaktan takip ederim. O’nu şehrin çok nitelikli insanlarına sorunuz mutlaka bir yönünü size anlatırlar. Kimisi öğretmen der, kimisi müdür der, kimisi bilgisayarcı der, kimisi turizmci der, kimisi kayak hocası der, kimisi dalgıç der vb.
 
Böylesine çok yönlü, her alanda at koşturan başka bir öğretmen daha tanımadım...
 
Son 25 yıla bilgisayarcılığı, eğitim danışmanlığını, öğretmenliği, okul müdürlüğünü, milli eğitim müdür yardımcılığını sığdırdı. Tüm görevlerinde de çok başarılı projelere imza attı.
 
Bolu’nun son 50 yıllık eğitim tarihine göz atılmış olsa, mükemmel işler çıkaran ilk 10 kişi arasında mutlaka yer alır.
 
Bu topraklarda çok başarılı insanların paçasından tutulup hemen alaşağı etme huyu olduğundan kendisi de aynı akıbete uğrayanlardan olmuştur.
 
Lakin, O’nu durdurmak, çalışmaktan alıkoymak mümkün değildir.
 
Yaklaşık iki ay önce Zonguldak ilinin Devrek İlçesinde Milli Eğitim Şube Müdürü olarak görev yapan bir eğitimci ile sohbet ediyorduk. Konu Sayın Karagöz’e geldi. Şube müdürü aşağı-yukarı şunları söyledi: “Ben Bolu’nun Yeniçağa ilçesinin filanca köyündenim. Sayın Karagöz bizim köye yakın bir köyden çıkmadır. Herkes O’nu tanır ve kendisiyle gurur duyar.”
 
Sayın Karagöz Bey’in çalışmalarının hepsini anlatmak isterim. Ancak bu yazıyı kendisinden izin almadan yazdığım için belki kızıp üzerime virüs salabilir (?) korkusuyla yazıyı kısa kesiyorum. Bir de her zaman söylerim, artık uzun yazıları kimse okumaz oldu...   
 
 
Otomatik kumanda seti…
 
Eğitim pahalı, çok masraflı bir iştir. Hele mesleki eğitim daha da çok para ister. Atölyelerde yapılan uygulamalarda kullanılan şalter, buton, kontaktör gibi gereçler 2-3 defa kullanılınca işe yaramaz oluverir...
 
1989 yılında öğretmenliğe başladığım Edirne Uzunköprü ilçesindeki meslek lisesinde pratik uygulamaların yapılabileceği deney/temrin setleri hemen hemen hiç yoktu.
 
1995 yılında Bolu İzzet Baysal Meslek Lisesinde çalışmaya başlayınca elektrik bölümünde hummalı bir çalışma gördüm. Tüm öğretmenler elbirliği yaparak elektrikle ilgili deney setleri üretiyordu. İşin başında da bölüm şefi Sayın Hamdi Ayyürek Bey vardı.
 
Bölüm adeta bir fabrika, imalathane gibi çalışıyordu. O zamanki aklımla bu işlerin ne kadar kıymetli olduğunu pek takdir edemiyordum…
 
Sayın Hamdi Bey öğretmenimi 1982 yılında tanıdım. O zaman çok dinamik, azimli, enerjik, disiplinli bir öğretmen imajı çiziyordu. Lise ve üniversiteyi kaliteli / köklü okullarda bitirmiş olduğu için derslerini çok verimli işlemek için uğraşırdı.
 
Kendisi 3 sene boyunca çeşitli derslerime geldi. Bir kere izinli, raporlu olduğunu görmedim desem yeridir.
 
Giyimiyle, davranışlarıyla tam bir meslek öğretmeniydi. Bolu Meslek Lisesinde çok faydalı işler yaptı. Bölüm şefliği, müdür yardımcılığı derken il milli eğitimde de müdür yardımcısı olarak görev aldı…
 
Elginkan Holding (ECA) 2000’lerin başında Bolu’da çok nitelikli bir mesleki-teknik eğitim kurumu açtı. Burada binlerce kişiye hiç para talep etmeden üst seviye kurslar / seminerler verildi. Bu işlerin organizasyonunu Hamdi Bey başarılı şekilde yaptı...
 
Bu ülkede çalışkan insanlar hiçbir şekilde sevilmediğinden O’nu da harcamaya çalıştılar. Sessizce kenara çekildi. Bir - iki sene sonra bu kurum işe yaramaz hale döndüğü için Elginkan tarafından tasfiye edildi… Bu konuyu da uzun yazıp okurların canını sıkmayayım.
 
Maalesef bazı ülkelerde başarılı işler yapanlar hep ezilir, üzülür, kirletilir…
 
Çalışmaktan, üretmekten, öğrenmekten bıkmayan bir mizaçta olan Hamdi Bey şu anda emeklilik günlerini yaşamaktadır. Kendisiyle ara sıra telefon ile görüşebiliyorum. Yaşama enerjisini hiç kaybetmedi. Bazen Bolu’da, bazen İstanbul ya da İzmir’de evlatlarının yanında huzurlu günler geçiriyor.
 
Kendisi benim örnek aldığım, rol modeli olarak gördüğüm nadir insanlardandır.