Sakın ola ki, bir “içme ustası”, engin bir kültür birikimi olan Aydın Boysan’ı biliyor olmama rağmen, içme üzerine ahkâm keseceğim sanılmasın.

Dolaysıyla rakı içme kültürü üzerine de söz söylemek benim işim değil.

 

Ama yaşam sürecindeki rastlantılar sonucu, yurdumun değişik kentlerinde bana çok şeyler katan “içki sofralarında” bulundum.

Tanrıya şükürler olsun!

Ülke dışında da, içki meclislerinde bulunmayı bana nasip eyledi.

Kaderin cilvesi, Almanya’da, Avusturya’da Bulgaristan’da ve hatta Moskova’da dostlarla kadeh tokuşturduğumuz oldu. (1980 öncesi)

 

İtiraf etmeliyim ki, ben en güzel, en haz verici, en unutulmaz rakılarımı Zonguldak’ta içtim.

Zonguldak bunu bana helal etsin!

Evet Zonguldak’ta rakı içmek bir ayrıcalıktır..

Başka bir haz verir insana Zonguldak’ta rakı içmek.

 

Aşağı Cemiyet, Yukarı Cemiyet.. O az rastlanır gün batımındaki olağanüstü Zonguldak görüntülerinde dost canlarla söyleşmek..

Deniz Kulübü’nün antik dönemi çağrıştıran o doyulmaz güzellikteki ortamında “iki kadeh çakmak”.. Ne büyük hazdır!(Deniz Kulübü’nün şimdi restore edildiğini biliyorum. Umarım o doku bozulmamış olur)

 

Dünyadaki maden kentlerinin ortak özelliği midir bilmem, ama Zonguldak’ın griliği bana rakıyı (başka madenci kentlerinde başka bir içki olabilir) çağrıştırır. Grilikle hüzün ve rakı iç içedir adeta.

Ve kuşkusuz bu kentin doğası ve dokusuna uygun olarak, sayısız  otantik mekânları..

Bir başkadır Zonguldak’ta rakı içmek!

 

RAKI DOSTLARINA ÖNERİLER

 Aydın Boysan’a rağmen ahkâm kesmeyeceğimizi söyledik.

Peki kendi mütevazı tecrübelerimizi de mi aktarmayalım?!

Örneğin dört kafadar oturduk, masaya bir yüzlük rakı ve yanı sıra kallavi bir salata, büyük bir tepside iki kilodan fazla et mamulü, yanı sıra çeşitli soğuk mezeler..

Ne düşünür masadakiler?

“Boğalar gibi yiyeceğiz ve içeceğiz!”

Bir iki kadehten sonra öylesi bir yeme ve içme yarışına girişilir ki, rakı mı sohbete, yoksa sohbet mi rakıya meze olduğu anlaşılamaz.

Zira masanın görüntüsü, masadakileri yalnızca yemeye ve içmeye koşullandırır.

Ve dahi anlamsız zıtlaşmalara, gereksiz iddialaşmalara, ne yazık ki geri dönüşü olamayabilecek kırgınlıklara..

 

Oysa aynı dört kişi şöyle bir masada da oturmuş olabilirler.

Mevsime özgü yeşil sebze ve meyveler, yanı sıra yine mevsime uygun birkaç zeytinyağlı ve yeteri kadar rakı.

Arkadan abartıya kaçmaksızın ara sıcak..

Kaldı ki racon bu değil mi?

Bu durumda masadakiler, “Boğalar gibi yiyeceğiz-içeceğiz” biçimindeki psikolojik şartlanma içine girmezler.

“Güzel bir rakı sohbetine” hazırlanırlar.

İnsanlar birbirini dinlemeye özen gösterir, gereksiz tekrarlardan kaçınılır; gerektiğinde fıkraların en kısa olanları seçilir.

Hiç kuşku yok ki bu masalarda siyasette konuşulur ve konuşulmalıdır!

Ancak ses volümü yükseltilmeksizin, konunun özü kaçırılmaksızın sürdürülmelidir bu konuşma!

Bu masalarda böylesi bir ortamı yaratabilme, ancak ve ancak her konuda ölçülülük, içme yarışmasına girmeme, içmeyene ısrar etmeme ve masaya hangi nedenle oturulduğunun bilincinde olmakla sağlanabilir.

Bezm ustalarının düşüncelerime katılacağından da eminim.

 

Bir Ömer Hayyam dörtlüğü ile bitirelim yazımızı:

Tanrı bize cennette vaat ettiği şarabı,

Niçin haram etsin bu dünyada, akla sığar mı?

Bir sarhoş arap devesini vurmuş Hamza’nın

Peygamber de yasak etmiş araba şarabı.