Sabahın erken saatlerinde telefonum çalıyor…

Karşıdaki ses “Mustafa bizim apartmanda bir kız evinde ölü bulundu” der demez telefonla aradığım polis adliye muhabirimiz Barış Doğan, soluğu Karadeniz Apartmanı’nın önünde alıyordu…

Dakikalar ilerledikçe olayın basit bir cinayetten öte olduğu anlaşılıyor, bilgi kirliliği nedeniyle cinayet soruşturması kapsamında gözaltına alınan 3 kişinin özel hayatları delik deşik ediliyordu…

Polisin ve Cumhuriyet Savcılığı’nın “soruşturmanın selameti” açısından bilgi paylaşımında “cimri” davranması yerel ve ulusal basını zorlama haberler yapmaya itti…

Halbuki, Avrupa’daki örneklerinde olduğu gibi savcı ya da polis bu tür toplumda infial uyandıran cinayetler sonrasında kamuoyunu bilgilendirecek açıklamalar yapsa ne gazeteler bu tür hataya düşer, ne de halk yanlış bilgilendirilmiş olurdu…

Ne de günahsız kişiler haksız yere hedef tahtasına koyulurdu…

Cinayet günü beni telefonla arayan kişiyle görüşmeye giden arkadaşlarımız konuştukları kişinin, cinayete kurban giden kızın evinin su akıttığını ve usta çağırdıklarını söylüyordu…

Yani o gün sıradan bir apartman sakininin gazetecilere satır arasında söylediği detay, belki de bugün Türkiye’nin gündemine oturan bir cinayeti aydınlatacak.

Kentin gündemine bomba gibi düşen cinayetle ilgili herkes bir tahminde bulundu…

Kimi gözaltına alınan 3 kişiden biri dedi…

Kimileri de polisiye filmleri aratmayacak senaryolar yazıp çizdi…

Halkın Sesi olarak biz de cinayeti hep sıcak tutup, katilin bir an önce bulması için polisi yakın markaja alan haberler yaptık…

İtiraf etmem gerekirse, “Polis 72 saatte çözemedi… Müge Anlı olsa çözerdi” gibi hınzırca bir başlık atarken, maksadım polisle dalga geçmek değil, tahrik etmekti!

Gazetecilik jargonunda mesleğe başladığımız yıllarda ilk söylenen kural şuydu:

“Kadını gösteren kot, haberi gösteren başlık ve spot”

Öyle de oldu!

Attığımız başlık başta Emniyet Müdürü Osman Ak olmak üzere Asayiş büro ekiplerini bir hayli rahatsız etti…

Hatta uykusuz gecelerin sabahında Halkın Sesi’nin manşetleriyle uyanan cinayet büro Müge Anlı üzerinden yürüyen eleştirileri ti’ye almak olarak yorumluyor bize diş biliyorlardı…

Şehrin her köşe başında, çay ocaklarında, arkadaş sohbetlerinde “Müge Anlı Zonguldak Emniyet Müdürü olsa bu cinayeti çözerdi” esprileri yapıldı…

Biz polisin yalancısıyız!

Anlaşılan Osman Ak ve ekibinin elinde güçlü deliller var ki, dün “Osman Pazarlama”nın repliklerini aratmayacak ilk kez denenen bir yöntemle, gazeteciler ve ajanslar tek tek telefonla aranarak cinayet zanlısının yakalandığı haberi servis edildi…

Peşin satan tüccar edasıyla Asayiş Şube Müdürlüğü önünde bekleyen gazetecilerin yanına makam otosuyla gelen Osman Ak,  “Müge Anlı’nın gelmesine gerek kalmadı” derken ağzı kulaklarına varıyor, haberi daha da esrarengiz hale getirerek pazarlıyordu…

Katil zanlısı Tolga K, bugün hakim karşısına çıkacak… Eğer “Kıvırma şansı yok. Elimizdeki deliller sağlam” diyen polis yanılmıyorsa katil zanlısı tutuklanır… En yaygın cinayet senaryosu, katilin genç kızın evine akan su tesisatının tamiri için gittiği, ardından sosyal medya üzerinden Necla Sağlam’ı araştırarak tecavüz için gittiğinde başını duvara vurması sonucu paniğe kapılarak ilk önce torbayla boğmaya çalıştığı, ardından boğazını kestiği…

Netice itibariyle…

Halkın can güvenliğini sağlamakla yükümlü emniyet teşkilatı, suçluları yakalayıp adalete teslim etmekle yükümlüyse…

Halkın haber alma özgürlüğünün teminatı gazeteciler de, halk adına kamuoyunun sözcüsü ve gözcüsüdür…

Tabi, maksadını aşmadığı sürece…

Başta Osman Ak olmak üzere emeği geçen tüm emniyet teşkilatını tebrik ediyorum...
Ama ben iddiamda ısrarlıyım...
Müge Anlı gelse daha çabuk çözerdi!