9 Ağustos günü çıktık yola Didim’den.10 Ağustos Çarşamba Ankara’da mola. Aynı günün gecesinde Marmaris’ten yola çıkan büyük ablam ve kızı ile Aşti’de buluşma. Sonra aynı otobüsle ver elini Samsun. Yeğenim İnşaat Müh. Hasan Tahsin Kalyoncu ile Dr. Merve Bayrambaş’ın düğününe gidiyoruz. Keyifli bir yolculuk yapıyoruz. 11 Ağustos Perşembe günü Samsun terminalinde Hasan’ın ağabeyi olan diğer yeğenim Utku karşılıyor bizi. Evde, merhum büyük ağabeyimin oğlu Hakim ve Noter emeklisi Sinan, öğretmen emeklisi eşi Fatma ve doktor adayı kızları Melisa karşılıyor bizleri coşkuyla.
Düğün gününe kadar evin üç katı ve teraskatı konuklarla dolmuştu. Ayrıca yakın bir pansiyonda da yer ayırtıldığından, hiç kimse sokakta ve ayakta kalmadı. Düğün 13 Ağustos Cumartesi akşamı, Karadeniz’in hemen kıyısında OMÜ (19 Mayıs Üniversitesi) tesislerinde yapıldı. Burada Tonya, Zonguldak ve Çaycuma’dan gelen Kalyoncu ailesi, Çankırı’dan gelen Dr. Merve Bayrambaş gelinin ailesi, diğer konuklar ve dostlarla buluşuyoruz. Derler ya “Dağılan büyük aileleri ancak düğünler ve cenazeler bir araya getirebilir” diye, bizimki de öyle oldu aslında.
 Açık havada yapılan düğün törenine, yeğenim Sinan Kalyoncu’nun hakimlik ve noterlik mesleğinden dostları ile seçkin bir davetli topluluğunun katıldığını gördüm. Ben özellikle “baba toprağı” Tonya’dan gelenleri belirtmek istiyorum:  Faruk Alpşanlı, Kemal Günaydın, Faik Günaydın, Lütfi Kalyoncu, Prof. Dr Nuri İhsan Kalyoncu ve eşi Prof. Mukaddes Kalyoncu, İbrahim Kalyoncu, Saffet Kalyoncu, Güllünün İbrahim Kalyoncu, Mustafa Kalyoncu, Salih Kalyoncu, Cafer Kalyoncu ve elbette Hasan Kalyoncu ve Cemal Kalyoncu ile  uzun yıllar sonra bile olsa sohbetin tadına doyum olmadı desem doğrudur. Hasan Kalyoncu’nun yeni bir kitaba başladığını da burada öğreniyorum.  
Düğünde önce Nikah törenini yapıyoruz. Damadın tanıklarından biri de benim.Coşku bunun hemen sonrasında başlıyor.Düğün esnasında bir başka coşkuya daha tanık oluyorum. Gelemeyenler dışında sülalede ne de çok genç varmış. Dans pistini doldurdukları gibi, boş da bırakmadılar hiç. Damat Hasan’ın yurtiçinden ve yurtdışından gelen genç arkadaşları dahil ışıl ışıl yüzlerinden akan gençlik, güzellik, sevinç, coşku herkesi de coşturdu. Ya o horon ekibine ne demeli..”Al aşağı vur yukarı” ettikçe salonu hoplattılar yerinden. Sonra hepsi birden  bir horona girdiler ki demeyin gitsin..Fatma Hocanım, konuklarını  muhabbetle ağırladığı, düğünü baştan aşağı yönettiği gibi, horonda da gençlere taş çıkarttı diyebiliriz. Keyif aldık, mutlu olduk.. Gelemiyenler ise Utku’nun düğününe sözleştiler telefonla, mesajla..Tanrı, sevgili ve değerli yeğenim Utku’yu korusun!..
14 Ağustos Pazar günü, düğüne gelenler, değişik  yönlere dönüş yoluna girdiler yavaş yavaş. Hepsiyle vedalaştık, bir dahaki sefere sözleştik. Biz de 16 Ağustos Salı günü “ver elini Ankara” dedik.
*****
Samsun’dan Ankara’ya gündüz yolculuğu yapmak istedik muhteşem Karadeniz doğasını biraz olsun görebilmek için. Akşam saatlerinde indik Ankara’ya. Didim’e biletlerimizi aldık, kızım Gökçen’in evine çıktık. Damadımız Erkan, İstanbul Acıbadem basketbol genç takımına transfer olan torunum Ata Kahraman’ın işleri nedeniyle İstanbul’da idi. Kızım, ablası Özlem’in verdiği bilgiye göre “Dayıları Akif Hançerli’nin Almanya’da bir hastanede tedavi altına alındığını, durumunun biraz ciddi olduğu haberini aldığını” söyledi. Oysa bir buçuk ay kadar önce Devrek’teki evde epey konuşmuştuk. Hiç hasta olacak kişi görüntüsü yoktu. Benden de iyiydi görünürde.. 
17 Ağustos Çarşamba günü, kahvaltımızı yapmış, kahvelerimizi içerken Hollanda’dan arayan kızım Özlem, “Biraz sonra Almanya’ya geçeceğini oradan ayrıntılı bilgi vereceğini” anlatırken, birden “Yengesi Hatice’nin aradığını, ağladığını” söyleyerek telefonu kapattı. Beş-on dakika sonra aradığında ise “Dayısının vefat ettiğini, öğrendiğini” haber verdi ağlayarak. Eşim Müşerref’le şok olmuştuk. Nasıllı, nedenli sorularla boğuşurken hemen kalkarak, doğru Aşti’ye geçtik, 12.30 otobüsü ile Devrek’e  hareket ettik.
Devrek’te, eşimin kızkardeşi emekli öğretmen Atike Hançerli’nin kızı Eczacı Umut Akkaşlı Demirci, “Belediye ile görüştüğünü, mezar ve morg işinin ayarlandığını” haber verdi. Ben de  Belediye Parklar ve Mezarlıklar Müdürü ve ADD Başkanı Çetin Bozkurt’u arayarak durumu teyit ettim. Bu arada Belediye’den Tuncay Ulupınar arayarak “ Yapılacak herhangi bir iş var mı hocam?” diye sordu. Beni Devrek’in genç, yıldızı parlak din adamlarından Muhammet Tuncay ile görüştürdü. Muhammet Hoca da “Durumdan haberdar olduğunu gerekli hazırlıkların yapıldığı” bilgisini verdi. Bu telefonlar ve haberleşmeler içimi ferahlattı, rahatlattı diyebilirim.
Almanya ile telefonlaşmalar sonucu, Akif Hançerli’nin eşi, kızları ve damatlarının ayrı uçakla, cenazenin başka uçakla geleceği bilgisi verildi. Burada eşimin Çaycuma’daki kızkardeşinin oğlu Koray Zoroğlu ile Ecz. Umut Demirci, Almanya’dan gelen cenazeyi morga ve diğer gelenleri de sabah saatlerinde karşılayarak evlere yerleştirdiler.  
Eşimin ağabeyi, kayınbiraderim Akif Hançerli’yi, 19 Ağustos Cuma günü, Çaycuma, Devrek, Zonguldak ve Akçakoca’dan gelen yakınları, akrabaları, dost ve arkadaşları ile toprağa verdik. Vasiyeti üzerine Babası Niyazi Hançerli’nin mezarı üzerine gömüldü. Muhammet Hoca son duayı yaptı, işlem bitti, parantez kapandı. Hepsi bu!..
Yaşamın diğer  ilginçliği ise Devrek “Hançerli Apt.” 5.katındaki karşı komşumuz Celal Bey’in bu süreçte kızının düğününün olması. Onun da 20 Ağustos Cumartesi günü kınası, Pazar günü de düğünü yapıldı.
Yaşadığımız şu on günlük sürede, “Yaşamın her zaman sürprizlerle dolu olduğu, neyin/nelerin ne zaman başınıza geleceğinin bilinmezliğini koruduğu gerçeğinin unutulmaması gerektiğidir. Ne demiş eskiler: Yaşam yolu pek dardır / Dikkat et önün yardır”..