Şair Mehmet Yılmaz’ın yönettiği Karya Kitabevi’nin çağrılısı olarak Zonguldak’a gelenünlü şairimiz Ataol Behramoğlu, Cumhuriyet Gazetesi, 26.Haziran.1996 tarihindeki, üst başlığı Türkiye’nin Aydınlık Yüzüne Yolculuklar olan yazısında “aziz şehrimiz” için  Bir Şairler Kenti : Zonguldak  tanımlaması yapar. Aynı yazıda bunu şöyle açıklar:
             
“…Zonguldak bir şairler kentidir. 1922’de İstanbul’da doğan Muzaffer Tayyip Uslu lise öğrenimini bu kentte tamamladı. Bu kentte küçük bir memur olarak yaşamını sürdürdü ve şiirlerini yazdı. Kısacık ömrü, !946’da, bu kentte sona erdi…

Arkadaşı, 1920 Devrek doğumlu Rüştü Onur, yine Zonguldak’ta, Ereğli Kömür İşletmeleri’nde küçük bir memur olarak çalışmaktayken, şiirlerini yazdı. O da, tıpkı Muzaffer Tayyip gibi veremden öldü. Hem daha da acele ederek, 1942’de, 22 yaşında… Onlar, göz açıp kapayasıya kısacık ömürlerinde, sayıca az, fakat birbirinden güzel şiirlerinde, yaşadıkları, gönül verdikleri kentin görüntüsü de çizdiler.
           
‘’Sen aziz şehrim / Uykusuz yaşadığımı bilmelisin / Bütün işçilerin / Saçak altında uyuduğu bir saatte / Ben mızıka çalarak geçiyorum sokaktan / Sen aziz şehrim / Ellerim gözlerim kadar benimsin...’’

     *****

Erken yaşlarda yitirdiğimiz şair Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun ilginç bir kaderleri vardır. Devrek doğumlu Rüştü Onur, “Zonguldaklı şair” olarak  tanımlanmıştır ama 22 yaşındaki ölümü sonrasında İstanbul topraklarında çok sevgili eşi Mediha ile yan yana yatmaktadır.

İstanbul doğumlu Muzaffer Tayyip, babasının işi nedeniyle geldiği Zonguldak’ta M.Çelikel Lisesini bitirmiş, Zonguldaklı şair olarak tanınmış, Üniversite okumak için İstanbul’a gitmiş, hastalık ve parasızlıktan geri gelmiş, bir süre çalıştıktan sonra 24 yaşında yaşamını yitirmiş ve Zonguldak topraklarında uyumaktadır.

      *****

Bu arada Behçet Necatigil ile ilgili yapılan bir yanlışı da düzeltelim. Behçet Necatigil, ilk görev yeri Kars Lisesi’nden 10 Ekim 1941 tarihinde Zonguldak Mehmet Çelikel Lisesi’ne atanır. Şehrin kömür kokulu kirli havası genç öğretmeni rahatsız eder, çocukluğundan
beri var olan adenit tüberküloz hastalığını tetikler. Tedavisi Zonguldak’ta mümkün olmadığından rapor alarak İstanbul’a gider, doktor kontrolüne girer. İki ayı aşkın süren tedavi görür.

Zonguldak’a 30 Aralık 1941 tarihinde gelerek görevine başlar. Bu tarihlere göre Muzaffer Tayyip’in edebiyat öğretmeni olur, Rüştü Onur ise daha önce 1940 yılı Kasım ayı sonunda okulu bırakmıştır. Yani Necatigil, Rüştü Onur’un öğretmeni olmamıştır.

Rüştü Onur, Maliye Memur muavini olarak işe başlayacaktır. Bunu için de öğrenim durumu belgesi gerekir. Velisi, okul müdürlüğüne bir dilekçe/teskere yazarak tastiknamesini ister. Bu tastiknamede şu bilgiler vardır:
Zonguldak M.Çelikel Lisesi Müdürlüğü
Tasdikname No: 895
Tarihi: 29.XI. 1940

Kastamonu Lisesi Beşinci sınıfından aldığı 21.VIII.1939 tarih ve 41 numaralı tasdikname ile okulumuzun Lise Beşinci sınıfına 25.IX.1939 tarihinde kaydedilmiş olan Lise Beşinci sınıf B şubesi talebesi olan fotoğrafı yukarıda yapıştırılan 1588 numaralı ve Mehmet Emin oğlu Mehmet Rüştü Onur velisinin isteği üzerine 29.XI. 1940 tarihinde okulumuzdan ayrılmıştır.
           
        Müdür Muavini                                                                                 Müdür

       Rüştü Onur tastiknamesinin yazılması için görevli müdür yardımcısına bir not gönderir. Bu notu ilk kullanan  bir yazar Behçet Necatigil’e hitaben yazıldığına  hükmetmiştir. Bu notta şunlar yazılı:

       “Hocam,
Odacı ile (5) kuruşluk pulu ve Veli teskeresini gönderiyorum. Odacı mümkünse tastikname dolduruluncaya kadar bekliyecektir. Dairede tastiknamemi vermeden bordroya dahil etmiyecekler. Bu küçük ricamın kabulünü rica ederim. 
Sınıf 5/B 1588- Rüştü Onur”
             
Ancak Necatigil bu tarihte daha M.Çelikel Lisesi’ne henüz gelmemiştir. Hemen hemen tam bir yıl sonra ataması yapılmıştır. Bunu da bu arada düzeltmiş olalım.

Kendisi de şiir yazan Behçet Necatigil, Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip ile öğretmen ve arkadaş olarak geçirdiği iki yıldan sonra, 10 Şubat 1943 tarihinde İstanbul Pertevniyal Lisesi’ne atanır, 1 Mart 1943’de Zonguldak’tan ayrılır. Ancak iki şair arkadaşı ile mektuplarla ilişkileri sürer.

      *****

Behçet Necatigil’in Zonguldak’taki edebiyat öğretmenliği dönemi (1941/43) Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip’in de edebiyat dünyasında sesini duyurmaya başladığı yıllar olur. Necatigil, Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip ile olan yakınlığını “Kendi Anlatımıyla Behçet Necatigil” başlıklı bir konuşmasında şöyle dile getirir:
           
"Pek genç yaşta ölümleri şiir hayatımız için cidden büyük bir kayıp olan Rüştü Onur, Muzaffer Tayyip Uslu gibi iki kuvvetli şairle birlikte çalıştık. Zonguldak'ta çıkan Ocak gazetesinde, Kara Elmas dergisinde ve Değirmen (İstanbul) mecmuasında beraberce şiirler, yazılar yayınladık." 
             
Necatigil’in ‘Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü’ adlı antolojisinde yer verdiği ve önemsediği şairlerdir ikisi de. Rüştü Onur için, ‘1940 dönemi şiirimize başarılı güzel örnekler kazandıran bu bahtsız Zonguldak şairi’, Tayyip Uslu’ya ilişkin olarak da ‘o günlerin iyi şairlerinden biri olarak kabul edilmiş, hayatındaki acılara rağmen, gizli bir üzgünlük içinde yaşamın güzelliğini yazmıştı.' şeklinde yorumları vardır.

      *****
           
Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu,
İkinci Dünya Savaşı’nın tüm dünyayı etkileyen olumsuz koşullarında yoklukların, yoksullukların, hastalıkların arttığı bir zaman diliminde yaşadılar. Ünlü ressamlarımızdan Osman Zeki Oral, Ereğli’deki evinde bana savaş yıllarında Zonguldak sahillerine Alman ve Rus askerlerinin cesetlerinin vurduğunu söylemişti. Çaycuma’da Filyos Çayı kenarına bir Rus uçağının mecburi iniş yaptığını ve hikayesini Behçet Kalaycı, Kıvırcık adlı romanında yazmıştı. Zonguldak halkı da çalışma hayatında olsun, yaşama mücadelesinde olsun savaşın her türlü sıkıntısını çekmiştir.

Rüştü Onur 2 Aralık 1942 tarihinde aramızdan ayrılır. Bundan yaklaşık dört yıl sonra, 3 temmuz 1946 tarihinde arkadaşıyla aynı hastalıktan, veremden ölen Muzaffer Tayyip Uslu, Behçet Necatigil’e son mektubunda şöyle yazar: ‘Buradan bir havadis istersen, sıhhî durumumun bir kelimeyle berbat olduğunu söyleyebilirim. Bu defa, galiba kurtuluş yok. Sanatoryuma yatmanın çarelerini arıyorum’. Genç şair bu mektubu yazdıktan altı ay sonra öldüğünde yirmidört yaşındadır henüz.

“Bu defa, galiba kurtuluş yok”.. Rüştü de Muzaffer de o çiçek gibi şiirlerini bu ölüm korkusu psikolojisi içinde yazdılar. Bunu yapabilmeleri bile çok büyük bir başarıdır bana göre. Işıklar içinde uyusunlar..