“Dil içinde bir dil...” olarak nitelenen şiir, şairiyle bizi, hepimizi dillendirir: Yaşadıklarımızı dile getirir.
Yaşamadıklarımız için düşler kurdurur, duygu seline katar, hüzün trenine bindirip gurbetlere salar bizi. Ayrılıkları kavuşmaya, özlemleri buluşmaya, sevgileri aşklara dönüştürür şiir.
Hangi şair, hangi şiir olacaktı yazımın başlığı: Şaire de, şiire de sınır çizmek gibi geldi, caydım. Bir şiirdir yaşamak, daha güzel, daha anlamlı olacak diye düşündüm. Umarım, dizeler, bunu sizinle de paylaşmama olanak verecektir. Yaşamınızın şiirler kadar güzel olmasını diliyorum.
Burada iyi şiir, kötü şiir: güzel şiir. Çirkin şiir ayrımına girmek yazının da, şiirin de büyüsünü bozar. Sizi, iç güzelliğinizle, gönül zenginliğinizle, çağrışım ve birikimlerinizin zenginliğiyle baş başa bırakabilirsem, ne mutlu bana! Asıl mutluluk da şurada ki, şiirin insana tinsel bir doyum vermesidir.
***
Şairim Abdülkadir Budak, Varlık’ta; BENDE KALAN DİZELER başlığıyla şiir üstüne yazılar yazmıştı bir süre. Takılmıştım ona: “Şiirin posasını çıkarıp bize onu mu bırakıyorsun?” diyerek. Benim böyle bir amacım yok. Düşündüm ki, okuduğum şiirlerde, beni hemen sarıp sarmalayıveren; iç dünyamı zenginleştirip dünden bugüne, bugünden yarına yaşamda umutlu, iyimser ve güven içinde olmama neden olan dizler, sizleri nasıl etkiler? Size de kalsın kimi dizeler, diyerek: “Taş plağın cızırtısına / Eşlik ederdi / At Pazarı’ndaki kilisenin çanı”
“Kırmızı karanfiller verdik karanlığa/aydınlığı karaladık geldik”
“Yaşanmış çocukluğumuzun / gizlenmiş çığlığı mı/bir türlü bulamadığımız / sevgiler mi
kanat çırpan”
“Bir beyaz sümbül / bükerse boynunu / bahar serinliğinde / bir kanlı künye / düşerse
sapına / bil ki kadınım /sesim kömür karası”
“ne akım ne de kara / rengimi arıyorum / ne gitmek bu ne de durmak / yolumu arıyorum”
“unutulmuş eşyalar pazarında / Eylül şimdi gülümsemelerden / bir manzara / yağmurlarla çakılmış duvara”
“Güz mevsiminde güzel kadınlar / Şiir örtünürler, imge bürünürler”
“İnsan insana akmadıkça/büyür mü sevgi ağacı”
“Evlerin de kimliği var / Taşında tuğlasında”
“Amansız acılar sevinçler yatar koynumda / Bense hep kendime doğru koşuyorum”
“Söner mi Kerem’in ateşi / sevgiyle deler kayayı/pembe bir sıklamen/Aslı’nın harıyla
ısınır teni”
“Acıları sabrın sarnıcında damıtıp  /  güzelliklerin yaylasında sergiledik”
“Önce gülüşler yitirdi rengini / Dostluklar bozuldu sonra / Eylül’dü”
“ Güvercin kanatları uçurdu / Zeytin dalları uzattı / Yine durduramadı savaşları “
“Namaza kalktığımı sanır ev halkı / Doğan günle seviştiğimi bilmezler”
“Ne doğan güne hükmüm geçer / ne halden anlayan bulunur / Razıyım her mihnete /
yeterki gün eksilmesin penceremden”
“Şiirin fesini yana eğdirdim / biraz Eşref biraz Neyzen / bir yerlere değdirdim...”
“Gizli sevda’da arkadaş hatırı / solgun gül’de hüzün ve akşam / yalnız şiirde direnen
bir yaşam...”
Görüldüğü üzere, şairlerin adı yok ! Peki, şairsiz de şiirin tadı yok mu?
***
Bir iki örnek de şairli şiirlerden olsun öyleyse:
Orhan Veli :“Uzanıp yatıvermiş sere serpe /  Entarisi sıyrılmış hafiften  /  Olmaz ki /
Böyle de yatılmaz ki”
Cahit Kulebi:”Sen peteklerde bir gömeç bal gibisin / Renksin yazdan kıştan / Tazeleiksin
bahardan”
Müfide Güzin Anadol:”Sevdiğim / Sana dair değil şarkılarım / Şiirlerimde sen yoksun /
Gücenme / Lâkin senin yüzünden değil bu halim”
İbrahim Yıldız: “Gökyüzü dediğin bir dilim ekmek / Bal sürdük üstüne / Bölüşmeyi bir
öğrenebilsek / Gök de bizimdir yer de”