Bu yazıda  Face’de gördüğüm bir video görüntüsünden ve  dinlediğim konuşmalardan söz etmek istiyorum. Bulup da izlerseniz sizin de benim gibi şaşkınlık içinde kalacağınızdan, ülkemizin geleceğinden ürküntü içinde  olacağınızdan eminim. Bunları izlerken de; “Milli Eğitim Bakanlığının Okul Öncesi Eğitim sınıflarına; 2013-14 öğretim yılında Kur’an Kursları Öğretim Programı (4-6 yaş için) toplam on ilde pilot uygulama ile başlamış ve ardından 2015 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından “fiziki şartları uygun olan mekanlarda” tüm Türkiye’de yaygınlaştırılması kararı alınmıştır.” uygulamaları geldi açıkçası. Burada uygulamayı (hangi ihtiyaca cevap vermek için bilemem) başlatan Milli Eğitim Bakanlığı, yaygınlaştıran Diyanet İşleri Başkanlığı.. Şu Milli Eğitim Bakanlığı’nı kim yönetiyor bir anlayabilsek!..

*****

Verilen bilgiye göre bu video görüntüleri: Türkiye’nin büyük şehirlerinden Sakarya’da çekilmiş. Şehrin merkezinde bulunan “Halefi Molla Mustafa Sakarya Nakşibendi Dergahı” ndan alınan “eğitim görüntüleri” imiş. Nakşibendi Cemaati’ne bağlı olan dergah,  Adapazarı’nda “OSMANLI usulu” bir medrese eğitimine başlanması kararıyla kurulmuş. Bu kararla Adapazarı’nda “Şer’i Eğitim” vermeye başlamış. Dergahın başında kendini “Molla Mustafa” olarak tanıtan bir kişi bulunuyor imiş.

Osmanlı'da 17.yy'dan sonra Sünni eklenli tarikatlanmayı oluşturması için kurulan ve devletin kaymağını yiyen Nakşibendilik, Cumhuriyet ile bu imtiyazlarını kaybetmişler-miş. Kendilerini, “Yeni Osmanlı” olarak tanımlayan grup, “öğrencilere şeriat bilinci” vermeye çalışıyor-muş. Sakarya’nın ortasında resmi makamların gözlerinin önünde devam eden bu eğitim sisteminin videolarını sunuyoruz, diyor açıklamada.

*****

Görüntüde; Uzunlamasına bir oda, yerler halı ile kaplı. Önlerinde birer rahle bulunan ve duvar diplerine sıralanmış 4-5-6 yaşlarında 15-20 çocuk var. Çocukların kimi bağdaş kurmuş, kimi iki dizi üstünde oturuyor. Başlarında, tanımlamakta güçlük çekeceğim bir kişi. Görünüşüne göre “militan” kılıklı denilebilir. Başı sarıklı, sarığının bir ucu sırtına doğru salınmış. Üstünde siyaha yakın koyu renkli, ceket benzeri, hakim yakalı olarak adlandırılan bir giysi. Belden kuşaklı. Altta daha çok şalvarı andıran  görünümlü gri kumaştan bir alt giysisi. Ayakları çıplak. Bu kişi çocukların başında eğitici.

Çocuklara, önce “Allahümme salli âlâ”yı, sonra “Allahü ekber lâ ilâhe illallah”ı okuttu. Daha sonra militan kılıklı eğitmen kişi sordu: Rabbin kim? Çocuklar: Allah. Peygamberin kim: Hz. Muhammed. Kitabın Ne: Kur’an. Eğitici üç kez sordu, çocuklar tekrar ettiler.

Eğitici kişi sordu: Biz kimiz: Çocuklar Osmanlıyız.Üç kere tekrar ettiler. Sonra “Allah Allah” diyerek zikir etmeğe başladılar.  

*****

Bundan böyle kim ki; “Türk’üm” derse, ensesine bir “Osmanlı şaplağı” yiyecektir bilesiniz!. Cehaletin karanlığını görebiliyor musunuz? Çocuklara bir “sülale adı” olan “Osmanlı”, bir ırk adı olarak ezberletiliyor.  Yahu, Dünyada “Osmanlı” diye bir ırk adı mı var Allah aşkına!Bu nasıl bir kara bağnazlıktır anlamak mümkün değil..Göktürkler’den bu yana, 6. yüzyıldan bu yana gelen “Türklük” yok ediliyor.  Ne ile? Dinsel düşünce ile..Başınıza “Tanrı Dağı” kadar taş düşsün iyi mi?

*****

Kurtuluş Savaşı bittiğinde kendisine sorulan bir soru üzerine Gazi Mustafa Kemal Paşa, “Asıl savaş şimdi başlıyor” demişti. Bu savaş; “yanmış yakılmış Anadolu’yu yeniden imar etme, medeni bir toplum olma, muasır milletler seviyesine ulaşma” savaşı idi.

      Ama önce, Osmanlı anlayışının, kendisine biat eden kul düzeyinde tuttuğu kişiyi “yurttaş yapma” olarak başlamıştır. Zira yurttaşlık ile kulluk birbirinden çok farklı kavramlardır. Kulluk; yaşadığımız topraklarda Cumhuriyet öncesinde vardı. Yurt denilen bütün topraklar padişah mülkü idi, bütün insanlar da padişahın kulu idi. Yönetimsel olarak böyle olmanın yanında, toplumsal olarak da hâlâ günümüzde bile dinsel yapılanmalarda (tarikat-mezhep vb.gibi) kulluk anlayışının sürdüğünü, sürdürüldüğünü izliyoruz.

       Yurttaşlık ise, Cumhuriyet sonrasında Atatürk devrimleri sırasında 1925’de kabul edilen Medeni Yasa ile sağlandı. Yurttaş; “eğitimle kazanılmış ulusal, toplumsal ve yönetimsel hak ve sorumluluklarını bilen, arayan, soruşturan, kimlik ve kişilik sahibi olma”, diye tanımlanabilir kaba çizgileriyle. Kulluk anlayışında ise;  hiçbir biçimde konuşamama, tartışamama, tam bağlılık, bağımlılık, kesin itaat etme, teslimiyet vardır. Yurttaşlıkta ise aksine, eğitimle  güçlendirilen özgür irade söz konusudur.

*****

Anayasamızın 2. maddesi Cumhuriyet’imizin niteliklerini belirtir; “..demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti”. Milli Eğitim Temel Kanunu da “bu ilkelere uygun Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar yetiştirmek..”der.

  Son yıllarda ülkemizde kara bir anlayış,  çeşitli etkinliklerle kişileri yeniden “kul” haline getirme sonucunu doğuracak işlere -Cumhuriyet ilke ve devrimlerine, yasalarına karşı çıkarak- soyunuyorlar. Bizler de “yurttaş” olma durumunu koruyabilmek için çaba göstermeğe, bu arada yapılan yanlışlara da işaret etmeğe uğraşıyoruz.

Bir kaç yıl önce yazdığım bir yazının adı “Irmaklar akacak mı geriye” idi. Yazıda radikal İslamcılar ile PKK ve yanlılarının “demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiya Cumhuriyet’ne karşı sürdürdükleri dış-destekli  savaş anlatılarak “Irmaklar akacak mı geriye” demiştik.. Şimdi bir kez daha soralım:  Irmaklar akacak mı geriye!..