Geçen cuma günü neydi o trafik öyle... Bir işim için dolmuşa binmem gerekti. Soğuksu'dan Site'ye zor çıktık. Trafik kilit. Her önüne gelen arabasıyla inmiş şehre. Kaldırım kenarları araç ve yaya doluydu. Kimi kendisini yola atıyor. Kimi sürücü kaldırımdan ikaz lambasını yakmadan saygısızca yola dalıyor. Öbür taraftan kimi de 'yol verirsin, vermezsin' dalaşına giriyordu. Güç bela Soğuksu'dan çıktık Site'ye doğru...

Tabi dolmuşun en ön koltuğunda oturduğum için sizler için ve kıymetli yetkililer etkililer için her şeyi hafızama kaydettim. Dolmuş şoförü Kozlu İncivez istikametinden gelen meslektaşına, kafasıyla işaret ediyor: "Trafik felaket, geri dön!"
Neyse (ben gideceğim yere ulaştım) 1-2 saat sonra işim bitti döneceğim, şansım yaver gitti, yine ön koltuktayım... Bu defa tam Site sahasına geldik, çarşı istikametinden gelen dolmuşçu, kafa göz işaretiyle aynı mesajı bizim şoföre yaptı: "Sakın Soğuksu'ya inme, dön!"

Bizim şoför sinyali alır almaz, Site sahasının önünden döndürdü minibüsü, Terminalin üzerinden sahil yoluna indi. Zannetti ki sahil yolundan trafiğe takılmadan çarşıya geçeriz. Evdeki hesap çarşıya uymadı tabi...

Tır parkı kavşağından itibaren şehir trafiği yine kilit olmuştu. Zannedersiniz ki 15-20 milyonluk mega kentte trafiğe takıldık! Lavuar alanından Soğuksu'ya geçen bağlantı yolunda durum daha vahimdi. Bekle bekle nereye kadar? Yolcular olarak inmek zorunda kaldık. Anlayacağınız yolun geri kalanını, tabana kuvvet yürüyerek tamamladık. Yaşlı bir insan veya hasta bir vatandaş olsa işi gerçekten zordu. Perşembe günü(yılbaşı) yaşanacak yoğunluğu düşünemiyorum. Bu yazı umarım olumlu tesir gösterir.

NE OLDU BİZE?

Çarşı pazarda tam bir keşmekeşlik vardı. Sanki 2 gün alış veriş yapmazsak açlıktan öleceğiz. Kıtlıktan çıkmış gibi bir manzara vardı ortada...

Maalesef bu durum, toplumsal olarak kötü bir yere savrulduğumuza işaret ediyor ve üzüyor insanı... 'Hani komşusu açken tok yatan' insanlardan olmayacaktık biz? Ne oldu komşuluklara, hani, nerede mahalle kültürümüz? Zaten hafta sonu ihtiyaç için izin veriliyor. Çok önemli bir şey olsa kapı komşumuzdan sosyal mesafeyi gözeterek bir şey isteyemeyecek miyiz? Yoksa farkına varmadan iyice bireyselleştik, bencilleştik de kendimizden ötesi yok demeye mi meyillendik? Nedir bu telaş?

Yazık ediyoruz; kendi kendimize virüs bulaştırıyor, trafikte bir birimize çile çektiriyoruz. Halbuki hafta sonu özel araçla veya saat başı dolmuşlarla rahat rahat çarşıya markete gidilebiliyor. Üstelik bomboş sokaklarda virüs bulaşma tehlikesine de maruz kalmadan alışveriş yapmak mümkün.

Daha okullar kapalıyken böyleyse ileride bu trafiği ne yapacağız, düşünemiyorum.

LİMAN ARKASI NE OLACAK?

İnsanların nefes almaya, sevdikleriyle el ele gezmeye ihtiyacı var. Şehirde denize sıfır yürüyüş yapabildiğimiz asırlık liman arkasının yaya trafiğine tamamen kapatılması hiç olmadı. Taa 1900'lü yıllardan beri Zonguldaklıların sadece gezip tozduğu değil; aynı zamanda sığındığı bir limandı orası... Zonguldak insanının bir nevi özgürlük yolu... Şehrin gürültüsünden patırtısından uzaklaşıp kendini sakinliğe sürdüğü bir mavilikti...

Şu an itibariyle endüstriyel işlevselliğini tamamlamış olabilir. Fakat yazımın başından beri ifade ettiğim gibi trafik ve şehrin boğuculuğundan kaçtığımız bir liman olarak kalmalı orası.

Bence Yüksel Yıldırım'ın da belirttiği gibi tek yapılması gereken, sahil projesiyle birlikte üzerindeki bütün yasakların kaldırılıp halka açılması. Hasarlı duvarları onarılıp, gezi yolunun devamında, kentin balkonu konumuna getirilmesi.

Bunu bekliyor ve bunu diliyoruz.

Sağlıcakla kalın...