Koronavirüs bütün insanlığı esir aldı.

Hiç beklemediğimiz, hatta 'bir şey olmaz' dediğimiz yerden, sinsice geldi korona. Umrecilerden ve Avrupa kaynaklı ülkemize bulaşıverdi. 'Yine de iyimser olalım, dikkat edersek kendi kendine yok olur' denildiği bir anda, (bu satırların kaleme alındığında) ölenlerin sayısı 30'a çıktı. Vaka sayısı ise 1236'ya dayandı.

İşin kötüsü, işin ciddiyetini kavrayıp kendimizi evlere hapsetmezsek virüsten kurtulmak olanaksız hale gelecek. Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, önümüzdeki bir haftanın Türkiye için son derece kritik olduğunun altını çizerek, "Şu bir haftada herkes evlerine girmezse, insanlara temasa devam ederse bu işi kontrol etmemiz mümkün değil" uyarısında bulunuyor.

Bilim insanları böyle söylüyor. Akla ve bilime önem vermeyen ülkelerin ne hale düştüklerini hepimiz görüyoruz.

Mesela İtalya gevşek kaldı. Ülkede ölümler kol gezerken, tedbir alma konusunda ve sokağa çıkmama hususunda "gevşek" davrandılar. Gevşekliğin bedelini ağır bir şekilde ödüyorlar. Türkiye'de ise "bir şey olmaz" hastalığı var. Ve işin başındayız. Kendi irademizi ortaya koyarsak salgının ilerlemesine engel olabiliriz. Kısaca sağlıkçıları alkışlayarak değil, tavsiyelerine uyarak bu işin önünü alabiliriz.

İşi olanları, mecbur olanları anlıyorum ama yasağa rağmen 65 yaş üstü yaşlı kesimin duyarsızlığına anlam veremiyorum. Zonguldak sokaklarında salına salına geziyor yaşlılarımız. İnsanlar yaşlıları sokakta gördükçe öfkeleniyor. Devlet çıkmayın diyor, vatandaş dinlemiyor. Zor mu kullanması lazım? Polis soruyor, "Amca ölmek mi istiyorsunuz?"

Benim aklımdan geçeni, İçişleri Bakanı dile getirdi. Ölümler/vakalar katlanır ve sosyal izolasyon sağlanamazsa devlet toptan sokağa çıkma yasağına başvurabilir. Çünkü bu illet başka türlü kontrol altına alınamıyor. Allah vere de ölümler, vakalar artmasın!

Türkiye'de ve şehrimizde ne yazık ki tablo şu: Herkes her şeyi çok biliyor havasında, ancak iş tedbir almaya gelince, "Aman, bir şey olmaz" modunda. Yerde şüpheli bir paket görse, bir şey olmaz deyip eline almaya kalkar bizim insanımız.

***

Çarşı pazarlar genç yaşlı insanlarla dolu. Nasıl olsa Zonguldak'ta korona tespit edilmedi diye insanlar rahat rahat dışarı çıkıyorlar. Hatta yaşlı başlı insanlar, gençlerden önce kendini çarşı pazara salıyorlar.  
Halbuki bu tür salgınlara karşı yapılması gerekenler çok basit. Zorunlu bir durum yoksa, iş gereği dışarı çıkılması gerekmiyorsa başta 65 yaş üstü ve çocuklar olmak üzere kimse dışarı çıkmamalı. Bu kadar net.
1400 yıl önce de böyleymiş, bundan sonra da böyle olacak bu kural. Yani bir yerde veba varsa oradan dışarı çıkmayacaksın, evinde oturacaksın. Başka yerde veba varsa, asla oraya gitmeyecek, bulunduğun yerde sabit kalacaksın. Çok mu zor bunu akla mantığa kabul ettirmek?

Geçen hafta umrecilerden bazılarının polislere direnmelerini ve hatta bir tanesinin polisin yüzüne tükürmesini ibretle  seyretmiştik. Hiç yakıştıramamıştık kutsal topraklara giden birine bu terbiyesizliği? Aslında bu durum, umrecilerden ziyade genel ahlak sorunumuz. Toplumumuza sinsice giren bencillik hastalığının tezahürüdür. Buna dur demek öncelikle sağlam kişilikle mümkün olur. Yoksa umreye giden kişilere elli bin defa kul hakkının ne demek olduğu, Efendimiz Hz. Muhammed'in öğretisinin ne kadar insanî olduğu anlatılmıştır! Bunu bilmemeleri mümkün olamaz.

Peki nasıl oluyor bunca ters orantı?

Bencillik, anlayışsızlık, cehalet... Asıl cehalet, bildiği halde, bildiği şeyleri uygulamaya koyamama durumudur. Sadece okuma yazma bilmemek, harfleri sökememek değildir.  

Öte yandan sağlıkçılara alkış kampanyası, evde tuvalet kağıdıyla top sektirme gibi acayip şeyleri de pek iyi beceriyoruz. Bunu da belirtelim. 

Apartmanda hemen herkes sağlıkçıları alkışlıyor. Ben de görevini hakkıyla yapan, canını ortaya koyan ve yaşatmak için çırpınan fedakâr sağlık çalışanlarını yürekten kutluyorum. Allah onlara zeval vermesin. Sadece sağlıkçıları mı, ambulans şoförlerini, polisleri, askerleri, gazeteci meslektaşlarımızı da tebrik ediyorum.

Yalnız apartmanlarda yaşayanların, sağlıkçıları alkışlarken, aynı çatı altındaki hasta olan veya derdi olan kendi komşularını unutmasını nereye koyacağız? Sosyal medya üzerinden sağlıkçılara yeşil ışık yakarken aylarca hasta yatağındaki komşusunun kapısını çalmayan güzel ülkemin güzel insanlarına da buradan merhaba demek isterim.

Mesela bugün sağlıkçıları alkışlayan ellerin, hiçbir zaman sağlık çalışanlarına yumruk atmamasını da dilerim.

Bir sözümüz de sağlıkçılara...

Geçen gün hastaneye gittik. İlk girişte ateşimiz ölçüldü. Gereklidir ve teşekkürü hak eden bir uygulamadır. Lakin bazı sağlık görevlilerinin psikolojisinin çok bozulduğuna şahit oldum. Bizim psikolojimizi daha da bozdular. Bir evrağı alıncaya kadar 3 kez hastaneden eczaneye, eczaneden hastaneye mekik dokuduk. Neden? Panik halinden işlemler eksik kalıyor malesef. Bazı sağlık çalışanlarının, kendilerine başvuran hastalardan daha fazla panik olduklarını üzülerek söylemeliyim. Hastanede gezerken şahit olduğum diğer konu ise üslup konusu oldu. Bazıları hastalara karşı azarlayıcı tavır ve üslup kullanmaktaydı. Tabi çok kaliteli olanları da var. Zorluk yaşıyorlar elbette. Ancak bütün sağlıkçılar yoğun bakımda görev yapmıyor sonuçta. Biraz daha müşfik, biraz daha soğukkanlı ve sabırlı olabilirlerse daha faydalı hizmet verebilirler diye düşünüyorum. 

Bu yazıda da toplumsal röntgenimizi çekelim istedim. Bu gerçekleri sürekli hatırlayalım ve hatırlatalım ki belki genç nesillere tesir eder de toplumsal gelişmelere vesile olur diyoruz.

Geçen ki yazımızda, bilimin önemini yazmadığımıza yönelik sitem olmuş. Bilakis bilimin, aklın ve mantığın önemini vurguluyoruz. Sağlık ve sosyal bilim adamlarının direktiflerine uymak, en önemli vazifedir. Buna uymamak intihar etmektir. Olaya dini açıdan bakarsak da sosyal ve bilimsel açıdan bakarsak da aynı yere varırız.

İlk emri "oku" olan, ikinci emri "dürüstlük" ve "temizliğine dikkat et" şeklinde ortaya çıkan İslam dininde yobazlığa/gericiliğe asla yer yoktur. Yobazlık, kişinin kendi kafasındadır. Ve hangi dinden, hangi meşrep/mezhep ve ideolojiden olursa olsun, kişinin kendi cehaletinin sonucudur.

Kimse kimseye çamur atmasın.

Herkes önce kendi evinin önünü temizlesin.

Yeter...