Sadece engebeli arazilerin baş gösterdiği, zor bir coğrafyada oluşumuz değil elbette, eleştiri ve uzlaşı kültürü bakımından da fizyolojik yapımızın temelinde sorunlar mevcut. Yoğun bakımdayız adeta.

Birbirimize olan tahammül sınırlarımızda bile çok zaman zaaflarımız var. En küçük yapıcı eleştiride bile yüzlerin ekşimesi, suratların asılması kaçınılmaz ve alışık olduğumuz bir durum bizde.

Onlarca kök salmış, kangren olmuş sorunların yumağında bir ilin mensubuyuz hepimiz. Bazen bakıyorum da içinde olduğumuz, uğraş verdiğimiz, üzerinde kafa parlattığımız konular çekirdek kabuğunu doldurmuyor.

Bir il düşünün; geçmişe kıyasla ekonomik gücünü kaybeden kentlerin başında gelsin.

Bir il düşünün; Anadolu’nun en canlı merkezlerinden birisi olsun, Osmanlı Bankası’nın ilk şubelerinden birisini İstiklal madalyalı ilçesi İnebolu’da barındırsın. Liman ticaretine dayalı olarak, Levantenlerin ve Hollandalı tüccarların yerleştiği hareketli bir ticaret merkezini ve 130 yıl öncesini anlatırken insan göğsünü gere gere bu kent Kastamonu diyebiliyor.

Ya bugün?

100 yıldır yerinde sayan, hedefi, planı ve projesi olmayan. Üstüne üstlük girişimcilik ruhunu başka kentlere kaptırmayı marifet saymış kafa yapısıyla ne yaparsanız yapın “Kral çıplak” …

Bakın size bir örnek vereyim; Gaziantep ve Kastamonu…

İlk nüfus sayımına gidelim yani 1927 yılına. Gaziantep’in nüfusu o dönemde 284 bin, Kastamonu ise 362 bin.

2020 nüfus sayımına baktığımızda Gaziantep nüfusu 2 milyon 102 bin, Kastamonu 376 bin 377 kişi. İnsan utanıyor yazmaya ama 94 yılda nüfusa anca 14 bin küsur ilave.

Ticaret odalarının kafası ticaret ve para ilişkisini yönetir, tüccara bilinç katar, geleceği dizayn eder. Yeri geldiğinde de siyaseti.

Kastamonu Ticaret ve Sanayi Odası, Türkiye’nin en eski odalarından biri; 1882’de kurulmuş. Bir de İnebolu Ticaret Odası var, kuruluşu; 1884.

Demem o ki; 140 yıldır ticaret erbabıyız. Koca koca odalara sahibiz. Ne hikmetse açlıktan göbeğimize taş bağlamış, bakmışız olmayacak tutmuşuz gurbetin yolunu. Boyumuz ne uzamış ne de kısalmış. Biraz da arabesk katayım, anadan ayrı babadan ayrı…

Ziraat Odası adıyla eskilerden olan Gaziantep Ticaret Odası, 1910 yılından itibaren bu adı almış bir kuruluş. 1933 yılına geldiğinde odanın yöneticileri “Kilim ve dokuma imalatının kalite artırımı için, İstanbul Mensucat fabrikalarına stajyer öğrenci göndererek, Gaziantep’te açılan ticaret kursuna oda bütçesinden maddi yardımda bulunuyor.

Kafaya bakar mısınız? Adamlar gelecek yüz yılın planını yapmışlar.

Sonra ne mi oluyor?

Gaziantep’te üretilen halı miktarı bugün tüm Türkiye’de yapılan üretimin yüzde 90’ını oluştururken, parça halı üretim kapasitesi olarak da dünyada ikinci sırada yer alıyor.

Haberiniz var mı?

Gaziantep 2018 yılını ihraç ettiği halılardan elde ettiği 1 milyar 507 bin dolarla kapattı. Yıllık 350 milyon metrekare halı üretimi yapıyor kent. Sektör 20 bin kişiye doğrudan olmak üzere 40 bin kişiye istidam sağlıyor. Gaziantep’ten 130 ülkeye halı ihracatı gerçekleştiriliyor. Gaziantep’te toplam yapılan ihracatta dünyadaki halı sektörünün payı yüzde 25’lere yaklaştı. Şimdilik sadece bu örnek bile kangreni, sorunu anlatmaya yetecek cinsten

Bizde ise durum aynı; stabil, yoğun bakım ünitesinde makinaya bağlı. Ankara lütfederse yatırım gelecek, lütufta bulunmazsa gelmeyecek. Ticaret odasını yönetenler 100 yıldır ya valiliğin çağırdığı toplantıda ya da belediyenin. 140 yıldır ticari zekasını, fikrini ve zikrini ortaya koyamayan anlayış, şehirde 2 yılda bir değişen valilerle memleket yönetiyor.

Yazacak çok şey var azizim…

Demem o ki; Kastamonu’yu da Batı Karadeniz’i de geride bırakan siyaset değil yalnız.

Ticaret odalarıdır da…

İstanbul’u herkes için çok kolay bir kazanç ve rant kapısı olarak göstererek kabahatinizi gençleri ve girişimcileri Kastamonu’dan kaçırırken aklınız neredeydi diyeceğim ama hala kaçıyor gençlik memleketten.

Allah için dur diyecek yok mu?