Sevginin her şeyin mihenk taşı haline geldiği, sevincin yaşamın tümüne egemen olduğu bir dünyaya doğru, yorulmak nedir bilmeden 88 yıldır koşan Safder Kartoğlu’nun Devrek’teki yaş gününe katıldığım için pazar günü yazamadım. Kimse bir şey kaybetmedi elbette…  Ancak ben şiirli düşlerle uzun yollar kat etmiş, hayatı hep delikanlı olarak yaşamış bir bilgenin yaşamanın özetini dinlerken mutluluklar devşirdim kendimce. O düş adam ne de büyük hedefler koymuş önüne?  2020 New York Maratonu’nda koşan en yaşlı atlet unvanını kazanma isteğiyle yanıp tutuşuyormuş bugünlerde. 93 yaşını, bu nedenle, dört gözle bekliyormuş… Bunları dinlerken insanın sınırsız bir varlık olduğuna bir kez daha iman ettim… Uzun konuşmasında, kırk kat ipeğe bezemiş gibi binlerce dizeyle sarmaladığı Cahide’nin solgun yüzü bir hüzün bulutu gibi çökerken içime, hâlâ deli gibi çarpan yüreğiyle ışıklandım.

 

“Keşke” dedim kendi kendime,  “keşke hayat hep böyle sevinçle dolu olsa… Hep güzellik duygusu, insani incelik galip gelse geçip giden günlerimize… Dostluk, vefa hiç eksilmese yaşamımızdan…” Öyle olmuyor ne yazık ki… Kabalık, iğretilik, sahtecilik, çifte standartla açığa çıkan ikiyüzlülük tüm büyüsünü alıyor yaşamın. Yüreğimizden sevinç esrimeleriyle havalanan kuşlar, kanadı kırık dönüyor o vakitlerde evlerine…  O sabah arkadaşlarımla buluşmak üzere araba beklerken tam karşımdaki düğün salonunun önünde bir hareketlilik vardı örneğin. İslami bir cemaate mensup olduğu her hallerinden belli bir grup hummalı bir hazırlığın içindeydi. Ertesi gün gazetelerden öğrendim sebebini… IHH, SAYDER adlı kuruluşlar yetim çocuklara kahvaltı vermiş… Oldukça katılımlı geçen etkinlikte önemli “siyasi” mesajlar da varmış…

 

YETİMİ SEVİNDİRME İYİ DE

Hiç tartışma yok ki insanları, hele ki yoksulu, yetimi, kimsesizi mutlu etmek çok değerli bir şeydir…  Biçare insanların bin türlü yoksunlukla geçen ömürlerine bir günlük de olsa yaz güneşi armağan etmek, hayırlı bir şeydir de aynı zamanda… Ama insanların yoksulluklarını dini amaçlı da olsa bir ideolojiye alet etmek en az onun kadar kötü bir şeydir de… Hele hele tüm insani faaliyetlerin hayır hasenat işinden çıkıp siyasetin esaslı bir malzemesi haline dönüştüğü günümüz dünyasında kötünün ötesinde bir edimdir. Bir de burada verilen yalan yanlış mesajlarla, insanlar yoksulluklarından istifade edilip aldatılıyorsa denecek laf bulmak da zordur doğrusu…

 

Yetimler için düzenlenen kahvaltıda peygamberi hicvettiği iddia edilen Charlie Hebdo dergisi de protesto edilmiş… Dinsel kavramların sorgulanmasından vazgeçtim, dinin bilimsel düzeyde tartışılmasından bile rahatsız olan bu “alıngan vatandaşların” hassasiyetlerini anlamakta güçlük çekiyorum doğrusu… Derginin kapağındaki adam figürünün kim olduğu, hiç kimse tarafından dile getirilmemişken ayağa kalkan bu zat-ı muhteremler Harun Yahya namıyla maruf Adnan Oktar hakkında neden bu kadar sessiz, merak ediyorum doğrusu? Her akşam televizyona çıkardığı yarı çıplak kadınlarla bol besmeleli, elhamdülillahlı din sohbeti yapan zat hiç mi gücendirmiyor bunları? Bu hassas vatandaşlar, bakanın abdestini bozan kadınlar karşısında “Beni beğeniyor musunuz?” diye kırıtan alimden hiç mi hicap duymuyor? Tüm bunların din adına yapılıyor olması hiç mi rahatsız etmiyor gerçekten?

 

 

Ya kimi alimlere göre Kuran’ın bir özeti sayılan en kapsamlı süresini “Bakara, makara” diye alaya alıp, “Her cuma patlatıyorum bir tane” diye ayetlerle dalgasını geçen siyaset esnafı hiç mi acıtmıyor canlarını? Duygu dünyalarında hiç mi yarılma olmuyor? Charlie Hebdo dergisini protesto ederken Kuran’la makara geçen siyasi çizgi ile kol kola girmeleri hangi ikiyüzlülüğün ürünü sizce? Yahu bir tane sapkın çıktı, “6 yaşında çocuklar evlenebilir” diye din adına fetva verdi bu ülkede... Bir tane Müslüman sokağa çıkıp, “Bu nasıl iştir kardeşim. Yaptığın yalnızca İslam’a değil, insanlığa hakarettir. Hepimiz utanıyoruz senin sözlerinden” deme gereği bile duymadı. O sapkının tükürükle boğulması gerekiyordu oysa…

 

Yapmıyorlar, yapamazlar, yapmayacaklar… Hiçbiri din alimi ya da gerçek anlamda dini organizasyon değil bunların, tamamı dünyevi iktidarın peşinde koşan siyaset esnafı… Halkın inançlarını amaçları için malzeme yapıyorlar yalnızca… “Bakara, makara” cambazlarıyla halkı afyonlayıp bu dünyadan kâm almaktan başka dertleri yok… Türban mağduriyetinin oldukça ekmeğini yiyen hacıağalar, dini hassasiyetleri kaşıyarak iktidarlarını ayakta tutmaya çalışıyor… Bunların niyeti gerçek Müslümanlık olsa, evladı ölmüş anayı alanlarda yuhalayanları aralarından kovmakla başlarlardı protestoya… Öyle ya, bağrı yanık analar, en az diğer değerler kadar kutsaldır dinimizde? Tüm bunlara sessiz kalıp, ülkeyi bir gerilimden diğerine sürükleyenler, çekin elinizi halkın inançlarının üzerinden… Hele de yetimlerden hepten uzak durun…