Yerel seçimler yaklaşırken, çanağında milliyetçilikten başka satacak bir şeyi olmayan, sonradan AKP’li oldukları ortaya çıkan bazı aklı evveller, bir laf dolaştırıyor sosyal medyada: “Bu şehri, bu şehrin çocukları yönetecek…” Sanal mecralarda motto yapılmaya çalışılan laf, yerel basına da konu oldu hatta… Ne yalan söyleyeyim ömrüm boyunca bu abukluklara hiç itibar etmedim… İnsanın hasletlerinin, nereli olduğundan daha çok kültürel gelişkinliği, aldığı eğitim, kazandığı liyakat ve toplumsal hayatta üstlendiği rollerle daha çok ilişkili olduğunu düşündüm çünkü…
 
Bana sorarsanız, bu zavallılar kentin ruhunu da hiç okuyamamış… Ortaya attıkları lafın Zonguldaklılık ruhu ve bilinciyle uzaktan yakından ilgisi yok ayrıca… Bizlere kimlik ve değer katan, Zonguldaklı kılıp bir arada tutan etnik kökenimiz, nerede doğduğumuz değil, izan sahibi herkesçe en yüce değer sayılan “emek” zira… Şimdilerde bir “yürek sürgünü” olarak Giresun’da yaşayan, Zonguldak sevgisini yüreğine nakşetmiş Mehmet Yılmaz ağabeyim, bunu, “Karışır birbirine divitin pazen / yiter erzincan giresun batman yüzleri / dönüşür zonguldaklıya sırılsıklam terden” dizeleriyle anlatıyor…
 
HAMİT KALYONCU’YU DA BU KENTİN ÇOCUĞU SAYMAYACAĞIZ
“Yüzleri gecelerce kara içleri apak” dediği, ölümü hiçe sayan maden işçilerinin, her birinin, yurdun her köşesinden gelerek Zonguldak’ta bir güldeste oluşturduklarını söylediğine göre Behçet Kalaycı da aynı pencereden bakıyor türküsüz kentine… Bu çeşitliliği kentinin en büyük zenginliği sayıyor… Sevgili öğretmenim, “Altı da bir yerin üstü de bir’ diyen şair / Öğüdün bir başka konuya dair / İki katlı kentimizin çarpıcı ikilemidir: Alttakiler katarken kömüre kanlarını / Üsttekiler gülüp eğlenmektedir…” diyerekmeselenin “nereli” olunduğundan daha çok “nerede” olunduğuyla ilgili olduğunu anlatıyor…
 
Değer yaratıp, biriktirdikleriyle kent belleğinin oluşumuna büyük katkılar sunmuş Ekrem Murat Zaman, salt Trabzon kökenli diye “bu şehrin çocuğu” değil mesela… Turizmden sanata, kent kültüründen arkeolojisine her alanda emek harcayıp fikir üretmiş Kürşat Coşgun’u Bafralı, Zonguldak için ansiklopedi oylumunda kitaplar yazmış Hamit Kalyoncu’yu Tonyalı olduğu için Zonguldaklı saymayacağız bu çapsızlara göre… Trabzon’dan, Giresun’dan, Erzincan’dan bir somun ekmek uğruna gelip de bitimsiz karanlıklarda can veren garibanların esamisini okumadığımız gibi, “Gelmeselermiş” deyip geçeceğiz demek ki…
 
DAHA ÇOK ZÜBÜK GÖRECEK BU MEMLEKET
Ailesine ait kum ocakları proje alanına girdiği için Devrek Çayı üstüne yapılan hidroelektrik santrale karşı en sıkı çevreci kesilirken, Çatalağzı’ndaki termik santralleri, “Zonguldak’ı enerji üssü yaptık” cilasıyla savunmaya kalkan Özcan Ulupınar’ı, salt tarihin bir döneminde Devrek’te doğdu diye, “Bu kentin öz evladı” sayacağız o akılsızlığa göre… Çatalağzı-Muslu bölgesinde yaşayanları, “Alt tarafı 10 bin kişi, gerekirse başka yere taşırız, olur biter” vicdansızlığıyla yerinden yurdundan etmeye kalkmasına“Tavuk mu kışlıyorsun” demediğimiz gibi, “Şehrin çocuğu” goygoyuyla oy isteyeceğiz…  
 
Bir akıl tutulması yaşanıyor ülkede… Değerlerinden arındırılan Zonguldak da bundan payını alıyor… Birikimlerinin, ortaya koydukları değerlerin toplumda bir karşılığı olmadığını bilen zübükler, yıllardır, mikro milliyetçilik üzerinden parsa topluyor kentte… Tüm sivil toplum örgütlerinde koltuklar, önce yerli-yabancı, sonra da Devrekli, Çaycumalı, Ereğlili gibi ayrımlarla paylaşılıyor… Buna sendikalarla, siyaset kurumları da dahil elbette… Yazın bir kenara seçilecek kişinin ehliyetine, liyakatine, vizyonuna, akıl ve vicdanına değil de nüfus kağıdına bakıldığı sürece, başında, daha çok zübük görecek bu memleket…