Çarşamba günü başkent Ankara’ ya günübirlik bir ziyaret gerçekleştirdim. İstanbul’ da Salı gününü soğuk ve kuru bir hava ile bırakırken bir sonraki gün Ankara’ da beni kara kış kıyamet bir gün karşıladı. Planımdan erken Ankara’ da olduğum için eski bir dostumu “ Mehmet' i arayıp; kendisini ziyaret etmek istedim. Son 5 yıldır aynı kurumda çalışmıyoruz ancak gecesi gündüzü zorlu süreçlerde birlikte emek verdiğimiz yılların birikiminden belki sohbet bir hayli koyu geçti. Aradan geçen 5 yıl yok gibi sohbet ederken asıl büyük sürpriz ile karşılaşacakmışım, son günlerde belki de beni en mutlu eden andı.
Adı: Bünyamin.
Bünyamin küçük yaşlarda yaşadığı bir durumdan ötürü görme yetisini yitirdi. Ancak hayata küsmeyip kendini geliştirdi. Çağrı merkezinde çalışıyor, 10 parmak klavye kullanıyor. Hafızası o kadar gelişmiş ki, biz kredi kartı ile tahsilât ekranlarını test ederken, 2. tur testlerde bilgilerimizi söylememize gerek kalmadan ezberinden girebiliyordu. Bir dönem aynı servis aracında gidip geldik. Şoföre trafiğin sesinden, aracın hareketinden yolu kısaltacak önerilerde bulunacak kadar zeki bir arkadaşımız.
Şüphesiz tanıdığım tüm insanlar içinde hafızası sonuna kadar kullanabilen en başarılı isim. 2015 sonrası hiç görüşmedik. Çağrı merkezinin bir ucundaki dolabının kilidini rahatlıkla buluyor, yemekhaneye gidip geliyor. Birçok anımız var. Ancak bunlar içinde beni en mutlu edeni, yıllar sonra Ankara’ ya gittiğimde eski dostumun Ankara ‘ da GSM Müşteri Hizmetlerinde çalıştığını öğrenmek oldu. İstanbul’dan Ankara‘ ya taşınmıştı. Elbette ilk refleks ile yanına gidip eski dostuma “ merhaba “ demek istedim. İzinler alındı, sürpriz yapmak için yanına gittim. Omzuna dokundum. Daha sesimi çıkarmaya vakit bulamadan ismimle bana hitap etti.
Aradan geçen koca yıllara karşılık; bizim selamlaşmamızı, yaklaşımımı, omzuna dokunuşa kadar hepsini bir anda hatırlayıverdi. Biraz duygusal ancak fazlaca sevinçlerimiz oldu.
Kaçımız yıllarca görmediğimiz biri yanımıza gelse, arkamız dönük olduğu halde sesinden o kişiyi tanıyabiliriz. Hem de hiç beklenmedik bir yerde. Kaldı ki Bünyamin sese gerek kalmadan, omzuna dokunuşla hatırlamıştı.
Gündemin dışında bir konu gibi gelebilir ancak burada kısıtlı zamanda birkaç ders çıkarmak gerektiğini düşünüyorum. 1. İş hayatı sağlam dostluklar kurmaya engel değildir. 2. Ast-üst veya eş düzey ile karşılıklı saygı, yıllar sürecek dostlukları getirebilir. 3. Engel insanların düşüncesindedir. Bir duyunun alışılagelmiş çalışmaması kayıp değil, diğer duyularının daha da gelişmesi demektir. İnsanı daha yetenekli ve farklı kılan da bu olur. Kurumların, devletin ve özel sektörün bu kadar yetenekli insanlara daha fazla alan açması gerekiyor. Bu onlar için de kazanç ancak asıl kazanç onlara bu alanı açan işverenlere olacaktır.