Ortalık toz duman…

At izi it izine karışmış durumda…

Kim dost kim düşman…

Kim iyi, kim kötü…

Bu sıralar sevmediğiniz, gıcık kaptığınız biri varsa, yapıştırın “paralelci” yaftasını çürüsün zindanlarda…

Sevgiliniz sizi terk mi etti, “Cumhurbaşkanına küfür etti” diyip iki de yalancı şahit gösterdiniz mi görsün dünyanın kaç bucak olduğunu…

İşi abartıp sulandırdığımı düşünenler için alın size yaşanmış iki farklı haber…

Yer İstanbul… Nişanlısına şiddet uygulayan Kadir E. isimli adam kendini “Cumhurbaşkanı’na hakaret etti, ittim” diye savununca dayak yiyen Hülya B. Savcıya ifade vermek zorunda kalıyor.

Bu da geldiğimiz noktayı özetleyen ikinci trajikomik haber:

İzmir Tobalı’da 40 yaşındaki TIR şoförü Ali D, aralarında gayrimenkul anlaşmazlığı olan eşi G.D’den intikam almak için televizyonda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çıktığında küfürler ederken ses kaydını alıp savcılığa suç duyurusunda bulunuyor.

Gülelim mi ağlayalım mı?

Hiç bu kadar ayrışmamıştık… Bugüne kadar olanlar yetmiyormuş gibi şimdide kamuda cadı avı başladı… Lanet olası ruh hastası 3-5 generalin darbecilik oyunu AKP’nin ekmeğine yağ sürdü…

Dün hükümet herkesi aynı çuvalın içine sokarak, kamuda 15 bin 200 personel açığa aldı… Türkiye Taşkömürü Kurumu, Milli Eğitim Müdürlüğü,  Maliye, Emniyet Müdürlüğü ve diğer devlet dairelerinde çalışan ve cemaate yakın isimler tek tek görevden alınıyor…

Neden??? Buna kim karar veriyor? İnsanların işini aşını elinden almak, yuvalarını yıkıp, karanlık dehlizlere atmak bu kadar kolay olmamalı?

Kimsenin avukatlığını yapmak gibi bir niyetim yok ama, yaşanan mağduriyeti konuşup, yapılanları eleştiren herkes “darbe sevici”, o da olmadı “paralelci” ilan ediliyor… Bana ikisini de diyemeyeceklerine göre, “darbe” bahanesiyle savrulan, itilen, kakılan insanları savunmak yine bize düşüyor…

Bu ülkede yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve gazeteci kimliğimle bugün konuşmazsam yarın çok geç olacağını düşünüyorum… Çünkü, vicdanımın sesi yaşın yanında kurunun da yanmasına razı gelmiyor… Herkesin korktuğu, tırstığı, pıstığı bir ortamda birileri bu kötü gidişata dur demeli…

Vicdan ve akıl sahibi herkes kendisine şu soruyu sormalı: Yaşanan o haince darbe girişimi geçmişte Fethullah Gülen Cemaati’ne destek vermiş insanları bağlar mı? Ölçü ne, kriter ne? Bugün mağdur olanların çoğu hepimizin tanıdığı insanlar… Kimi komşumuz, kimi arkadaşımız, kimi ticari ortağımız…

Bugün Gülen’e ateş püskürenler, ağız dolusu küfür edenler düne kadar cemaatin okullarına, cemaatin organizasyonlarına çuval dolusu para vermiyor muydu? Cemaate devletin valileri aracılığıyla sponsor bulunmuyor muydu? Biz cemaatleri eleştirirken kaşını çatıp diş bileyenler şimdi ne oldu da en büyük cemaat düşmanı oldu? Durun ben söyleyeyim… Kimi sıra bana gelecek korkusundan, kimi cemaatin bitişiyle doğacak boşluktan rant kapısı kapma telaşından…

Bütün cemaatler insanların inançlarını sömüren, din satan bezirganların rant kapısıdır… Aksini savunanlar, bana saltanat sürmeyen cemaat lideri, şeyh ya da şıh göstermekle mükelleftir… Siyasete müdahil olmayan, kamuda yapılan atamalarda söz sahibi olmayan cemaat var mı bu ülkede?

AKP bir kez daha kendi yarattığı düşmandan besleniyor… Tıpkı çözüm süreciyle beslediği PKK gibi!  Ve maalesef, olan 77 milleten insanı bağrında saklayan güzelim memleketime oluyor…

 Tam yazıya kendimi kaptırmışken, Madenci Anıtı’ndan kulağıma gelen tekbir sesleriyle ne olduğunu anlamaya çalışıyorum…

Ve sonra…

Fevkani Köprü’nün yıkılma tehlikesi nedeniyle gündüz tek bir aracın park etmesine müsaade etmeyen Emniyet Müdürümüz Osman Ak’ın “Demokrasi Mitingi”ne gelen vatandaşların aynı köprüye çift taraflı yüzlerce araç park etmesine neden göz yumduğunu… Akşam üzeri yapılan konvoyda saatlerce gezen UMKE’ye bağlı resmi plakalı araçların o konvoyda ne işi olduğunu… 240 şehidin verildiği bir darbe girişimi sonrasında yas ilan etmek yerine niçin “Demokrasi Bayramı” ilan edildiğini… Devletin emniyet teşkilatı varken halkın olası bir darbe girişimine karşı niçin kalkan yapılarak sokağa çağrıldığını… Darbe sırasında ölenlerin cenazeleri kalkmadan Madenci Anıtı’nda niçin müzik çalınıp, AKP ve Recep Tayyip Erdoğan marşları söylendiğini soruyorum kendi kendime… Ve bitmek bilmeyen kaosun ülkeyi daha nereye sürükleyeceğini…

Ah şu aklımdaki deli sorular!