Üç yakın arkadaş iş arıyorlarmış. Derken; bir gün bir limanda bir kaptanla tanışmışlar; işsiz olduklarını ve iş aradıklarını söylemişler.. Kaptan ne iş yaptıklarını, ne gibi becerileri olduğunu sormuş.. Birinci kişi, gözlerinin çok keskin olduğunu, kilometrelerce uzaktan toplu iğneyi bile görebildiğini söylemiş.. İkincisi de kulaklarının çok hassas olduğunu ve 50 kilometre mesafedeki bir fısıltıyı dahi duyabileceğini anlatmış. Kaptan hiç sesi çıkmayan üçüncü arkadaşa,''Sizin hüneriniz nedir?'' diye sorunca; ''Benim canım sıkılır!'' demiş.
    Bunun üzerine kaptan,''İkinizi alırım, ama hiç bir hüneri olmayan arkadaşınızı almıyorum.'' der. Bu sefer de işe alınacak iki arkadaş itiraz ederler. ''Biz çok samimi arkadaşlarız. Birbirimizden ayrılamayız. Ya üçümüzü birden alın; ya da biz de sizinle çalışmayız.'' derler. Kaptan ''Peki sizin hatırınız için onu da işe alayım.'' diyerek üçünü de işe alır.
   Uzun yol seferine çıkarlar.. Günlerce açık denizde yol alırlar.. Bir gün arkadaşlardan gözü çok keskin olan bağırır; ''Kaptan kara göründü. Deniz fenerindeki ihtiyar ve gözlüklü fenerciyi görebiliyorum.'' Kaptan da bakar ama hiçbir şey göremez. Bunun üzerine, bu sefer kulağı hassas olan devreye girerek; ''Arkadaş doğru söylüyor kaptan. Bak şimdi ben de fenerin merdiveninden aşağı inen ihtiyar fenercinin merdivenlerde düşürdüğü gözlüğün tıngırtısını duydum!''
   O zamana kadar hiç sesi çıkmayan üçüncü arkadaş dayanamamış ve kaptana şöyle demiş; ''Kaptan; işte bu gibi durumlarda benim canım sıkılır!''
   Bu günlerde benim de tıpkı canı sıkılan arkadaş gibi canım sıkılıyor; canım yazı yazmak istemiyor. Zaten gazeteci veya yazar falan da değilim. Üstelik bu karantina hapsi beni iyice tembelleştirdi. Avrupalıların Türkler için söylediği bir laf var; ''Türkler, çalışmayı dinlenmeye ara vermek olarak görüyorlar!'' Ben de bu lafı doğrulamak istercesine arada bir kalkıp zar zor çalışıyorum. Sırf bazı okuyucu arkadaşlar ve gazetenin yöneticileri ''Abi yazmaya devam et, senin yazılar okunuyor.'' diye bana gaz verdikleri için ben de gaza geliyorum!
   Peki neden canım sıkılıyor? Düşündüğünüz gibi korona hapsinden dolayı değil.. Nasıl sıkılmasın ki! ''Koyun can derdinde, kasap mal derdinde'' deyişinde olduğu gibi; korona krizini bile fırsata çevirmek isteyen politikacıların, can ve ekmek derdinde olan insanları böyle kriz dönemlerinde birleştirmeye çalıştırmaları gerekirken, hala kamplaştırmaya çalışmalarına insanın canı sıkılmaz mı? İçeride maske dağıtmayı bile beceremeyen hükumetin sırf politika ve şov olsun diye dışarıya yardım malzemesi göndermeye çalışması, Amerika'ya bile yardım ediyoruz palavrası sevinilecek bir şey mi? Üretim durmuş; sürekli hazırdan yiyoruz. ''Hazıra dağ dayanmaz'' demiş atalarımız. Stoklardaki yiyecek bitince ne olacak, bunu düşünmeyecek miyiz? Suriye'den ne haber? Oradan sürekli şehit haberleri geliyor. Necip halkımızın buna ilgisizliği de canımı sıkıyor.. Biz kendimizi Cumhuriyet sayesinde vatandaş olduk sanıyorduk; Melih Gökçek tuttu bizi tebaa yaptı; dili sürçtü ve bizi nasıl gördükleri gerçeğini ağzından kaçırdı!  Diyanet İşleri başkanı politika yapıyor, dini bir parti için kullanmaya çalışıyor.. Kızılay yolsuzluk yapıyor..  Atatürk düşmanı Ensarcı Türk Tarih Kurumu başkanı yapılıyor...
   Kadir Gecesi hariç, 1400 yıldır kutlanmayan kandilleri ve son yıllarda moda yapılan cuma günlerini kutlamak için, ve hatta doğum yılı dahi bilinmeyen Peygamberin ana rahmine düştüğü geceyi bile keşfedip! kutlamak için birbirlerine mesaj gönderme yarışına girenlerin, milli bayramlarımızı kutlamak için tek bir mesaj bile atmamaları da canımı sıkıyor.. Bırakın mesajı; bu bayramları kutlamamak için bahane arayanlar var. Göreceksiniz 19 Mayısta da koronayı bahane edip bayramı  kutlamayacaklar; yalandan kutluyormuş gibi yapacaklar!. Bazılarındaki bu Cumhuriyet düşmanlığı nedendir; canım sıkılıyor..
    Daha bir sürü şey.. Tüm bunlara canım sıkılmasın da neye sıkılsın!
   Değerli okuyucular, sizi böyle şeylerle sıkmayayım da en iyisi bu gün güzel bir şeyler yazayım. İsterseniz dün  WhatsApp'tan telefonuma gelen, İngiltere kaynaklı bir videoyu sizin için tercüme edeyim. Benim hoşuma  gitti, umarım siz de beğenirsiniz, hatta belki de faydalanırsınız.
   İngiliz bilim adamları, sizin sağlığınız ve mutluluğunuz için bakın neler söylemiş:
   - Kolunuza taktığınız saatin 10 lira veya 10.000 lira olması fark etmez; nasıl olsa ikisi de aynı zamanı gösterir!
   - Taşıdığınız cüzdanın değerinin 10 lira veya 1.000 lira olması fark etmez;  içindeki para miktarı aynı olduktan sonra!
   - Sürdüğünüz arabanın fiyatının 50.000 lira veya 500.000 lira olması fark etmez; eğer gideceğiniz yol, mesafe ve destinasyon aynı ise!
   - İçtiğimiz bir şişe şarabın şişesinin 50 lira veya 500 lira olması bir şey değiştirmez çünkü her ikisinin sarhoşluğu da aynıdır!
   - Yaşadığınız evin 50 metre kare veya 500 metre kare olması yalnızlığınızı değiştiremez!.
   - Uçakta ekonomi sınıfında veya lüks sınıfta oturup oturmamanız uçağın düşmesi halinde bir fark yaratmaz. Çünkü her iki halde de uçakla beraber siz de düşeceksiniz! 
   Gördüğünüz gibi, sizin gerçek içsel mutluluğunuz bu dünyadaki maddi şeylerden ileri gelemez!
   Bu yüzden...Eğer beraber her konuda konuşup sohbet edebileceğiniz, gülebileceğiniz, şarkı söyleyebileceğiniz ve dertleşebileceğiniz kardeşleriniz, ahbaplarınız ve yakın arkadaşlarınız, hatta eski arkadaşlarınız varsa; işte gerçek mutluluk bundadır!!
   Yaşamın yadsınamaz beş gerçeği şudur:
   1 - Çocuklarınızı zengin olmaları için eğitmeyin; onları mutlu olmaları için eğitin. Böylece, büyüdükleri zaman nesnelerin fiyatını değil, değerini öğreneceklerdir.
   2 - Londra'daki en ünlü söz şudur: ''Yiyeceklerinizi ilaç niyetine yiyin. Aksi takdirde, ilaçları yiyecekleriniz yerine yemek zorunda kalırsınız.''
   3 - Sizi seven biri asla başkası için bırakmaz. Sizi bırakmak için 100 neden olsa bile o mutlaka bırakmamak için bir neden bulur.
   4 - İnsan ile insan olmak arasında gerçekten büyük bir fark vardır. Ama bu farkı çok az kimse anlayabilir.
   5 - Doğduğunuz zaman sevilirsiniz. Öldüğünüz zaman da sevileceksiniz. İkisinin arasında sevilmek sizin becerinize bağlıdır.
   NOT: Eğer sadece hızlı yürümek istiyorsanız; yalnız yürüyün! Eğer uzak bir mesafeye yürüyecekseniz; birileri ile beraber yürüyün!
   Dünyadaki en iyi 6 doktor şunlardır: 1 - Güneş ışığı  2 - Dinlenme  3 - Egzersiz  4 - Diyet   5 - Özgüven   6 - Arkadaşlar
   Bunları hayatınızın her etabında dikkate alın ve sağlıklı bir hayatın keyfini çıkarın!
   Değerli okuyucular, valla ben videoda ne anlatıldıysa, hiç değiştirmeden aynen tercüme ettim. Sadece oradaki  görselleri size aktaramıyorum.  İçerik ile ilgili herhangi bir katkım veya sorumluluğum yoktur. 
   Size faydalı olabildim ise ancak bundan mutluluk duyarım!