Düş kırığı, tuz halleri, sayıklamalar...
Önce saçları suya düştü, sonra düşleri…
Eğildi suyun aynasında gördü yüzünü.
Hiç okunmamış kitaplar gibiydi bakışının ardındaki.
Sonra suyun aynası kırıldı.
Saçlar düşünce mi, düşler düşünce mi? Her ne sebeptense, kötü şans demekti.
Oysa en beteri bizim oralara asırlardır bahar gelmemişti.
Başka bir yerde bir adam elindeki urganı ağacın uzak dalına takmak için uğraştı.
Hep ıskaladı ki bu dışarıdakiler için iyi bir şeydi.
Biz bir ara “Oh yaşamak ne güzel şey!” satın almak istedik.
Çulsuzduk.
Siyah beyaz fotoğraflarımızı tezgâha dizdik.
Bir nevi tüm yaşanmışlıkları.
Yok mu alan, satılık, kelepir, yok paraya!
Kimseler değmedi.
O kadın hariç.
Yaşlıca biriydi birazcık da asortik.
Ama bakışları tarhana sıcağına benziyordu çokça ve elleri tazecikti.
Eğildi masada oturan bir adam fotoğrafına takıldı kederi.
Vazgeçti.
Yürürken kaldırımda eğilip okşadı sokak kedisini, elini silmedi sonrasında.
Az buçuk bizdendi.
Sonra biz az kişili, çok insanlıklı masalara oturduk.
Sarhoşluğumuz alkolden değildi külliyen yalan.
Sarhoştuk çünkü yaşam dışarıda yine başıboş akıyordu. Biz durmuştuk.
Sonra bir adam ağrılı dizleri gencecik bakışları ile insandı.
Sonra bir kadın anılar getiriyordu buket buket.
Sonra bir adam dışarıdan duyanlara metalik sesli.
Ama masada akan çağıldayan yumuşak bir melodi.
Bir adam cebinden şiirler taşan adam, onları okuyordu tek tek.
Okuyor muydu, dökülüyor muydu kelimeler ben bilemedim.
Herkes bir kaçını topladı aldı bunu bildim.
Sonra bir kadın onlara baktıkça kederlendi sanki.
Garsonlar tabakları topladılar kimi zaman, kimi zaman yan taraftan şiirleri.
Sıcak bir mevsimi bulmuş gibiydik belli ki.
Herkes dağıldı peşinden başıboş akan hayatın içine doğru.
Sonra çocuğun kitabı, yangında ilk kurtarılacak dosyalar, kömür sıkıntısı.
Geçim derdi, yalnızlık, istenmeyen kalabalık vesaire.
Politika, kadın hakları, kullanılmış mendiller vesaire.
Evlilik programları, ekonomik büyüme, kar taneleri vesaire.
Kamusal alanlar, grizular, kış indirimleri vesaire.
Demokrasi, gözaltılar, kesilmiş gazete kupürleri vesaire.
Mevsim normalleri, il başkanı seçimleri, yıkanmamış bulaşıklar vesaire.
Düşler, düşenler, içler dışlar vesaire.
Şimdi olan neydi?
Suyun aynası kırıldı düşler düşünce.
Biz bir ara “Oh yaşamak ne güzel şey!” satın alacağız elbet yok paraya.
Şimdi olan neydi?
Bir kadın yağmurda, paltosu kederli salınmakta.
Tuza durmuş gözleri. Ağlamaktan geliyor besbelli.
Şimdi olan neydi?
Evlerin o mahrem ve kederli halleri arasında,tüm kara parçalarında aranan insanlık halleri arasında,
oradan oraya taşınan taşların durağan ve yaşanmış halleri arasında, biz bir ara “Oh yaşamak ne güzel şey !” satın almak istedik.
Bize bu ara “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır” sattılar.
Bir de sıcak tutabilsek kendimizi, hala üşüyoruz.
Hala üşüyoruz.
Üşüyoruz.
“Bütün kadınlar üşür” dedi bir kadın insanlıklı bir masada.
“Çok üşürdük, hep üşürdük üşümekti bütün yaşadığımız”(**) dedi insanlıklı bir şair.
 
(*) Kaya Taşçakmak, Hikmet ve Kemal Kuşhan’la birlikte, insanlıklı bir masada, şiirli düşler çoğalttığımız sohbetin ardından kaleme alınmıştır.  
(**) Turgut Uyar- Çok üşümek