Çok değil birkaç yıl öncesine kadar Sazköyü, Aşağı İhsaniye, Yeşilyayla köyleri Mugada ya da Kızılkum’a giderken yol üstünde gördüğüm tabelalardan ibaretti yalnızca. Yöreye termik santral saldırıları başlayınca çevre gönüllüsü arkadaşlarımla birkaç kez gidip gelmek nasip oldu. Yalnızca doğasını değil, insanını da tanıdım bu nedenle. Neredeyse dört mevsimini gördüğüm belde, her defasında bir başka güzellikle soluk kesiyordu… Akarsuyundan denizine, ormanından insana otlama hevesi veren çayırına kadar, doğal güzelliklerin bin bir türüyle uzanıyordu. Hiç kuşkum yoktu, “Adına doğa denen koca usta” tüm cömertliği ile özene bezene oluşturmuştu buraları…

 

Saltukova denen yeşil deryası pürüzsüz bir güzellikle uzanırken, denize doğru ilerledikçe yükselen tepeler, hemen arkasında bambaşka güzellikler saklıyordu… Ağaçlıklı yollardan serinliğinden geçip ırmak boyunun çağıltıyla varılan deniz, milyonlarca yılda oluşan delta ile göç kuşlarını da bağrına alıyordu. Filyos Irmağı büyük bir sabırla oluşturduğu ekosistemde, kurdu, kuşu, karıncası, otu, çiçeği, ağacıyla tüm canlılara yaşam verirken, suları, kimi zaman kızara bozara, kimi zamansa ipeksi dokunuşlarla koşuyordu menzile. Suyun çağıltısından, kuşların cıvıltısına her şey yaşam coşkusunu anlatıyordu burada…

 

MUNİS YÜZLERDE BAMBAŞKA ÖFKE VARDI

Her yanı bu coşku ile dolu yöre kâr hırsı nedeniyle tarumar edilmek isteniyor. Mümbit toprakları, dokunduğu her şeye hayat veren suları, tek başına gölgesi bile bir ömre değen ağaçları, beton grisiyle boğmak için proje üstüne proje yapılıyor. Yöre tam da termik santral saldırılarından kurtuldu derken taşocağı zulmüyle karşı karşıya bu kez… Demir Madencilik işletme ruhsatı aldığı üç adet sahada taşocağı işletmek istiyor. Binlerce ağaç kesilecek bu amaçla, yabanıl hayvanların yuvası bozulacak. Yalnızca oralarda yetişen endemik bitkiler bir bir yok edilecek… Yetinilmeyecek beş köye su sağlayan kuyularda havaya kullanılmaz hale getirilecek…

 

Açılması düşünülen taşocağının geçtiğimiz gün yapılan ÇED Halk Bilgilendirme Toplantısı için bir kez daha gittim o güzel yerlere… Hayata hep çelebice bakan halkın munis yüzünde bambaşka bir öfke vardı bu kez… Evleri, tarlaları istimlâk edilip, buralardan göç eden komşularının hüznüyle dolu yürekleri, başka türlü kanıyordu… Hepsi sözbirliği yapmış yemin kasem ediyordu ki, yaşadıkları süre taşocaklarını yaptırmayacaklardı… Seksenine merdiven dayamış bir dede, “Evlerimiz, tarlalarımız devlet zoruyla istimlâk edildi. Pek çoğumuz terk etti buraları. Şimdi biz kaldık. Ya bizi de sürgün edeceksiniz, ya da bu taşocağını yapamayacaksınız buraya” derken sesi çınlıyordu…

 

KOPYALA, YAPIŞTIR, PARAYI KAP

ÇED Raporu’nu hazırlayan Yasin Doğan Müşavirlik Şirketi, andezit için çalışma yaparken granit gibi bir halka toslamıştı galiba. Kopyala yapıştırla hazırlandığı çok belli olan rapor, yöre insanlarınca paçavraya çevrildi çünkü. Uzmanlara parmak ısırttıran sorular geldi peş peşe… Oralarda doğup büyüdüğünü söyleyen bir kadın değme hatibe taş çıkarak bir hitabetle ÇED Raporu’nu “çöp rapor” yaptı… “Raporda adı geçen Çatalağzı Köyü neresi?” diye sorarken heyetin yüzündeki şaşkınlık, doğrusu ya, görülmeye değerdi… Anlaşılan o ki, bir yerlerden kopyalanan rapor, o kadar özensizce hazırlanmıştı ki, isimleri değiştirecek dikkate bile gerek görülmemişti…

 

Belli ki hiç böyle bir şey beklemiyorlardı… Millet okuma özürlüydü nasılsa… Kimse ilgi duymaz, dinlemeye gelen birkaç köylüyü de “İş, aş” hamasetiyle ikna edip bu safhayı geçip giderlerdi… Prosedürü yerine getirip, yasak savma peşinde olan Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü yetkilileri de aynı rehavet içindeydi bence. İçine ses düzeni bile kurulmadan küçücük kahvehanede toplantı yapılmasına göz yummaları bu durumu tüm açıklığıyla ortaya koyuyordu zaten… Bana sorarsanız ÇED Raporu’nu hazırlayan şirket, Demir Madencilik’i de kandırmıştı…  Bir yerlerden kopyalayıp,  bir başka sayfalarına yapıştırarak oluşturdukları dosya ile binlerce liralarını almıştı… Bir de oralarda madara olma durumu vardı ki, bu yenir yutulur bir şey değildi…