Bir önceki yazımızda Allah’ın rabliğini ve ilahlığını bilerek inkâr eden Mekke’nin ileri gelen zengin yönetici kadrosunun, ahreti de inkâr ettiğini anlatmıştık. Onlar ahreti inkâr ediyor, mal ve mülkün Allah’ın olduğunu unutuyor,  Allah adına istedikleri gibi hükmedip yönetiyor, istedikleri kadar mal, mülk ve para yığıyor; hiç kimseye de zırnık kaptırmıyorlardı. “Bunların bir hesabı, kitabı vardır” diyenlere “Şefaatçilerimiz bizi kurtaracak” yanıtını veriyorlardı.

 

Allah, indirdiği ayette, ileride var edeceği ahret manzarasından bir bölümünü gözler önüne sererek,  Her benliğini bulmuş kimse –sağın yaranı hariç– kazancının karşılığında bir rehindir.” (38, 39) "Sağın yaranı, bahçelerdedirler. Suçlulardan soruşur dururlar”(40,41) diyordu. Hemen belirtelim, bu ayetler de kastedilen sağcı, solcu, sosyalist gibi fikir sahibi olanlar değildir. Ahrette iyi insanların amel defterlerinin sağ taraflarından, kötü insanların da sol taraflarından verileceği anlatılmaktadır.

 

NAMAZ KILMADIKLARI İÇİN CEHENNEMDE OLDUKLARINI İTİRAF EDENLER.

Geleneğimizde doğru bilinen birçok yanlış olduğunu devamlı olarak vurguluyoruz. İşte bu yanlışlardan bir tanesi, -belki de en önemli olanı- Müddessir Suresi’nin 43. ayetidir. Bu ayet O gün ahrette cennetlikler, cehennemliklere sorarlar ‘Sizi cehenneme sürükleyen nedir?’ (42) Suçlular ‘Biz namaz kılanlardan değildik”(43) cevabını verirler. Bu ayetleri geleneksel anlayışta  “Namaz kılmayanlar cehennemliktir” diye yorumlanmakta, toplumca öyle bilinmektedir.

 

Kuran ve hadis kitapları tabii ki Arapça yazılmış kitaplardır. Her ikisinde de bulunan Arapça “salât” sözcüğüne bildiğimiz “namaz kılmak”  anlamı verilmiştir. Ancak Kuran’da her ne kadar “salat” sözcüklerine “namaz kılmak” anlamı verilmiş olsa da, salat sözcüğü dâhil Kuran’ın hiçbir ayetinde namazın var olduğu, nasıl kılınacağı, kaç vakit olacağı, kaç rekat kılınacağı konusunda tek bir söz bile edilmemektedir. Hatta Kuran’ı kendi ayetleri doğrultusunda anlamaya çalışanlar görecektir ki Kuran’da ki, rüku, secde ve kıyam sözcükleri namaz da yapılan rüku, secde ve kıyam da değildir.

 

Kuran’da namaz kılma konusunda hiç bahsedilmemesine rağmen, rivayet kaynaklarında namaz hakkında alabildiğine bilgiler yazılıdır. Bu kitaplarda namazın var olduğu, nasıl kılınacağı, kaç vakit olacağı, kaç rekat olduğu, secdesi, rüku, kıyamı, oturması, kalkması, namaz kılan ve kılmayanın durumu birçok konu ayrıntılarıyla anlatılmaktadır.

 

Şimdi de namaz kılmakla ilgili bir rivayeti de mealen okuyalım. Önceki şeraitlerde beş vakit namaz yoktu. Ancak vakitleri belirsiz genel anlamda namaz vardı. Namaz, hicretten bir buçuk yıl kadar önce Mi'rac (İsrâ) gecesinde farz kılınmıştır. Enes b.Malik’ten, rivayete göre özet olarak, şöyle deniyor: "Hz. Peygamber (s.a.s)'e İsrâ gecesi, namaz elli vakit olarak farz kılındı. Sonra azaltıldı ve beş vakte düşürüldü. Sonra şöyle seslenildi: "Ey Muhammed, şüphesiz bizim nezdimizdeki söz bir değişikliğe uğramaz. Senin için bu beş vakit namaz, elli vakit namazın karşılığıdır." (Buhâri, Salat, 76, Enbiya, 5; Müslim, İman, 263; Ahmed b. Hanbel, V,122,143) Bu rivayete göre, Peygamberimizin, Mekke döneminin on ikinci yılına kadar beş vakit namaz kılmadığı kesindir. Buradan da anlıyoruz ki Mekke de on iki yıl boyunca inen ayetlerde geçen “salat” sözcüğü namaz değil, bizim açıklamaya çalıştığımız salat anlamına gelmektedir. O zaman Kuran’daki tüm salat kavramlarına nasıl olur da namaz olarak mana verilir?

 

Gelelim namaz sözcüğüne: Bu sözcük Hintçeden Farsçaya, Farsçadan da Selçuklular döneminde Türkçeye geçmiştir. Rabbinize alçala alçala ve gizlice / açıkça göstererek dua edin” (Araf 55) emri “namaz” adıyla meşhurlaşan “niyaz” şeklini ifade etmektedir. (Daha geniş bilgi için Tebyinül Kuran’a bakılabilir)

 

NAMAZ KILMAYANLAR DEĞİL SALAT ETMEYENLERİN CEHENNEMLİKTİR

 

Allah, Alak Suresi’nden başlayıp Müddessir Suresi’nin son ayetine kadar peygamberine acaba namaz kılmasını mı yoksa salat etmesini mi emretmektedir? Birlikte okuyalım. İlk inen Alak Suresi ile Allah, Muhammed’i peygamber olarak seçmiş ve peygamberlik konusunda eğitip öğretmeye devam etmiştir. Yine bu surenin 9. ayeti ile de Peygamber’e “salat” emredilmiştir. Sonraki ayetlerdeyse, Mekke’nin ileri gelen yönetici kadrosunun peygamberi salatından engellemeye kalkması anlatılarak onun takva üzere olduğu ve doğru yolda gittiği bildirilmiştir. “Salât etme (Mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma, toplumu aydınlatmaya çalışma) zamanı bir kulu engelleyen kişiyi gördün mü? (9,10) Hiç düşündün mü, eğer o salât eden kul, doğru yol üzerinde idiyse, ya da takvâyı (Allah'ın koruması altında olmayı) emrettiyse! (11,12) Hiç düşündün mü, eğer salât edeni engelleyen o kişi, yalanlamış ve yüz çevirmiş ise! (13) Salâta engel olan o kişi, bilmedi mi, Allah’ın kesinlikle görmektedir.” (14)

 

Peygamber’i salat ederken engellemek isteyen müşrik yönetici kadroya, Allah, bundan vazgeçmelerini “Eğer salât edene, (mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olan, toplumu aydınlatmaya çalışana kimseye) engel olan o kişi, salâtı engellemesine son vermeyecek olursa, ant olsun, perçeminden; yalancı, günahkâr perçeminden; saçından tutup sürükleyeceğiz.”(15,16) diyerek telkin etmiştir. Müzzemmil suresi ile de Peygamber’in salatını ayakta tutması “…O hâlde ondan kolay geleni öğrenin-öğretin! Salât’ı [mâli ve zihinsel destek; toplumu aydınlatma kurumlarını] kurun/ayakta tutun…” emrini vermiştir.

 

Ve Müddessir Suresi’yle de salat etmeyenlerin cehenneme gireceklerine vurgu yapılmaktadır. “O gün ahrette cennetlikler, cehennemliklere sorarlar: ‘Sizi cehenneme sürükleyen nedir?’(42) Suçlular “Biz, “SALAT” edenlerden değildik”(43) Bu cehennemlikler biz ‘Miskini de yiyeceklendirmiyorduk; işsiz güçsüze de kendi ekmeğini kazanacak fırsat ve imkân vermiyorduk. (44) Ve biz boşa uğraşanlarla beraber boşa uğraşırdık. (45) Ve de biz, tartışılmaz ve karşı çıkılmaz olan ölüm, kıyâmet bize gelene kadar Din Günü’nü yalanlıyorduk’ dediler. Artık onlara yardımcıların, kayırıcıların yardımı, kayırması yarar sağlamaz.” (46, 47 48)

 

ASLANDAN KAÇAN YABAN EŞŞEKLERİ ÖRNEĞİ

“Peki, ne oluyor onlara da öğüt verip düşündüren şeyden yüz çeviriyorlar?(49) Onlar, sanki sağa-sola kaçışan; aslandan ürkmüş yaban eşekleri gibidirler.(50-51) İşin aslında içlerinden her kişi, kendisine açılıp saçılmış sayfalar verilsin istiyor.  Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! Aslında onlar, ahretten korkmuyorlar.  Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! O, bir öğüt verici/düşündürücüdür.  Öyleyse dileyen onu düşünür, öğüt alır. Ve onlar, Allah’ın dilediği dışında, öğüt alamazlar. O, sakındırmaya ehildir ve affetmeye ehildir. (Müddessir suresi, 52-53-54-55-56)