Bir başka gezegen ve kirlenmemiş bir yaşam düşlüyor insan.
Canlılar içinde, hayvanlara nazaran, İnsanların ağırlıkta olduğu Dünya denilen bu gezegende, bütün taşlar yerinden oynadı şu içinde bulunduğumuz yüzyılda.
Silahlar güçlendikçe, insanlık onurunu sattı yok pahasına. Güç üzerine inşa edildi yeni düzen.
Devletler, kendi kimliklerini oluşturabilmek adına, sınırlarını zorladılar insanlığın. Salt kendi hâkimiyetlerini kurmak ve başı çekebilmek uğruna, ilkelliğin ve vahşetin kanunlarını dayattılar zorla. İlerleyen teknolojinin kodlarını da, bu ilkellik ve vahşet üzerinden kurguladılar. Sonuç değişmedi, işleyiş göz boyadı sadece.
Vaktinden önce ölmemek için uğraş verenlerle, bir başkasının yaşam hakkını gasp edenler vuruştu binyıllardır. Kötülük obezleşti yıllar içinde ve ağırlığını koydu yenidünya düzeninde de.
İlkellik ne yazıktır ki beynimizin içinde saklı tutuyor kendini ve işleyemiyor bir türlü hak hukuk ve adalet kavramları. Zihinleri tıkayan ne ise insanlığın fişini çeken de o, yani kazanma hırsı!
Dünya üzerinde kendini güç konusunda başa koyan Devletler Tanrılaştırdı kendilerini zamanla. İnsanlığın ve toplulukların otokontrolünü sağlayabilmek adına, kutsal kitapları bile kendi iğrenç hırslarına kurban ettiler ne yazık.  Kural tanımayanlar, kendileri için yok saydılar insanca yaşamın şifrelerini. Sadist güç eğilimleri, yenidünya düzeninin alnındaki kara leke olarak geçti tarih arşivlerine.
Bu manada yeni denilen kavram, ilkelliğin güncellenen dölüydü yalnızca.
Devletler kendi milletlerinin sahibi olmayı öncelik yaptılar. Sahip çıkmak kısmını yok sayarak üstelik.
Güçlü olmak, güçsüzler yaratmak içindi, güçlenmek için değil birlikte.
Hal böyle olunca da bir güruh zevki sefa içinde gününü gün ederken, diğer kesim erkenden ölmemek için süründü binyıllardır.
Şu bilindik tespit kendini güncellese de fırsat bulduğu her an, içeriğine vakıf olmak akıl işi olduğundan dolayı anlayamadı insanlık.
“ Zenginlerin her zaman parası oldu, fakirlerin ise Tanrısı.”
Zenginler doyumsuz olmayı seçerken, fakirler Tanrının sevgisiyle doyuruldular.
Sonuç; Dünya vaktinden önce kirlendi ve düşürdü değerini. Bu özene bezene yaratılan dünya, yaşadığımız yüzyılda insanlığın yüz karası olma yolunda aştı kendini.
Bütün kavramların içi kirlendi, başı çekenler kadar, başını kuma gömenlerde sorumlu bu günden.
“Başımızı kuma gömdüğümüz günlerden geçerken.”
Malum devletlerin işleyişlerinde belirli zaman aralıklarında yönetim değişiklikleri gerektirir zaman. Bakış açılarının farkını ortaya koyduğu ve kazanma hırsının coştuğu bu zaman dilimlerinden birinin daha içinden geçiyoruz.
 Yönetim değişikliklerinin uzantısı olan salt kazanmaya yönelik bu aşamalar, insanların içlerinde sakladıkları kötücül yanlarını da gün yüzüne çıkartıyor beraberinde. Kazanmak için her yolu mubah yapan ilkellik, yine sahnelerde arzı endam ediyor. Hedefe ulaşana kadar şifa niyetine bir iki insanlık göstergesi, akabinde insanlığın bedelini ağır ödediği günah keçisi ilan edilme garantisi. Kullan ve at mantığı, her zaman olduğu gibi sürüleştirmeyi beceriyor, düşünebilen konuşabilen yaratılmışları.
Tamda bu sıralamayla önümüze sunulan ve bütün itirazlara rağmen hükmünü ortaya koyacak sonuç şimdiden zaferini ilan etmiş durumda. Sadece prosedür olarak yola düşen bir işleyişin, başını kumdan çıkartamayan liderlerin arkasındaki şakşakçılığıyla gün deviriyoruz.
Bugün böyle dönen devran, yarın başka bir kirliliğin yandaşları yapacak insanlığı. Bu Dünya denilen gezegenin yorgunluğuyla ilintili belki de. Kazanma hırsının önüne geçemeyen insanlık, ilkelliğin değişmez yüz karası olan caniliğinin de günümüzde esiri zira.
Karamsarlık çaresizlikten beslenir, karar verme mekanizmalarını kaybedenler, bir başkasının kuklası olurlar, bu kaçınılmaz bir tespitidir yaşamın. Başını kuma gömmek ise acizliğin ta kendisidir. Ya kendimizi fişe takıp varlığımızın hakkını vereceğiz, ya da fişi çekeceğiz.