Sizden bir şey anlatmanız istenir de içinizde birikenleri nasıl dile getireceğinizi bilemezsiniz ya bazen… O kadar dolusunuz ya da sorun öylesine dallı budaklıdır ki, neresinden başlayacağınızı düşünürken kıvranırsınız insanların karşısında… İnanın öyle bir huzursuzlukla kıpır kıpır yüreğim… Her biri diğerleriyle dolaylı da olsa da ilintili onlarca konuyu bir araya getirip Zonguldak denen zavallı kentin gizlemeye bile gerek görülmeyen uygulamalarla nasıl iğdiş edildiğini anlatmaya çalışacağım... Da, söze nereden gireceğim, ona karar veremiyorum bir türlü. Niyetim konturlarından arınmış net bir kent fotoğrafı sergilemek ama yazı gücümle bana ayrılan yerin sınırları buna yeter mi, şüpheliyim…Son cümleyi en başından söyleyeyim: Herkes bu kentte çeteler halinde yaşıyor sanki…

 

Gazetecisi, sivil toplum örgütü yöneticisi, ticaret erbabı, işsizi, bürokratı, seçilmiş-atanmış yöneticileri gizli bir anlaşmayla el ele vermiş de, Zonguldak’a daha fazla nasıl zarar veririz, buraları daha nasıl yaşanmaz kılarız diye kumpaslar kuruyor adeta… Toplum yaşamı da, devlet adabı da, birlikte yaşamın gerekleri de, hak da, hukuk da, umurlarında değil kimilerinin. İçtenliklerinin, yasalara saygılarının, bilgeliklerinin, efendiliklerinin sınırı çıkarlarına dokunuluncaya kadar... Büyük bir ihtirasla her şeyi kendilerine hak gören bir zevat devletli efendilerinin, kanaat önderlerinin, ağır ağabeylerinin yedikleri herzeleri görmezden gelirken, çıkarlarına aykırı en küçük bir durumda sinir uçlarına dokunulmuş bir azapkâr gibi feryat ediyor… Mahkemelik olma pahasına yazıyorum: Devlet, çıkar çetelerinin oyuncağı haline dönüştü Zonguldak’ta, tüm kurumları akıl almaz bir acizlik içinde debeleniyor…

 

AYNADA YÜZLERİNE NASIL BAKIYORLAR

En güncelinden başlayayım, imar çetelerine teslim olmasının yanında, köylü teyzeler dışında seyyar satıcılarla bile baş edilemiyor yerel yönetimler. Kozlu’da, trafiğin en yoğun olduğu yolun kenarında, hiçbir hijyen kuralına uyulmadan, egzoz dumanı içinde balık satılırken Zonguldak’ta seyyar balıkçıları protesto eden “resmi balıkçılar” kent meydanını işgal edip halk sağlığını tehdit edecek boyutta kirlilik yaratıyor da, belediyeler seyrediyor yalnızca. Rehavet içindeki Vali Ali Kaban ise, “Rezaleti durdurun” talimatını bir türlü vermiyor bürokratlarına…  Oysa belediyeler kadar emrindeki Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü de sorumlu bu rezaletten…  Muharrem Akdemir de, Ertan Şahin de sözüm ona şehremini… Şehirlerimizi emanet ettiğimiz bu insanlar, aynada nasıl yüzlerine bakıyorlar merak ediyorum doğrusu…

 

Gazeteler bir başka âlem...  Bir habere göre, Kilimli Belediyesi, çöplerini vahşi bir şekilde dağlara döküyormuş. Seçkin Özdemir döneminde gıkı bile çıkmayan sözde bir gazeteci, Ali Aslankılıç döneminde aynı uygulama sürünce, patron talimatıyla aslan kesilmiş “Çevreciler nerede?”diye haykırıyor. Çevrecilerin yaptığı yüzlerce eyleme bir satır olsa yer vermeyen, ulusal basına konu olmuş çevre haberlerini, salt patronlarının çıkarına dokunduğu için görmezden gelen kendisi değilmiş gibi de kaleme abanıyor… Üzerime alındığım için Aslankılıçların ortağı olduğu gazeteden yanıt veriyorum çağrıya: Şayet haber doğruysa açık bir kent suçu işleyen Ali Aslankılıç’ı kınıyor, uygulamaya ivedilikle son vermesini talep ediyorum.

 

KENT POLİTİKALARI HANGİ BİLGİYE GÖRE ŞEKİLLENİYOR

Alın size bir başka haber: BEÜ Rektörü Mahmut Özer ile Vali Ali Kaban üniversite merkez kampusu içinde cami açılışı yapmış birlikte… “Üniversitede cami mi olur?” gibi baştan abes bulduğum bir tartışmayı açmak değil niyetim. Ancak geçen hafta iki önemli toplantı vardı Zonguldak’ta… BEÜ’de düzenlenen sempozyumda insan, mekân, kimlik bağlamında Zonguldak konuşulurken, Öğretmenevi’nde, bölgenin enerji meselesi, Elektrik Mühendisleri Odası’nca düzenlenen bir forumda tartışıldı. Bırakın vali ile rektörü, birinin açılış töreni dışında yardımcıları bile yoktu salonlarda. Kendilerine kurye ile yaldızlı davetiye gönderilemediğinden olacak, yerel basının acar kalemşorları da görünmedi ortalıkta. Sormak hakkımız: Bu muhterem zevat, kentsel politikaları hangi bilgiye dayanarak oluşturacak? Birlikte dinledikleri Cuma hutbesi yeterli olur mu sizce?

 

Aynı gün yapılan Batı Karadeniz Enerji Forumu’nu tek kelimelik de olsa habere değer bulmayan bir gazete, açılış haberini önemsemiş nedense. Caminin “atıl halde bulunan tenis kortu ile halı sahanın yerine” yapıldığını yazmış. Aynı habere göre “atıl halde” diye yıkılan tesisler yeniden yapılmış ne hikmetse. Gazeteci, “Madem atıldı, neden yenisi yapıldı?” sorusunu aklına bile getirmeden de haberi vermiş... E, burası Zonguldak… Eski bir baro başkanı TTK’nin arazisini gasp edip tüm itirazlara karşın arabasına garaj yapar, “Baro başkanı da bunu yaparsa” diyen çıkmaz… Memurlar Lokali binası bir hukuksuzluk ve gasp anıtı olarak kentin ortalık yerinde durur, kimseye batmaz… Milyonlarca lira harcanarak yapılan çalışma sonucunda “heyelana açık bölge” olarak tespit edilen arazide yapı kullanım hakkı iki, üç katına çıkarılır belediye meclisinde, ahalinin umurunda olmaz… Redevanslı sahalar aç-kapa musluklar gibi çalışır, “Gariban işçilerin onuruyla oynanıyor” diyen çıkmaz… Bencileyin her naneye muhalif birkaç baldırı çıplağın itirazları da, destek vermekten vazgeçtim okumaya bile değer bulunmaz. Şimdi haksız mıyım herkesin bir çete gibi çalıştığını yazmakta?