İnsanoğlunun varoluşu ve yaşamını sürdürme çabası hiç kuşku yok ki su üstüne kurulmuştur. Sağlıkla ve tüm yaşam formları ile ilgili başlangıç ve sonuç yargılarının son cümlesi su olmuştur.

Geçtiğimiz günlerde Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bir kuraklık haritası yayınladı. Harita tam anlamı ile vahametin göstergesiydi. Ülke bir baştan diğer başa sarı ve kahve rengin hakim olduğu kurak lejant ile kaplanmıştı.

            Fakat o da ne ülkenin tüm vefasızlığına uğrayan Zonguldak ve çevresi tanrının sevgisine mazhar olmuş orada öylece duruyordu. Su ve Zonguldak kol kola girmiş tabiatın tüm mucizelerini bizlere sunuyordu. Aslında tanrı tüm işaretlerini Zonguldak üzerine bırakmıştı zaten. Deniz ve doğanın dansını, yeşili, doğanın tüm mucizelerini, mağaraları, sarkık ve dikitleri, korbonifer bir dünyanın üstüne oturtmuş, avuçlarından sular akan şelaleler gibi bırakmıştı kucağımıza. Her baktığımız noktada başımıza zümrüt yeşili bir tacı takmıştı sanki.

Dünya ve ülkemiz su fakiri bir coğrafyada ne yapacağını bilemez haldeyken asırların Zonguldak’a hediyesi gibiydi bu fırsat. Şimdi ne petrol ne kömür ne de doğalgaz su kadar önemli değildi dünya için. Dünya gittikçe ısınırken ve kuraklaşırken, yaşamın yeniden şekilleneceği yerler su ile barışık yerler olacaktı bu aşikardı.

Öyleyse Zonguldak’ın elinde eşsiz bir fırsat vardı. Bu fırsatı çok akılcı bir strateji ile yönetmeli Zonguldak geçen yıllarda uğradığı haksızlığı ve göz ardı edilişinin açtığı derin yaraları kapatmalıydı. Peki ne yapılmalıydı?

Bu noktada ilk akla gelen gelecek yüzyılın su yüzyılı olduğu ve tanrının bize bahşettiği Zonguldak’ın dereleri ve çaylarının kıymetini bilmek gereğidir. Ne diyor İbrahim Sediyani “Su: Akarsa nehir, düşerse şelâle, durursa göl olur.” Peki bu üç hal de Zonguldak’ta vücut bulmuş mu? Evet. Tanrı suyun bu üç mukaddes halini bize nasip etmiş mi? Etmiş elbet. Bir gün yurdumuzun küresel ısınmadan nasibini aldığında bir ağaç dibi bir esinti ve bir yudum serinlik arayanların sığınak yeri olacaktır Zonguldak.

Şimdi bize düşen onları ele avuca sığmaz bir sevgi ile korumak olmalıdır. Çevresine insanın yapı hırsını sokmamak, turizm adı altında tesis yapmak adı altında talana uğratmamak, enerji üretimi hırsı ile suyun gücünü kudretini zapt etmeye çalışmamak, İnsanı onun yanına getirirken katı ve çok disiplinli davranarak dejenerasyona sebep olmamak ve onu turizme açıyorum diye doğal akışını yok etmemek tek amacımız olmalı. Unutmayalım ki turist doğal olanın peşindedir, yapay dünyalardan bıkan doğaseverler kendilerini tabiatın kucağına bırakacakları dinginlikler aramaktadırlar. Doğanın insana sunabileceği en dingin mekan su kenarı ve ormanlık alanlardır. Ülkemizin en geniş faunasına sahip Zonguldak ormanları Bolu’dan Sinop’a kadar uzanan bir coğrafyada ülkemize zümrüt yeşili bir flora vermiştir.

           

Zonguldaklılar bilirler ki su onlar için hafta sonlarının vazgeçilmez aktivitesidir. Ilıksu’da, Gökgöl’de, Aslansuyu’nda, Fındıksuyu’nda, Kestanesuyu’nda ve Değirmenağzı’nda birkaç bidon su doldurup, piknik yapmak, doğa ile iç içe olmak çok iyi geliyordur onlara. Bu kültür insana ancak doğa ile içi içe yaşarken ilham verebilir. Zonguldaklı bu ilhamı almış olmalı ki yıllar geçse de bu alışkanlığını asla terk etmemiş hatta onu bir adım ileriye taşıyarak denizle kol kola bir yaşamı da bu kültüre dahil etmiştir. Şimdilerde kıyıda gün batımını izlemek yıllardır gördüğümüz ama farkında bile olmadığımız bir gizemi fark etmemizi sağlamıştır. Suyun güneşle dansının kızılca gün batımında adeta bir davet vardır.

            Dünya artık dolu dizgin su kıtlığı ve evrensel bir kuraklığın pençesine düşmeye başlamışken, Zonguldak elindekini önce korumak sonra da ona uzanan elleri tek tek yok etmelidir. Suyunu kirletene, Çaylarını yok edenlere, Derelerini ıslah ediyorum diye tüm özelliğini yok etmeye çalışanları, güzelim kıyılarını erozyona uğratıp doğal görünümünü bozanlara, göllerinin yatağına atık tesisi kurmaya çalışanlara, kıyılarını moloz ve atıklarla doldurup, sahil yolu yapıyorum diye kıyı topoğrafyasını perişan edenlere, denizlerimizi atıkların imha edileceği yerler olarak görenlere, bir değil iki değil 7 termik santral kurarak deniz suyunu 2 derece arttırıp, havamızı da sonsuza dek kirleten zihniyete ve Zonguldak gibi su cenneti bir kenti sususzluk tehlikesi ile karşı karşıya bırakan basiretsiz su yönetimine dur demenin zamanı geldi de geçiyor bile.

            Öyleyse;

            SU GİBİ BERRAK              

            Saçaklarında gözyaşım gibi yağmur damlaları

            Eteklerine kadar kömür karası şlam

            Ellerinde nasır nasır emek damarları

            Yokuşunda tir tir titreyen bacaklarım kadar ağır

            Akşamındaki isli nem gibi gam

            Başyukarı akan suyum isyanımda

            İçimden çağlayan dertler gibi gözyaşım

            Kızılca güneşi batarken memleketimin

            Kaderindeki vefasızlığa inat

            Su gibi berrak güzel günleri gelecek biliyorum.

                                                                                   Cenk KAPLANCAN /2016-Ankara