Halkın Sesi Gazetesi okurları arasında anımsayanlar olacaktır…

İki hafta önce yazmış olduğum ‘Yerel seçimler ve siyasetin öte yüzü’ başlıklı yazıda, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) konusunu ele alacağımı belirtmiştim.

Cumhuriyet Halk Partisi konusunda neler düşündüğümü, Zonguldak’ta siyasetle yakından ilgilenen ve yazılarımı okuyan insanların çoğu, üç aşağı beş yukarı biliyordur…

Cumhuriyet Halk Partisi’ne neresinden bakarsanız bakın, önünde sonunda Türkiye siyasi yaşamında önemli bir yer tutmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu siyasi gücü olarak önemli bir yer tutmaktadır da, bu yeri ne zaman, nasıl ve neresinden tutacağı her önemli tarihsel siyasi uğrakta çelişkiler ve belirsizlikler göstermiştir.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, neredeyse tüm kadrolarıyla Misak-i Milli sınırlarının belirlediği topraklar üzerinde bir millet inşasına koyulmuşlar ve bu hedef doğrultusunda, önlerine çıkan tüm engelleri akla gelebilecek her türlü baskı yöntemini uygulayarak aşmaya çalışmışlardır…

Ve ne pahasına olursa olsun, aşmışlardır da!

Kırklı yıllarda, dünya yazarlarının psikoloji, felsefe, roman ve tiyatro dallarındaki eserlerinin birçoğunu Milli Eğitim Bakanlığı matbaasında basarak aydınlanmaya öncülük eden CHP, diğer yandan bu ülkenin birçok değerli insanına ölümün karanlığını tattırırken, Nazım Hikmet’in yanı sıra birçok aydını ve bilim insanını da cezaevlerinde çürütmeye ve halktan uzak tutmaya çalışmıştır.

İşçi sınıfı hareketinin kıpırdamaya başladığı ve gençlik hareketinin yükseldiği altmışlı-yetmişli yıllarda ise,  siyasi programına sosyalizmi bulaştırmadan, burjuvazi adına süreci, neyi nasıl tanımladığı muğlâk olan ‘Ortanın Solu’ kavramıyla göğüslemeye çalışmıştır.    

Adında ‘Cumhuriyet’ ve ‘Halk’ olan CHP, cumhuriyetle devleti eşitleyerek devletin partisi olmuş, hiçbir döneminde gerçek bir “halk” partisi olmamıştır. Dolayısıyla da, ancak ülkenin titrek ve korkak burjuvazisiyle ‘devletçilik’ oyununa ortak olmuş ve siyasi programı elverdiğince demokratik bir ‘Halk Cumhuriyeti’ tercihinden ısrarla uzak durmuştur.  

Bir siyasi partinin, bir kurtuluş savaşının ardından bağımsız bir devlet kurması ve o devleti, sınırları içerisinde yaşayan halklara mal etmesi siyasi açıdan başka bir şeydir; o parti kadrolarının o devleti sadece kendilerinin hizmetinde olacak sanmaları daha başka bir şeydir!

CHP ve kadroları, cumhuriyetin kuruluş tarihinden bugüne kadar, yaşanan siyasal olayların neredeyse tümünde, bu iki farklı siyasi salınımın arasında gidip gelmişlerdir…

Yazıyı okurken, bir an önce sözün adaylara gelmesini bekliyorsunuz sanırım…

Doğrusunu isterseniz, yazıya başlarken ben de onları yazmayı düşünüyordum.

Olmadı!

Bu genel çerçeveyi çizmeden, olguları es geçip kişiler üzerinden yazmak olmazdı da!

Şöyle ağız tadıyla, gürül gürül bir “sol” parti geçmişi yazamıyorsunuz, işçiden emekten yana sol-sosyalist kadrolar tanımlayamıyorsunuz!

Oysa ulusalcı ve muhafazakâr milliyetçisinden tutunda, CHP üyeleri arasında kendini çevrecisinden liberaline, sosyal demokratından sosyalistine ve hatta komünistine kadar geniş bir çerçevede tanımlayanı da var!

Biraz hızlı gidelim o halde…

İnsanlara “CHP nasıl bir partidir?” diye sorsanız, kaç farklı cevap alırsınız?

Bir düşünün!

Bu soruya verilecek cevap, insanların sosyolojik durumlarına göre şekillenecektir.

CHP Gazipaşa Caddesi’nde dolaşanların kimine göre ulusalcı, kimine göre milliyetçi, kimine göre sosyal demokrat, kimine göre liberal, kimine göre de ırkçı faşist bir partidir.

Bizim Zonguldak köylülerinin birçoğuna göre de, dinsiz komünistlerin partisidir!

Genel Merkez yöneticilerinden milletvekillerine, il yöneticilerinden ilçe yöneticilerine, belde yöneticilerinden üyelerine varıncaya kadar tanıdığınız CHP’lileri, şöyle bir gözünüzün önüne getirin…

Şaşırdınız değil mi?

Çünkü hiç birini, bir diğerine benzetemiyorsunuz!

Üstüne üstlük, birbirinden de pek hazzetmezler. Ben “Şu arkadaşımız iyi bir insandır” diyen CHP’liye rastlamadım!

Velhasıl CHP hala bu gün de “halkın” ve “işçilerin” partisi değildir, olamamıştır.

Bu seçkincilik ve megalomanlık anlayışıyla ol(a)mayacaktır da!

Haliyle, AKP’ye kazandıran parti olmaya devam edecekler…

Çünkü emekçi halkın dertleri ve sorunları başkadır, onların dertleri ve sorunları ise bambaşkadır!

İşçilerin, emekçilerin ve yoksul halkın dertleriyle ilgilenmeye başladıklarında Cumhuriyet “Halt” Partisi olmaktan kurtulup, belki de gerçekten bir “Halk” partisi olacaklar!

“Kardeşim birkaç ay sonra yerel seçimler yapılacak, siyasi partilerde temayül yoklamaları, anketler gırla gidiyor. Ortalık aday adaylarının çekişmesinden toz duman! Adaylara gel, adaylara!” diyenleri duyar gibi oluyorum.

Şimdi; “Zonguldak’ta CHP Belediye Başkan aday adaylarının, girdikleri adaylık yarışında ‘en iyi benim’ iddialarından, bazı aday adaylarının ve parti delegelerinin dillendirdikleri yaşanan anket oyunlarından başlayalım” desem olmayacak!

Çünkü bize ayrılan bu köşeye yetmez!

Adaylar konusuna da, bir başka yazıda değinmek dileğiyle…

Antiemperyalist, aydınlanmacı, kamucu, ilerici ve laik kalın.