Önümüzdeki Haziran ayında yapılacak milletvekili genel seçimi Türkiye Cumhuriyeti'nin kaderini belirleyecek olan çok kritik bir seçimdir. Öyle ki, bu seçim muhtemelen Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) tamamlanması ve yürürlüğe girmesinin final etabı niteliğinde olacaktır. Tabii ki bu da Türkiye'nin parçalanması anlamına gelmektedir.

Biliyorsunuz, arkasında Yahudiler olan Derin Dünya Devleti'nin hazırlayıp bize de dayatmış olduğu BOP kapsamında, Büyük Kürdistan Devleti'nin kurulması da vardır. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da bu projenin eş başkanı olduğunu  bizzat kendisi beyan etmiştir. BOP'un hayata geçirilmesi için 10 yıllık bir süre ön görülmüştür. Bu süre içinde şartlar hazırlanıp olgunlaşacak ve halklar da buna alıştırılacaktı. Şimdi  10 yıllık sürenin sonuna gelinmiş, şartlar olgunlaşmış ve insanlar da artık bu fikre alıştırılmıştır. Şimdi geriye sadece Kürdistan Hükümeti'nin resmi ilanı kalmıştır. Bu da muhtemelen seçimden sonra yapılacaktır. Çünkü Derin Dünya Devleti böyle istiyor.

Hem zaten Güneydoğu'da fiilen, moda tabirle, bir paralel devlet kurulmuş bile!  Oralarda devlet otoritesi diye bir şey kalmamış; adamlar kendi mahkemelerini kurmuşlar, kimlik kontrolleri bile yapıyorlar. Bunlara inanmıyorsanız oralardan gelen polise, askere veya diğer devlet memurlarına sorun. Bir Karadenizli PKK'dan veya HDP'den vize almadan gidip Diyarbakır'da veya Hakkari'de bir bakkal dükkanı açabilir mi, bunu da sorun.

E, o zaman biz hala neyi tartışıyoruz? De facto bir durum yaratılmış, zaten her şey olmuş bitmiştir. Türk halkı hala ''vatan bölünmez!'' diye kendi kendini kandırmaktadır. Gerçeği görmesi için daha ne lazımdır?

Şeytan dürttü, yine bir fıkrayı hatırladım: Adamın biri karısının kendisini aldattığından şüpheleniyormuş ama bir türlü emin olamıyormuş. Sonunda bir dedektif tutup karısını takip ettirmeye karar vermiş. Nitekim tutmuş da!

Dedektif birkaç gün sonra  gelip rapor vermiş ve aralarında şöyle bir konuşma geçmiş:

''Karınız parkta bir adamla buluştu.''

''Sonra?''

''Sonra bir otele gittiler.''

''Ee, sonra?''

''Bir oda alıp girdiler. Ben de anahtar deliğinden izlemeye başladım.''

''Peki, ne gördün?''

''Soyundular.'' 

''Sonra ne yaptılar?''

''Işığı söndürdüler.''

''Daha sonra ne oldu?'' 

''Karanlıkta sonrasını göremedim.''                                                                                                                                                                                                

''Hay Allah kahretsin! Bak görüyor musun, işte şimdi yine şüphede kaldım!''

Şimdi bizi millet de fıkradaki adam gibi hala şüphede!

Gelelim şimdi bu işin CHP'li seçmenle ilişkisine:

AKP başkanlık sistemine geçmek istiyor. Bunun için anayasa değişikliğine ve dolayısı  367 milletvekiline ihtiyacı var. Peki, başkanlık sistemine niye o kadar ihtiyaç var? Tabii ki bu sistemde eyaletler de olacak!  Yani? Yani, sözde barış süreci tamamlanacak; Güneydoğu eyalet yapılacak ve tam bağımsız Kürdistan'a hazırlık olarak ilk etapta özerklik verilecek.

Değerli okuyucular, bu durum tam da HDP'nin ve Apo'nun istediği durum değil mi? Peki, o zaman  AKP ile HDP niye kavga ediyorlar diyeceksiniz. Bu kavga aslında gerçek bir kavga değil; kamuoyunu kandırmaya ve hazırlamaya yönelik bir kayıkçı kavgasıdır! Gerçekte HDP'de anayasa değişikliği istiyor ama 'istemiyorum yan cebime koy!' diyor.

İşte şimdi zurnanın 'zırt' dediği yere geliyoruz! Anayasa değişikliği için  AKP veya AKP+HDP milletvekillerinin toplamı 367'yi bulabilecek mi? HDP neyi tartışıyordu? Seçime parti olarak mı girelim yoksa bağımsız adaylarla mı!  Şunu bilelim ki bu hesap hangi şıkta 367 bulunabilir hesabıdır! Gerisi bu işin politikasıdır.  

Herhalde parti olarak girmelerini daha avantajlı gördüler ki, baraj riskine rağmen sonuçta seçime parti olarak girmeye karar verdiler.

CHP seçmeni bu denklemde çok önemlidir ama kafaları karışıktır. Etrafımdaki bazı CHP'liler diyor ki, ''CHP'nin nasılsa iktidar şansı yok. Zaten aşağı yukarı bir önceki seçimde aldığı oyu yine alır.  Bari HDP'ye oy verelim de barajı geçsin; ki AKP 367 milletvekili çıkaramasın. Hem böylece HDP meclis dışında kalmasın çünkü kalırsa sokağa inerler ve ülkede barış hepten gider!''

Eski yol arkadaşlarım CHP seçmenlerine söylüyorum; bu oyuna gelmeyin. Bu sizden takviye oy almak için bir tuzaktır. Şunu bilin ki HDP sizden oy alacağı hesabı yaptığı için parti olarak seçime girmeye karar vermiştir. Yani siz barajı geçmelerini sağlarsanız işte o zaman 367'yi bulmalarına yardımcı olacaksınız. Ava giderken avlanacaksınız.

Ama bu iki partiye 367 rakamını buldurmamanın iki yolu vardır. Birincisi yüzde 10 olan seçim barajının düşürülmesidir. Bu sayede meclise başka partiler de girebileceği için, günümüz şartlarında AKP ve HDP milletvekillerinin toplamı asla 367'yi bulamayacaktır.

Bu bağlamda CHP  ve hatta MHP seçmeninin yapacağı şudur: Seçim barajının düşürülmesi için mücadele başlatmak ve başta bizzat kendi parti yönetimlerine baskı yapmaktır. Çünkü bu iki parti demokrasiden dem vururken seçim barajının düşürülmesi ile ilgili hiçbir ciddi çalışma yapmamışlardır. Yalandan birkaç laf etmişlerdir o kadar! Çünkü yöneticilerin işlerine öyle gelmektedir!

İkinci yol ise CHP ve MHP'nin parti içi demokrasiyi de çalıştırmak suretiyle (örneğin; ön seçim yapmak gibi) daha çok çalışıp mümkün olduğu kadar daha fazla oy almaya bakmaktır.

Değerli okuyucular, yazı gene uzadı. Sonuç olarak şunu söyleyebilirim:

CHP ve MHP akılcı davranıp barajı indirtemedikleri ve parti içi demokrasiyi çalıştırıp  kendi oylarını artıramadıkları takdirde; Türkiye Cumhuriyeti'nin parçalanmasında en az AKP kadar sorumlu olacaklardır. Tarih bunu böyle yazacaktır, bilsinler!