Ah bu solcular…

CHP’de yaşanan çekişmeyi izliyor musunuz?

Hesap ortada… Sorun kimin il başkanı olacağı değil… Mesele kimin milletvekili olacağı! Şuan için CHP İl Başkanlığı koltuğuna kaç aday talip çıkacağı tahmin etmek zor… Ama çok parçalı bir yapı olacağı kesin…

Bana göre 4 hatta 5 adaylı bir seçim olur…

Şimdilik adaylığına kesin gözle bakılan tek isim devrik İl Başkanı Halil Furat… Furat’ın en büyük destekçisi ise örgüt desteğini kaybeden Ali İhsan Köktürk… Köktürk’ün çabası Furat’ı il başkanı yapmaya yeter mi hep birlikte göreceğiz…

Diğer bir aday da Harun Akın, Şerafettin Turpçu ve Halil Posbıyık’ın destekleyeceği bir il başkanı… Bu ismin Ertuğrul Koltuk olma ihtimali yüksek…  Harun Akın yalanlamadığı sürece Tarık Coşkun ihtimali ise zayıf… Hatta Harun Akın son düzde kendi bile aday çıkabilir…

Ali Koçal ve Kenan Köktürk ise kirlenmemiş ve partili bir isim arıyor… Kafalarındaki isimlerden biri eski bir sendikacı…

Peki istifa ederek Halil Furat’ı alaşağı eden 18 yönetici ne yapacak? Onlarda mevcutları aksine yeni bir isim arıyor? Ama isim şimdilik sır gibi gizli… Tek şartları genel seçimlerde milletvekili sıralamasının önseçimle belirlenmesi…

Haberal’ın nasıl bir strateji izleyeceği, il başkanlığı yarışına katılıp katılmayacağı ise belirsizliğini koruyor… Çünkü CHP’de baba Haberal’dan çok oğlu Erkan Haberal daha etkin!

Ha bir de şöhret olmak için bir iki aday daha çıkarsa şaşırmayın…

Peki akli selim düşünmek gerekirse bu tablodan “başarı” çıkmasını beklemek akıl karı mı? Sırf birileri milletvekili olacak diye “kukla” bir il başkanı yerine herkesimin saygı göstereceği “çatı aday” etrafında buluşmak daha şık olmaz mı?

Benimkisi naçizane bir öneri…

Mesela şuana kadar kamplaşmanın içinde yer almamış bir isim Avukat Ali Osman Odabaş… Ya da şuana kadar adı bir kez olsun kirlenmemiş bir isim olan Avukat Şenol Köktürk… İlle de bu iki isim üzerinde yoğunlaşmıyorum… Benim önerim herkesimden kabul görecek bir “çatı aday”

Aksi halde CHP genel seçimlerde yine nal toplar!

***

MÜZELİK KOMEDİ!

Esasında bugün dün TSO’dan yapılan açıklamaya değinecektim. Deniz Kulübü’nün çatısından hurdacıya satılacak o piyanonun hikayesi… Bana ait ancak kayıp olan antikalar… Dünkü basın toplantısı… Aramızda yaşadığımız ticari anlaşmazlığa rağmen Metin Koçaklı’nın dün bana söyledikleri… Nazmi Özden’in o fotoğrafa nasıl girdiği… Bu güne kadar defalarca istememe rağmen verilmeyen antikaların biranda eksik de olsa ortaya çıkması… Kendi ağzıyla itiraf etmelerine rağmen “TSO’dan yalanlama” şeklinde basın açıklama yapılması… Şimdi koca koca adamlara ne diyeyim ki?  Daha önce de yazdığım gibi ben Metin Koçaklı’ya güvenip onun ısrarı üzerine geçici süre gösterime sunulması için o parçaları TSO Müzesi’ne vermiştim… Aynı Metin Koçaklı’nın dün beni sırf kamuoyunda küçük düşürmek uğruna çıkıp Salih Demir’i kurtarma kaygısıyla söylediklerini anlamakta güçlük çekiyorum…

***

ERDOĞAN DEMİR ARADI
Tam ben bu satırları yazarken telefonda “Erdoğan Demir”in numarası belirmez mi? Konuşmaktan daha çok ses tellerimizin sınırlarını zorlayan bir bağrışma oldu… Kendi söyledi kendi dinledi… Arada nefes aldıkça ben de bir şeyler söylemeye çalıştım… Konuşmanın içeriğine girmeyeceğim ama tam da ona yakışır üsluptu! Tek üzüldüğüm hala karşısındakini aptal yerine koyarak konuşması oldu… Ama bana göre son derece samimiyetsiz, planlı bir konuşma oldu…

***

KATİLİMİ TANIYORUM…

Son dönemde haber toplantılarını her sabah Sahil Kafe’de yapıyoruz… Aslında deliye adres gösterir gibi sürekli aynı mekanlara gitmem… Her dönem farklı çevrelerden bana yönelik silahlı saldırı olacağı yönünde uyarılar alıyordum… Bunu tüm samimiyetimle söyleyeyim kediden korkan ben deniz bir kez olsun dert etmedim söylenenleri… Çünkü hepimizin gideceği yer aynı değil mi? Şaka maka merak da etmiyor değilim öbür tarafı… Ama size bir sır vereyim mi? Aramızda kalsın bu kez katilimi tanıyorum… Her sabah sahilde üç beş masa ötemde çay içen o adamı ve hedef saptırmak için onu bana karşı kuran tetikçilerini, pazarlıklarını ve çok daha fazlasını biliyorum. Ben yarın sabah(bugün) kaşarlı simitlerimle yine aynı yerde olacağım…

Kalleşliğe can mı dayanır?

Korka korka yaşamak ne?