Vaktiyle “çöp” diye attıklarımızı yeniden okuyacağımız tutmuş olmalı ki, bir kısmı geri dönüşür belki diye okunanlarını aktaracağız şimdi. Yazım tarihi bilinmiyor. Muhtemelen GS. (Grevden Sonra):

Kurna tasının yüzdüğünü görünce sabunlu haliyle çarşıya fırladı. Vestiyerci “Elbiseleri bana kaldı” diye sevinedursun o; “Buldum, buldum” diye bağırıyor, avucundakini kimseye göstermemeye çalışıyordu.

Soluğu aldığı karakolda üzerine bir yağmurluk örtüp anasının kimlerden olduğunu sorduklarında rekorlar kitabına girmeye başlamıştı bile.

- Evet!.. Dedi……. Gezegenler geziyorsa bunlara turist diyebiliriz.

Baş komiser gezinmeyi bırakıp yerine oturdu. Daktilonun başındaki “ihtiyaç” diyerek dışarı çıktı. “Tık-tık” edip kapıdan uzanan baş:

- Üç kap-kaççı geldi efendim. Dedi.

Tam bu sıralarda dünyanın başka halleri vardı. Meyhanenin birinde iki dün akşamcı o günkü mutat ayılmalarının açılışına başladılar. Protokol ve zevatgillere davetiye verilmemişti ama hadise de kamuya açıktı. 3-5 küçük aksama dışında herkes görevinin başındaydı çünkü aksamalar bile görevliydiler.

- Bu dünyanın dibi kaç metre ki? Diye sordu ilk ayılan.

- Şet’tireğle dibini tavanı kime boyatıyorlar. İyi para var bu işte.

- Uçan daire gelse de kiradan kurtulsak biladerim. Küçük ama daire dairedir.

- Sanki dersin bedava? Esir muamelesi yapacaklar ya. O bab’dan hep de konuşturma beni. Buradakilere köle ol daha iyi.

- Ayıp oluyo ki hepsi tanıdık.

- “Gel ha gönül havalanma” şarkısını dinlerken viyadükten uçanların duygularını inceledin mi sen?

- He valla; hadi viyadükleri yapıyon, araba teybi ne ayak ya, araba teybi…

- Boş ver bunlar siyasi söylemler. Kurtuluş savaşında at yolu bile yoktu. Diyecaksın ki niye?

- Tabi.

- İstatistik-neyinle bir yere varamazsın yani. Ne demek bu, viyadükten uçan at sayısı sıfır anladın mı, sıfır?

- Vakit de iyi geçiyo topraam.

- Evet tez akşam oluyo. Kurtuluş Savaşı daha dün gibi Allah ömürler versin.

Karakoldakinin akıbetini merak ettim şimdi. Çöpten çıkanlar arasında yok.

Başka bir çöp kaydında “bant çözümü” var:

“Ereğli’de Nizamettin vardı. “Bana oy atsınlar” diye tavuk dağıttı. Onlar tavukla kanar mı?

Kaybedince ne yaptı biliyor musun? “O tavuklar sie haram-zıkkım olsun” dedi.

Kılıçdaroğlu ne yapıyor? Tayyip’le kolbastılarda. 2015’e kadar düzelmez bu durum. Ondan sonrası da şans. Al satarım, bal satarım hikâyesi. Ne sendikacı var ne de genel müdür. Köy de olmaz bunlardan ki kasaba olsun. Başlarına çok belalar gelecek göreceksin.

Sizin yıldönümünüz vardı. Hanginiz genel müdürü düşündü?  “Kızım seni Ali’ye vereyim mi?” Hepsine yazıklar olsun. Bunlara yağcı-balcı lazım.

Bak bu Zonguldak öldü-bitti. Ancak, “Yandan Halimem”i biliyorlar. Yiyor, içiyorlar. Verdikleri parada gözleri var. Şu kadarcık sizleri düşünmediler. Ankara’da sizler için yürüdüm. O kadar bağırdım-çağırdım. Yine bi’şe olmadı. Zonguldak’ın Eşref’i, Kozlu’nun Bektaş’ı, Kıbrıs’ın da Denktaş’ı.

Tır parkına bir iyilik düşünüyorlar ama. Zaman gelecek orayı da yabancılar alacak. Kapuz Plajı’ından da iyi yol olur. Allah bildiği gibi yapsın. “Vay seni Zonguldak Hastanesi, içmem suyundan içmem. İkinizin bir derdi, durmaz içinizde.”

Amerika’nın başına çok şeyler gelecek. İsrail’e “Bu Türkler’i vur” diyen Amerika’dır. Çok uğraştı bizimle. Bunları Apo için yapıyo. Saddam nasıl gitti, Apo da gidecek bak. Kimsenin haberi olmayacak. Gizli asacaklar onu.

Adam zam yapmayacağım dedi; içkiye, elektriğe, suya, her şeye zam yaptı. Şimdi “Dere boyu kavaklar.”

Özal biraz sağ olaydı, işçiler de “kucağa” filan demeseydi belki biraz düzelirdik.

“Çalışmak istemiyorsan işte kapı, işte sapı.” Lan öyle der mi başbakan? Kimse düşünmüyo sizi. Ne lojman var ne de bi’şe…”

(Bant çözümü Güllü Dayı’nındı. Işıklar içinde yatsın, hep özleyeceğiz.)

BARTIN “ÖZEL TİP

1984_05_29 Salı…

Sana bu mektubumda buradaki insanlardan söz edeyim biraz. Hayrettin’in çocuğu, o içeri girince doğmuş. Ufak-tefek bir genç. Bir kez tahliye etmişler, sonra yeniden tutuklanmış. Hüküm giyeceğini hiç aklından bile geçirmemiş. Daha yeni sayılır. Ceza aldıktan sonra Bayrampaşa’dan Bartın’a göndermişler.

İlk tutuklanması 12 Eylül öncesi. Tahliye olacakken 12 Eylül gelmiş. 11 gün falan bu yüzden fala yattığını söylüyor.

Bana “Hiç tahliye oldun mu?” diye sorduydu. Bu soru öyle garip geldi ki, sanki “Hiç öldün mü?” ile aynı gibi. Oysa ölmüştüm birkaç kez. Hiç tanımadığım, bilmediğim yerlere gidip gelmiştim. Bir keresinde Moskova’ya bile. Bütün bunlar hastalığım sırasında olmuştu. Ama onun sorusu böyle de değildi. Daha başkaydı. Gerçek ölmekten ve gerçek aya gitmekten söz ediyordu.

-Yok dedim. Hiç tahliye olmadım. Nasıl oluyor anlatsana.

-İnsan yeniden doğmuş gibi oluyor. Dedi.

Ve o an herhalde böyle anlatılırdı diye düşündüm. Hayrettin’in çocuğu topaç gibi, henüz kırkı çıkmadı. Bu yüzden de ziyaretçisi yok pek. Bebenin fotoğrafı başucunda ama.

Gelelim Ayvaz Dayı’ya.Koğuşun neşesi. Yaşı da var yani. Posbıyık, zayıf ama çevik bir Antepli.

İstanbul’da lahmacun ve kebabap yapan bir dükkanı varmış. Eli bu yüzden salataya pek yakışıyor. Nasıl anlatayım? Zayıf, çelimsiz bütün lahmacuncular Ayvaz Dayı’ya benzerler. İşte öyle bir adam. Ona cezaevinde “Dayı” demişler. Suçunu sorana “Siyasi” diyor. Hem de siyasi.

Dükkânına biri silah saklamış. Daha sonra polislere yerini göstermiş ve gelip oradan almışlar. Tabi Ayvaz Dayı’yı da. Geri dönüş yok. Dayı mahkemede öğrenmiş anarşistlere yatakçılık ettiğini. Avukat filan da tutamamış. Nasıl olsa bir şey çıkmaz demiş ama hâkim basmış cezayı. 6136 Sayılı Kanun’a muhalefet. Oradan jet hızıyla Bayrampaşa ve ardından Bartın Özel Tip.

İşin ilginç yanı yollarda yaşanmış. Siyasetle ilgisi olmayan Ayvaz Dayı’ya gelen-geçen “siyasi bu” diyormuş. Şimdi Dayı da inandı siyasi olduğuna, kafası bozulduğunda sesi kadar bağırıp “Ulan ne yapım bu hokümata ben?” diyerek basıyor kalayı:

- Ayvaz Dayı sen siyasin diye takılıyorlar.

- Tabi ya!. Elbet siyasiyik gardaş! Hem öyle siyasiyik ki… Diyerek başlıyor iktidara geldiğinde yapacaklarını anlatmaya.

Geçen gün “müddetname” geldi. Ayvaz Dayı’ya yeni bir suç daha yüklemişler: “Komünizm propagandası yapmak.”

Kendisi işin farkında değil. Yazan memur yazmış işte. Belki kafadan ekledi, belki de evraklarında vardı. Dayı sadece çıkacağı tarihe baktığı için eklentiyi görmüyordu. Sonunda biri müddetnameyi duyuruverdi:

- Ayvaz Dayı komünizm propogandası da yapmışsın.

- Haa. Nirde yapmışım? Öyle mi yazıyo orda?

- Tabi öyle yazıyor. 6136 sayılı kanuna muhalefet ve komünizm propogandası.

- Tüh. Keşke yapsaydık. Bana bak hele, keşke yapsaydık. Sahi nasıl yapılıyo O?

-Ne nasıl yapılıyo?

- Gominiz propagandası.

Dayı biraz da “af”a kafayı takmış. “Siyasilere af yok” deyince rengi soluyor biraz. Her gazete geldiğinde ilk sorduğu af oluyor yine de. Bir de doğunun yanık türkülerini yakmayı biliyor ya asıl güzeli burada kitap okumaya alıştı iyi mi? İlk kitabı Reşat Nuri’nin Çalı Kuşu’su… Onu pek sardı. 15 günde, geceyi gündüze katıp bitirdi kitabı. Şimdi sıradakiyle ilgili.

Bir başkası Recep. Samsunlu. Ama Karadenizli olduğuna şampiyonluk eklenince Trabzonsporlu olmuş. Köyünde bir cinayet olayı geçmiş başından. Söylediğine göre tek kurşunla ölmüş adam. Namı “Kel Racep”miş. Cinayetten sonra sevmeyenleri her yere yazmışlar adını. Üç ay kaçak gezmiş. Daha sonra teslim. Teslim olmuş ama sıkıyönetim “Ben yakaladım” demese iyidi anasını satim. Bunu anlatırken sıkıyönetim sayesinde ekmek yiyor sanırsın.

Ranza aralarında olay yeri ve anını konuşuyoruz. “Patlamadan sonra köyün bütün ışıkları yanmıştı.” Diyor Recep. İzmirli Behiç onun “Hayret sana arkadaş, hayret” sözüne çok kızıyor. 20 yıl mı ne vermişler. Epeydir içerde.

Şeytana uyduğunu söylediği an için dalga geçenler de oluyor:

- Recep tam o sırada dere şırıl-şırıl akıyordu değil mi?

- Akıyordu. Karşıda adam vardı.

- Ve inceden bir ringo müziği korkunç sahneyi süslüyordu, işte tam o sırada sen.

- Müzik filan yoktu lan.

- Nasıl öldü adam?

- Böğründen girmiş kurşun.

- Karnından mı yani?

- Tabi iç kanamadan ölmüş. Yoksa ölecek değilmiş.

- Hayret yani Recep o kadar mesafeden nasıl vurdun?

- Nasıl vurmuş ben anlatayım. Hava rüzgârlıymış. Biraz da iman gücüyle…. Bir de ringo müziği…

29’u bugün. Günler böyle geçiyor. Mayıs’ı da bitti say… Yaşar Kemal’in “Deniz Küstü”sü çok güzel. Zamanın olursa sen de oku. Gül’ün zarfına bir kaplumbağa ile bir de miki resmi koydum bugün. Bunları sevdiğini söylemiştin. Havalar oldukça sıcak. Çatı arasında iki güvercin yavrumuz var. Devlet karışamıyor şimdilik. Uçamıyorlar daha. Ekmek kırıntılarımızdan atıyoruz. İletişim kurmaya çalışıyoruz ama onlar annelerinin getirdiği yiyeceklere itibar ediyorlar. Taze fasulyeyi de ilk kez tabakta gördük bugün. Not düşmek lazım. Suyun içinde dipdiri bir çorba gibiydiler. Yaz yemeği işte, iyi geldi hapishane karavanası. Bakliyattan bıkmışık.